YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 15 Temmuz 2016 tartışmalı darbe girişimi sonrası tutuklanan askerlerden bahsederken, “FETÖ” irtibatlı bu askerlerin listelerinin bulunduğu “kalın bir dosyanın” Orgeneral İlker Başbuğ’un genelkurmay başkanı olduğu dönemde askeriyeye verildiğini fakat hiçbir şey yapılmadığını üzülerek anlatıyor. Bu dosyadaki listeye “ordudaki ‘FETÖ’ yapılanmasına dâhil olan” askerlerin isimleri tek tek yazılmış, öyle diyor Kılıçdaroğlu. “Nerede kimler örgütlenmişlerdir, yapıları nedir, bütün Türkiye’de kim nerede neler yapıyor, köy köy bu tespitler yapılmış”! Bak sen yahu! Muhalefet lideri, demokrasi umudu Kılıçdaroğlu söylüyor bunları. Başbuğ’a verilen o dosya kapatılmış. Kimin tarafından? Kılıçdaroğlu söylüyor: “Şu anda hapiste olanlar tarafından”. Güm!
Devam ediyor: “Bunları devlet bilmiyordu diye sakın söylemeyin. Tamamını, ama tamamını devlet biliyordu. Tamamını! Kimin ne yapacağını da gayet iyi biliyorlardı! Kimin ne yapacağını! Herkes biliyordu. Hiç kimse birbirini kandırmasın. Aynı menzile yürüyen insanlar, bir ipte iki cambaz oynuyordu [AKP ve Gülen Cemaati’ni kastediyor]. Biri düşecekti. Biri düştü zaten. İşin gerçeği budur!” Bitmedi. Kılıçdaroğlu daha da fazla vurgulama ihtiyacı duyuyor: “O dosya [fişleme dosyası] o kadar ayrıntılı bir dosya ki, ya düşünüyorsunuz, ya bütün bu ayrıntıları bu devlet biliyordu. Bilmemesi mümkün değil!”
Korku filmi gibi!
Altılı Masa’nın adayı, demokrasi umudu, “iyi adam” Kılıçdaroğlu, devletin herkesi detaylı olarak fişlediğini söylüyor. Kendisi bu dosyayı görmüş. Hatta stüdyoda açıkça bu dosyayı isteyene verebileceğini söylüyor. Kendinde var yani bir kopyası. Bak sen yahu şu işe, bak sen yahu! Devlet fişlemiş, dosyalamış, sonra 15 Temmuz olmuş, pat, o dosyalar devreye sokulmuş. İnsanlar sülalece devletin dayağını yemiş. Yani dayaktan kastım, Sippenhaft, aile boyu takibata maruz bırakılmış. Sayıları öyle üç-beş değil bu mağdurların. İki buçuk milyon insan bizzat kriminalize edilmiş. Aileleriyle beraber en az on milyon eder. Aile bireyleri de fişlenmiş, dışlanmış, sosyal soykırıma tabi tutulmuş. Ve Kılıçdaroğlu bunları anlatıyor! Anlatırken, ne kötü oldu, bunlar antidemokratik ve hukuksuz uygulamalardır, gelince düzelteceğim babında anlatmıyor. Bak biz dedik, ama Erdoğan ve iktidarı gereğini yapmadı babında anlatıyor.
Söylenenler, korkunç. Bu bir trajedi değil ama. Kılıçdaroğlu bir yerlere göz kırpıyor ve “mesele yok, kaldığımız yerden devam ederiz” diyor. Erdoğan sonrası döneme dair önemli ipuçları veriyor. Erdoğan ve adamları 15 Mayıs’ta iktidardan giderlerse, “FETÖ’nün siyasi kanadı” operasyonu başlatılacak. Analarından emdikleri sütü burunlarından getirecekler. Demir yumruk rejimi genişleyecek, devletin “temizliği” daha da derinleşecek. Cumhuriyeti “fabrika ayarlarına döndürme” fetişizmi depreşecek. “Biz demiştik” tutumunun arkasında “bu cumhuriyetin gerçek sahibi olma” özgüveni var. Bu özgüvenle devletin “Voltran’ı oluşturması” ve geniş çaplı “FETÖ ile mücadele stratejisinin” hayata geçirilmesi, yani rejimin vites büyüterek yoluna devam etmesi söz konusu olacak.
