HABER-ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN, WASHINGTON DC
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bir süredir polemik konusu olan 13 Kasım tarihli Beyaz Saray randevusu için bugün Washington DC’ye geliyor.
Bu yazıda uzun uzun Erdoğan’ı nasıl bir ziyaret bekliyor, Washington’da neler oluyor ve Trump-Erdoğan görüşmesinden ne çıkabiliri analiz edeceğim. Ancak peşinen söylemem gerek; Trump ile Erdoğan’ın görüşmesini analiz etmek hiç kolay değil.
Özellikle de Trump cephesinden.
Çünkü ne yaptığı, yapmak istediği ve yapacağı hiç bir şekilde öngörülemeyen bir isim ABD Başkanı Trump. O yüzden futbol yorumcuların sevdiği tabirle ‘her türlü sonuca açık’ bir görüşme olacak.
NEREDEN NEREYE?
Tarafların ‘ajandalarına’ geçmeden önce ‘kırmızı halıdaki Erdoğan’ı hatırlatmakta fayda var.
Böylece Türkiye’nin yaşadığı savrulma çok daha iyi görülebilir. Erdoğan daha iktidar olmadan, siyaseten yasaklı olduğu dönemde bile Washington’da çok iyi ağırlanmış, özel itibar görmüş bir siyasetçiydi.
Başbakan olduktan sonra da bu ilgi-alaka devam etti.
Bunda Obama döneminin dış politika öncelikleri etkili olsa da Erdoğan, üzerine çok yatırım yapılan bir figürdü. Türkiye’de demokratikleşme yolunda başarılı işler yaptıkça, özellikle askeri vesayeti geriletme yolunda adımlar attıkça popülaritesi arttı. Öyle ki 2009’da Time Dergisi’ne ‘Erdoğan’s Way’ diye kapak olmuş ve İslam dünyasına örnek gösterilmişti.
Erdoğan Washington’a geldiğinde üst düzey ilgiyle karşılanıyor, ünlü düşünce kuruluşlarında konuşuyor, Amerikan medyasının saygın isimleriyle röportajlar yapıyordu.
Ancak bu tablo 2011 sonrası tersine döndü. Gezi olayları, büyük yolsuzluk operasyonları ve sonrasında başlayan anti demokratik uygulamalar nedeniyle ibre sürekli aşağı düştü.
Son yıllarda ise Türkiye doğrudan ‘diktatörlük’ler sınıfına alındı. Türkiye ‘stratejik ortaklık’tan ‘ortak çıkarlar’ın olduğu bir ülkeye dönüştü. Erdoğan’ın Washington seyahatleri artık Erdoğan’ın ekibinin neden olduğu skandallarla anılır oldu.
2016 Nisan’ın da Brookings Enstitüsü’nde aralarında benimde bulunduğum gazetecilere saldırdılar. 2017 seyahatinde ise Washington tarihinde hiç görülmeyen bir şey oldu ve Erdoğan’ın korumaları terör estirdi.
Yaşanan şiddet uzun süre ABD medyasının gündeminden düşmedi.
Çünkü bu ülkede ifade özgürlüğü en geniş anlamıyla uygulanıyor ve barışçıl protestolar hoşgörüyle karşılanıyor. Erdoğan artık -büyük bağışlar yapsa bile- kalbur üstü düşünce kuruluşlarında konuşamıyor. Medya mensupları ile bir araya gelmiyor. Lobi şirketleri aracılığı ile yapılan mülakatlar da gergin bitiyor.
Erdoğan ancak ‘patronu olduğu’, SETA, TASC yada Turkish Heritage gibi AKP iktidarının kurumlarında konuşabiliyor.
Nitekim bugün başlayacak seyahatte de Diyanet Vakfı’nda konuşacak. Artık hiç bir düşünce kuruluşu Erdoğan’ı misafir etmek istemiyor. Dahası düne kadar kırmızı halılarla karşılanan, özellikle İslam dünyasına örnek gösterilen Erdoğan artık ‘istenmeyen adam’.
Mesela dün ABD Kongresi’nden 17 milletvekili Trump’a mektup yazıp “Erdoğan gelmesin, randevunuzu iptal edin” çağrısı yaptı.