Fişçi devlet ve bununla övünen Altılı Masa cumhurbaşkanı adayı!
Biliyorum, bazılarınız bu dediklerimi duymaktan hazzetmiyor. Çünkü onlara göre siyaset bir oyun, bir tür strateji mücadelesi, bir tür dama hatta satranç. Her şey her yerde söylenmez, her söylenen şey kastedilmiş değildir, bazen kurusıkı retorik gerekir, bir yerlere göz kırpar ve koy cebime bir yüzde beş oy falan dersiniz. Dengeleri gözetmek, ilm-i siyaset, Türkiye gerçekleri falan işte! Bu kesimler sarf edilen cümlelerin korkunçluğunu kamufle edecek bahaneleri bulur, gerçek bağlamı bizlere belirtir, hala itiraz ediyorsak bize Türkiye’nin coğrafi konumunu, komşularını, gerçeklerini falan hatırlatır!
İyi de siz bundan sıkılmadınız mı artık!
Daha ne olması gerekiyor, uyanmanız için?
Her gün yeni bir dünyaya gözlerini açan ördekçikler gibi olmaktan bıkmadınız mı?
Taktiksel gerekçelerle Erdoğan’ın anayasaya aykırı cumhurbaşkanlığı adaylığına itiraz etmeyen bir muhalif cepheden bahsediyoruz, unuttunuz mu?
Ey KHK’lılar! Ey Kürtler! Ey zulme uğratılmış ve rejim diskuruyla damgalanmış ve sağa sola savrulmuş insanlar! Ey hapistekiler! Ey bağırarak can veren garibanların, plastik sandalyede hapishane köşelerinde ölüp sabah cesedi bulunanların sevdikleri! Ey Yirmi Birinci Yüzyıl’da bir Avrupa Konseyi ve NATO üyesi ülkeden kaçmak için kendisini ve çocuklarını Ege’ye ve Meriç’e atmak zorunda kalanlar ve onların aileleri! Ey kaçarken ölenlerin geride bıraktıkları! Ey tüm gariban askeri öğrenciler, kumpasa getirilen askerler! Ey tutuklanan hâkimler ve savcılar!
Normalleşmeye hoş geldiniz! İşte size gerçekliğin acı, kabullenmesi zor yüzü! KHK’lılara topluca rehabilitasyon, hak teslimi, özür, tazminat falan beklerken, fişleme listelerinden bahseden ve bu listelerin “vakti zamanında gereğinin yapılmamış olmasından” yakınan bir Kılıçdaroğlu! Yahu bu adam “kontrollü darbe” diyordu diye sormayalım mı? Yahu bu adam Adalet yürüyüşü falan yaptı, hatırlamayalım mı? Efendim? Susuyorum, tamam!
Yeter ki siz gerçeklere kulaklarınızı tıkayın. Çünkü evet, bunlar kimsenin duymak istemediği gerçekler!
Bir doğu klasiği, dayatılan demokrasi “Kırk katır mı kırk satır mı” demokrasisi. Kılıçdaraoğlu 20 senelik iyi bir makyajla bu kadar oldu. Kötülerden zararı az olanı tercih etme gibi bir şey gibi gözüküyor…
Agziniza, yureginize, kaleminize saglik. Bu soylediklerinizi hemen hemen her ortamda benzer seyleri soylemis olmakla gurur duydum. Eger hala siyasetten medet uman abi-abla-arkadas varsa, onlar benim abim-ablam-arkadasim degiller. Bizler bulundugumuz ulkede, bulundugumuz konumun hakkini verelim yeter. TURKIYEYI UNUTALIM ARTIK…
unutun tabi KHK li terörist ithamı altında şu an Türkiye’de bulunan yuzbinler var. yurtdışında rahat klavye mücahitleri olun umursamayin. benim sizler gibi ne din kardeşim ne ne abim ne ablam ne de vatandaşım ne de soydasim var
“Allah’ın arzı geniş değil miydi, oradan hicret etseydiniz ya!” -Nisa 97-
Siz unutabilirsiniz, kendiniz bilirsiniz. Dileyen de unutmaz. O da onların bileceği iş. Ama siyasetten medet umanlarla bu bağ koparma sözleri de nedir? İsteyen medet umar, isteyen ummaz, isteyen Türkiye’yi unutur, isteyen unutmaz. Peki sizin bu fitne salıcı, agresif ve ötekileştirici sözlerinizin ne faydası var? “Bulunduğumuz yerde konumumuzun hakkını verelim” diyorsunuz ama sonra da Hizmet insanlarını kendi konumlarında ve fikirlerinde kabul etmiyorsunuz. “Siyasetten meden uman” Hizmet insanlarını böyle kati sözlerle ötekileştiren ve Türkiye’yi unutun diyen biri gittiği ülkelerde de kendi konumunu biraz zor korur ve gittikçe asimile olur.
Bir başkası da kendi fikrini savunmak için ayet paylaşmış. Günümüzde zaten neredeyse her fikri destekleyen bir ayet bulabiliyor insanlar. Ben de rahatlıkla bulurum. Peki o ayeti o şekilde yorumlamak doğru mu? O ayeti paylaşanın yetkinliği nedir? O ayeti, yaşanan olaylar bağlamında doğru anlayabilecek hikmete sahip mi? İlle de bir karşı argümanı çürütmek için hemen ayet paylaşmak istiyorsanız o ayeti tüm yönleriyle ve farklı bağlamarda ele alıp güzel bir şekilde açıklayın. Yoksa, din tüccarları da her gün orada burada ayet paylaşıyor. Fark nedir?
Susma Mehmet Efe Çaman Susma ne olur, avazın çıktığı kadar bağır, kafasına kafasına vur şu gazeteciyim diye ortalıkta yalandan umut dağıtanların..
Türkiye bambaşka bir dünyaya doğru yol alıyor onlar ise milleti uyutmanın derdinde
Çok acı. Bi o kadar da gerçek. Türkiye bir gün normalleşecekse, demokratik bir ülke olacaksa şu andaki siyasi aktörlerle, ülkede önde görünen insanlarla olmayacak galiba.
nerdeki insanlarla olacak? uzaydan gelen canlilarla mi? Buraya yaziyorum bak, turkiye hic bir zaman demokrasisi duzgun isleyen bir ulke degildi. akepe ile tamamen bitti. bundan sonra da hic ama hic duzelmeyecek.
Ewet ne
olacak şimdi….bu güç mücadelesi bence de bitmez…adamlar 20 yıldır bileniyor….Bay Kemal zayıf bir figür ama zor da olsa bir yerden başlamak gerekli…
Bu ülke kısa vadede umutsuz vaka…ülke yoğun bakıma girmiş zaten…ya fişi çekecekler ya da yoluna daha güçlü devam edecek…
Sayın hocam,
Maalesef sözde muhalefetin diğer bileşenleri de çok farklı değil, hatta Iyip daha da ötedir. Zaten toplumda hakkın yeri olsaydı, bu tertemiz insanlara en ufak bir vefa olsaydı, çok daha öncesinde şimdi şeytanlaștırılan insanlar el üstünde tutulur, teşekkürler edilirdi. Olmadı, çünkü toplumun genelinde o seviyede bir ahlak yoktu.
Ancak bugün mevcudun devamının daha iyi olmayacağı da açıktır. Devamı, mevcut politikanın ve durumun kabulüdür. Değişmesi ve geniş bir koalisyonun hüküm sürmesi sesi kesilen insanların seslerini çıkarmasına vesile olabilir. Korku duvarı biraz olsun yıkılır.
Tesekkur ediyorum ben kendi sahsim adina bu guzel aydinlatici yazi için, evet gerçekleri bilmek ve görmek zorundayız
Hitler bir diktatör insanın son evresinde yıkacak düşman bulamayınca kendini yıkmaya başlar. Çünkü yaptığı şeyin adı konulması gerektiğinde aslında düşman komünistler, kürtler, yahudiler olmuyor, düşman aslında yaptığı yıkıcı davranıştır. Bu davranışa işte kötülerle mücadele ediyoruz diyerek kendilerince düşman hislerine, yıkıcılıklarına kılıf uydururlar. Bu sayede kendilerini kahraman insan yaparlar. Bunu gerçekleştirmek için karşı tafafı alçaltırlar.