Üstelik imzacılar arasında Erdoğan’ın yakınlarının bağış yaptığı, Erdoğan’ın bizzat görüştüğü müslüman milletvekili İlhan Ömer’de var. Hem Trump hem de Erdoğan ile yakın ilişkileri olan Senatör Lindsey Graham gibi isimler bile Washington ziyaretini ‘kötü bir fikir’ olarak görüyor.
Erdoğan’ın uzunca bir zamandır Trump’tan başka dostu yok. Medyada ise Erdoğan’a yönelik ağır eleştiriler var. Sivil toplum da oldukça hareketli. Çarşamba sabahı Beyaz Saray’ın önünde protesto gösterileri olacak.
Önce Ermeni diasporası ardından da Kürt diasporası Erdoğan’ı protesto edecek. Her iki protestoya da geniş katılım bekleniyor. Buna karşılık AKP uzantılı kurumlar da ‘Erdoğan’a destek gösterisi’ planlıyorlar.
Özetle Erdoğan fiziken hayli soğuk ancak gündem olarak oldukça sıcak bir Washington bulacak.
ERDOĞAN’IN GÖRMEK İSTEMEDİĞİ TABLO
Zaten hayli kötü olan Türk-Amerikan ilişkileri son bir kaç ayda iyice bozuldu.
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almasıyla birlikte ipler kopma noktasına geldi. Kongre’den sert yaptırım kararları çıktı. Erdoğan, Trump ile olan iyi ilişkileri sayesinde bu krizi öteledi ama iki başkent arasındaki sorunlar çığ gibi büyüyor.
Mesela Erdoğan’ın Reza Zarrab’ın 2016’ı Mart’ında Miami’de yakalandığı günden bu yana bir numaralı gündemi Halkbank davası.
Zarrab’ı kurtarmak için kelimenin tam anlamıyla varını yoğunu ortaya koydu.
Kesenin ağzını hayli geniş açtı. Ancak başarılı olamadı. Zarrab itirafçı olurken Halkbank’a dava açıldı. Bankaya kesilecek yüklü para cezası Trump tarafından bekletiliyor.
Erdoğan’ın temel korkusu ise bu davanın kendisine uzanması. Özellikle de ‘aklanan paranın terörü finase ettiği’ yönündeki iddialar Ankara’nın uykusunu kaçırıyor.
Bu yetmezmiş gibi Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik operasyon sonrası Temsilciler Meclisi’nden rekor oyla geçen yaptırım yasası var. Bu yasa önceki CAATSA yasası gibi ağır. Üstelik bu yasa tasarısında “Erdoğan’ın ve aile fertlerinin mal varlığının araştırılması” da karara bağlanıyor.
Erdoğan için Halkbank’la birlikte bu yaptırım yasası ve özellikle de bu madde çok hayati.
Yine Temsilciler Meclisi’nden rekor oyla geçen Ermeni Soykırım Karar tasarısı var. Trump’ın Erdoğan’a yolladığı ve son derece aşağılayıcı bir üslupla yazılmış mektup meselesi var.
Erdoğan’ın önce ‘çöpe attık’ sonra da ‘yanımızda götürüp kendisine vereceğiz’ dediği mektup da masada duruyor.
Erdoğan’ın Trump ile arası iyi ama Amerikan bürokrasisi ile hayli kötü.
Mesela İŞİD lideri Bağdadi’nin Türkiye sınırına 5 km mesafede öldürülmüş olması suyun bu yakasında soru işaretlerini büyütüyor. Nitekim Amerikan istihbarat birimlerinin ‘Türk istihbaratı ile Bağdadi arasında bir ilişki olup olmadığını araştırdığı” medyaya yansıdı.
Erdoğan rejimince TSK’ya eklemlenen El Kaide uzantılı örgütlerin neden olduğu şiddet ise Türkiye aleyhine oluşan tabloda önemli bir gerekçe. Hatta bu konu öyle bir hal aldı ki, Türkiye’ye çok yakın olan James Jeffrey bile ‘Türkiye’nin en az bir savaş suçu işlediğini’ söylemek durumunda kaldı.