Şimdi Tayyip bir diktatörün geleceği hep benzer olan döngüde son evreye gelmiştir. Kaybetmeye başladığı için önce kendine itaat eden Tayyipçi müslümanları “saldırın” diye son talimatını verecek. Onları harcadıktan sonra biraz zaman kazanmış olacak yoksa kazanamayacağını o da biliyor. Sonra iyice köşeye sıkışınca servetinden tavizler koparmaya çalışacak, güç sahipleri ile servetinin pazarlığı üzerinden anlaşma yapmaya çalışacak. Kendi şahsını kurtarmaya çalışacak. Bu arada son kalan Tayyipçi müslümanları son emirleri vererek zaman kazanmaya çalışacak.
Bu süre zarfında Tayyipçi müslümanlar cihat ettiklerini sanacak. Ama aslında özünde katil olacaklar. Adam öldürecekler. Çakma fetvalar ile haramları bunlara helal gösterecekler. Zaten daha önce haram yiyor ama çalışıyor diyerek Tayyipçi müslümanlar haram karşısında gevşek olduklarını yani bilindik müslüman olmadıklarını ortaya koymuşlardı.
İşte Kılıçdaroğlunun bu evredeki rolü bu haramı takmayan Tayyipçi müslümanlar üzerinden bütün müslümanlığı baskı altına almaktır. O yüzden seçimlerde Tayyipe yol veriyor ki kaybetme korkusuyla Tayyipe hatalar yaptıracaklar.
Nasıl Hitler kaybedeceğini anlayınca önce askerlerini intihara sürükledi sonra da döngünün son evresinde kendini yok etti. Yok edecek düşman bulamayınca mecburen kendisini yok etti. Tayyipte en son evrede kendisini yok etmek, sıfırlamak ile eşdeğer olan servetini yok edecek.
Kılıçdaroğlu bir diktatörün bütün evrelerini bildiğinden onun evrelerini kademe kademe yaşamasına kontrollü olarak izin verdi. Tayyip müslümanları burada çok basit bir hata yaparak terörist olarak anılmanın kapısını açtılar. İrtica bu sefer gerçek olacak. Müslümanlar, türbanlılar, takunyalılar, cübbeliler, sakallılar terörist olarak anılacak. Tıpkı ışid gibi. Işidli müslümanlar da Alevi Esada karşı cihat ettiklerini sanıyorlardı. Sonra PKK karşı cihat ettiler ve bu cihatları sonunda ABD ve müttefikler ‘koskoca’ ışid gücü karşında birleşip mücadele ettiler ve bu savaş sonunda PKK kötüler karşısında mücadele eden kahramanlar olarak tanıtıldı dünyaya ve kürtlere. Işid müslümanları sayesinde PKK iyi reklam yapmış ve Devlet kurmuştu.
Şimdi Tayyipçi müslümanlara düşman gösterilecek. Cihat yapacaklar. Cennette kendilerine yer ayrıldığı söylenecek. Komşusunun, akrabasının kafir olduğu söylenecek. Günün sonunda bol bol suç işlettirilecek. Tayyip müslümanları yüzünden bütün müslümanların adı kirlenecek. 28 şubatta başaramadıklarını yada yarım kalan hesabı gerçek terör örgütü ile gerçekleştirecekler.
Işid belki Suriyede bitti ama Türkiyede sürekli büyük eylemler yapıyor. Işid artık Türkiyede. Şaşırdık mı? Hayır. Peki Kılıçdaroğlu niye irticadan bahsetmiyor. Hatta bunun zıttından yani laiklikten bile bahsetmiyor. Çünkü Tayyip müslümanlarını bir terörist olma evrelerini adım adım olgunlaştırıyorlar. Demek teröristleri böyle yetiştiriyorlar. Onların kin, nefret, öfke duygularını kullanarak, bu duygulara uygun bir kılıf uydurarak, hikaye, senaryo yazarak adım adım suç işleme noktasına taşıyorlar.
Günün sonunda darbe ile hukuk devleti dışına çıkmasına izin verdikleri Tayyip müslümanları, sözde hukuk devletini süsleyip geri getirdiklerinde, Tayyipin müslümanları bu hukuk devletinin çok uzağında, denizin açıklarında, batmak üzere olan bir mülteci botu gibi yakalanacaklar. Tayyipleri de olmayacak ve Tayyip müslümanları hukuk ile yüzleşecekler. Kılıçdaroğlunun basındaki adamları Kuranı sansürlemekten bahsedecek, Kuran tartışmaya açılacak. Sesini çıkaran Tayyipçi olmayan müslümanı ergenekon ya ışid işe tehdit edecek, kafir diye, ya da Kılıçdaroğlucular “yoksa sende Işid misin” diyecek. Tıpkı Kürtler gibi. Sesini çıkarttığında ya PKK lı oluyorsu yada PKK nın hedefi oluyorsun. Yani düzenek bu olacak kısaca.
Ah be hocam zerre umidimiz yok aslinda bu cakllardan, sadece Kilicdaroglu mu? Aksener’in ekibinindekilerin dislerindeki kan hala gorunuyor. Ama bizim gibi bir sekilde kendisini disariya atmislar olarak, icerdeki arakadaslarimiz icin bir nebze umit, vahada kirli de olsa bir damla su, kucuk de olsa bir nefes olma sansi olur mu diye seviniyoruz. Degisecek bir sey yok maalesef haklisiniz, bizimkisi de avumma iste ordaki mahpus magdur ve mazlum arkadaslar icin bir hayal bir umit bir acaba.
“Kimsenin duymak istemediği gerçekler” başlığı biraz abartılı olmakla birlikte enfes bir yazı.
Evet, en büyük gerçeklere bile gözünü kapayan birileri hep vardı ve kıyamete kadar da olacak.
Onlar, her gün yeni bir dünyaya gözlerini açan ördekçikler gibi yaşamaya devam edecekler ve “sıkılmadınız mı?”, “bıkmadınız mı?”, “unuttunuz mu?” sorunarınız çok yerinde.
“Görmüyor musunuz?”, “düşünmüyor musunuz?”, “akletmiyor musunuz?” da diyebilirdiniz.
Aslında okurlarınız arasında, bu yazdıklarınızın farkında olan, -hatta daha da kötülerini bilen ve endişelenen- oldukça geniş bir kitle olduğunu düşünüyorum.
Problemi biz de görüyoruz ama çıkış yolu olarak ne önerdiğinizi daha net açıklayabilir misiniz?
Ne yapalım? Nasıl yapalım?
“Allah’ın arzı geniş değil miydi, oradan hicret etseydiniz ya!” – nisa 97-
imkani olanlar için bu ayet yeterince tehditkar duruyor, imkanı olmayanlara sadece dua edebiliyoruz, bu İMKAN meselesi ise öbür dünyada Allah(cc) ile hesap verenler arasında kalacak bir konu..
1- Sürekli ha bugğn ha yarın umutları dağıtan fasarya gazetecilerden uzak durulması gerekmektedir
2- Yeni bir hayata başlangıç için gerekli mesleki sertifikaların en kısa zamanda tamamlanması elde edilmesi gerekmektedir(ihtiyaç olanlar için)
3- Eşleri hapiste olanlar dahil hemen yurt dışına çıkış yapmaları ve artık oralı olmaları gerekmektedir
4- Yur dışında ayakları yere basan Herkes, bir arkadaşının elinden tutsa yeterli
umut tacirleri yüzünden bu konular ihmal edildi ve problemler dahada büyüdü, dayanılmaz hale geldi
Kendisi öyle de koltuk değneği farklı mı? : https://twitter.com/pendikiyiparti/status/1008015952271892482?t=SnDVULfXFDj_GtXEVKOMEA&s=19
O zaman Tayy-it‘i secelim. En azindan o acikca zulmediyor ya da baska bir alternatifin mi var?
Erdoğan ile bizzat Perinçek arasında seçim yapmak zorunda kalsam Perinçek’e oy veririm. Kılıçdaroğlu’na on kere veririm.