Trump’ın Erdoğan’la olan ilişkileri bir anda ABD iç siyasetinin de parçası oldu. Görüşme günü başlayacak ve halka açık yapılacak olan ‘azil oturumları’ Trump -Erdoğan ilişkisine dair sorulara da sahne olacak gözüküyor.
Liste uzayıp gidiyor ama Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun adının karıştığı ‘yasa dışı lobi skandalı’da unutulmamalı.
Trump’ın eski kampanya direktörü Manafort’un sızan e maillerine göre Çavuşoğlu Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi Başkanı olduğu dönemde yüklü paralar karşılığı Ukrayna lehine lobi yapmış. Türkiye’de özgür medya bırakılmadığı için kimse bunları konuşmuyor ama dünya medyası bu haberlerle yatıp kalkıyor.
AMERİKA’NIN ÖNCELİĞİ S-400
Gelelim yarınki görüşmenin taraflarına.
Önce ev sahibi Amerika’nın ajandasına bakalım. Beyaz Saray’ın önceliği S-400 hava savunma sistemleri. ABD tarafı bu meseleyi aynı zamanda kendi güvenliğine bir risk olarak görüyor.
Türkiye’nin bu sistemleri kullanmasıyla ‘ABD sistemlerinin Rus müdahalesine açık hale geleceği’ endişesi çok güçlü. Bu arada şunu hatırlatmakta fayda var: ABD için Türkiye çok önemli bir ülke. Ancak bu önem ‘arsa değeri’nden kaynaklanıyor. Türkiye’nin stratejik önemi çok yüksek olduğu için ‘Türkiye’yi kaybetmeyelim’ düşüncesi her zaman geçerli.
Şimdi yaşanan da o.
Erdoğan rejimine tepki çok büyük ama başkentteki ‘aklı selim çevreler’ her defasında stratejik çıkarları ön plana sürüp iplerin kopmasını önlüyor.
S -400 meselesine dönersek. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’brain başkan Trump’ın Erdoğan’a “S-400’leri aktifleştirme, yeni silah alma, Patriotları al. Bunlar olursa seni F-35 programına geri alalım” diyeceğini açıkladı.
Bu teklife Erdoğan’ın ne diyebileceğini ilerleyen bölümlerde analiz edeceğim.
Ancak özetle şunu söylemek mümkün; ABD tarafının gündeminde S-400’ler ilk sırada yer alıyor. Hatta bu kapsamda Erdoğan’a ikinci bir mektup yollayıp “S-400’den vazgeç” dediler. Suriye ikinci sırada ancak burada Türkiye’den çok bir beklentileri yok.
Başkan Trump, kamuoyunda oluşan “Kürtlere ihanet ettik” tepkisini kırmak için bu kaygıyı giderecek mesajlar verebilir.
Trump’ın Erdoğan’la görüşmesinde ‘para-pul’ işleri yine ön planda olacak. Sonuçta Trump bir iş adamı ve Erdoğan’ı aciz yakalamışken bundan maksimum fayda almayı hedefleyecektir. Erdoğan ile Trump görüşmesi sonrasında Türkiye milyarlarca dolar daha borçlanarak çıkarsa şaşırmamak lazım.
Ayrıca Trump’ın Erdoğan’ın yanıp tutuştuğu Halkbank dosyasında yapabileceği çok fazla bir şey yok. Trump’ın adli sürece müdahale şansı yok, en fazla başkanlık yetkileriyle idari süreci uzatabilir. Yoksa dosyanın tümden ortadan kaldırılması mümkün değil.
Kaldı ki bunu Trump da istemez. Erdoğan’a karşı kullanabileceği müthiş bir koza sahip sonuçta.
Trump’ın ajandasındaki esas mesele ise iç politika. Çünkü Erdoğan ile görüştüğü gün, ABD kongresinde Ukrayna skandalına dair halka açık oturumlar başlıyor. Trump’ın gözü kulağı ABD kongresindeki bu oturumlarda olacak.
Trump’ın bu oturumu bastırmak, gündemi değiştirmek için beklenmedik bir şeyler yapması mümkün ancak ‘Erdoğan’ı sevindirip Senatörleri kızdıracak bir hamle’ yapmasının faturası özellikle azil sürecinde büyük olabilir.
Geçen hafta bazı eyaletlerde yapılan ara seçimlerde Cumhuriyetçilerin çok güçlü olduğu yerleri bile Demokratların alması Trump’ı daha da dikkatli olmaya sevk ediyor.
NE ERMENİ KARAR TASARISI NE CAATSA; ERDOĞAN’IN DERDİ HALKBANK VE MAL VARLIĞI
Gelelim Erdoğan cephesine.
Erdoğan tarihinin en zor ABD seyahatine çıktı çünkü eli hiç bu kadar zayıf olmamıştı. Zaten bagajı dolu, bir de eli boş. ABD’ye karşı sahaya sürebileceği- daha fazla borçlanma dışında- bir şey yok.
Erdoğan tıpkı Trump gibi iç kamuoyunu önemsiyor. O yüzden Trump’ın Erdoğan’a yolladığı meşhur ‘akıllı ol’ temalı mektuba bir cevap vermek isteyecektir. Ermeni karar tasarısına dair de bir kaç cümlelik bir şeyler söyleyebilir.
Ancak Erdoğan için ne S-400 ne de Ermeni karar tasarısı acil önemde.
Onun tek ve hayati gündemi var o da Halkbank davası. Buradan çıkacak kararın kendisi için hem siyasi hem ekonomik faturası olacağını iyi biliyor. Özellikle de kendisi ve ailesine dair suçlamalardan çok çekiniyor. Sonuçta Erdoğan’ın uğruna Türkiye’yi yaktığı Zarrab’ın itirafçı olmasıyla başlayan süreçte ABD soruşturma makamlarının eline çok kritik bilgi-belgeler geçti.
Erdoğan Suriye, PKK, Ermeni tasarısı ve S-400 konusunda Trump’la pazarlık yapacak konumda değil. Dahası fena halde köşeye sıkışmış vaziyette. Şöyle ki; S-400’lerle ilgili Trump’a söz verip ‘paketi açmasa’ Putin’e karşı zorda kalacak. Putin’den korkusundan Trump’a diklense ABD başkanının bugüne kadar engellediği yaptırımlar yağmur olup Erdoğan’ın üzerine yağacak.
Erdoğan’ın bu şartlarda kendince en mantıklı hamle patriot almak için çok istekli gözükmek, S-400’ler için de ‘bu konuyu komisyona havale edelim, S-400’lerin NATO için risk oluşturup oluşturmadığına bakalım’ demek.
Ermeni karar tasarısı yada Suriye konusunda Trump’a bir şeyler dayatma gücü zaten olmadığı için bu konular gündeme bile gelmeyebilir.
‘TAMAM MI DEVAM MI’ GÖRÜŞMESİ OLABİLİR
Washington’daki hava ve tarafların durumu özetle böyle.
Peki yarınki görüşmeden ne çıkacak ? Bu sorunun net bir cevabı yok. Sadece biz Türk gazeteciler için değil ABD’li analistler için de aynı durum söz konusu. Çünkü Trump’ı kimse öngöremiyor.
Bir karar alırken danışmanlarına ya da bakanlarına sormuyor. Kendisine hazırlanan notları bile okumuyor. Dahası Erdoğan-Trump ve Putin arasında ne tür bir mekanizma var bilinmiyor.
Dolayısıyla çarşamba günü Türkiye saatiyle 23:10 gibi kameralar karşısına geçecek olan iki lider çok sıcak mesajlar da verebilir, tam tersi ipleri kopma noktasına getirecek açıklamalar da yapılabilir.
Burada belirleyici olan Trump’ın tavrı olacak.
Eğer Trump danışmanlarını ve özellikle Pentagon’u dinlerse Türkiye ile ‘orta yolu’ bulmaya bakacaktır. Çünkü ‘Amerikan devleti’ ‘herşeye rağmen Türkiye’yi kaybetmemek lazım’ görüşünde. Ama yok Trump ‘kafasına göre’ takılırsa ortada analiz edilecek bir ilişki de kalmayabilir.
Sonuç itibariyle Erdoğan siyasi kariyerinin en zor ABD seyahatini yapıyor ve herşey Trump’ın iki dudağının arasında.
Adem bey emeğinize sağlık. Allah gayretinizi arttırsın. Sağlıkla işinize devan edin insAllah.