Birincisi, ne Kılıçdaroğlu be bir başkası diyaneti, imamları, cemaatleri ve tarikatları arkasına takamaz, bizi çarşıda sokakta dışlayamaz. Aynı yetkilerle açıktan din düşmanlığı yapan zalim biri cumhurbaşkanı olsa milletten Erdoğan kadar destek alamaz. Azıcık dini hassasiyeti olan veya iddiası olan kimse arkasında durmaz. Dolayısıyla masumların üzerinde aynı derecede baskı kuramaz, bu kadar zulüm yapamaz. O yüzden karşısına kim çıkarsa oy vermek lazım, Ergenekoncu biri olsa bile. Dolayısıyla yazıda geçen konuşmalar konjonktürel olmasa da bir önemi yok. Kılıçdaroğlu’na karşı mücadele daha kolay.
İkincisi, sadece Kılıçdaroğlu değil, birçok isim askeriye, polis ve yargıdaki yapılanmaya karşı olup onlarla mücadeleyi doğru bulurken öğretmen, esnaf, vs insanlara yapılana zulüm diyorlar. Yani kendilerince “FETÖ” ile samimi cemaat mensupları arasında ayrım yapıyorlar. 15 Temmuz’un çakma darbe teşebbüsü olduğunu düşünseler de bahsettiğim ayrımı yapmaları ile bir çelişki oluşturmuyor.
Üçüncüsü, bizzat cemaat içinde birçok kişi hocaefendinin etrafında yapılanan bir kliğin desteği ile 15 Temmuz’un kotarıldığını düşünmüyor mu?
Geçmişe dönüp bakıyorum, cemaat birçok devlet kurumunda yapılanmış, yapılanmanın gerekçesini açıklama yerine bunu inkar etmiş, yapılanmanın doğal seyrinde olduğunu iddia etmiş, ve bir gün gelip hükümeti devirebilecek çapta skandalların polis ve yargı tarafında söz sahibi olmuş veya öyle gösterilmesine itirazı olmamış. Bu manzaradan solcuların ne çıkarmasını bekliyordunuz? Adamların zaten “şeriat gelecek” korkusu var ve onların kafasındaki ilk açıklama “bunlar güçlenip şeriatı getirecek”. Bu yapılanmaların gerekçesini karşıdakine açıklamayı bırakın cemaat tabanında bile bu gerekçe net bilinmiyordu. Adı konmasa bile belki cemaat içinde birileri de nihai hedefin şeriatın getirilmesi olduğunu sanıyordu. Hocaefendi hedefin iman hizmeti olduğunu ısrarla söylese de devletteki yapılanma hep soru işaretleri oluşturdu. Bunun gerekçesinin o zamanlar net olarak açıklanması gerekirdi.
Bugün geldiğimiz noktada Kılıçdaroğlu ve benzerlerinde “cemaat devleti ele geçirip şeriat getirecekti” algısının oluşmasında cemaatin geçmişteki tavrının belirleyici olduğunu kimse inkar edemez. Daha o zamanlar siyasal islamcıların bu hedefini paylaşmadığımız ilan edilmeli, yapılanmanın cemaatin kendini devletten koruma refleksinin sonucu olduğu belirtilmeli, buna yönelik olarak her yerde bulunma ama hiçbir yeri domine etmeme hedef güdülmeli idi.
Ben Kılıçdaroğlu da gelse bir şey değişmeyecek yorumlarına katılmıyorum. Türkiye´yi artık unutalım, oradan bir şey çıkmaz türündeki yorumları duygusal buluyorum. Anlayabiliyorum, ancak onlara da katılmıyorum.
Birincisi: Kılıçdaroğlu gelirse her şey güllük gülistanlık olmayacak. Ama bugünkü kadar karanlık da olmaz. Akıl biraz da olsa bağnazlığın, katı tayyip zulmünün yerini alır. Bu da hiç yoktan iyidir.
İkincisi: Birden iyileşme olmasa da, en azından adalet sistemi kendi haline bırakılsa, nispeten daha özgür olsa, medya biraz daha özgür olsa, işler kendiliğinden yoluna girmeye başlar.
Üçüncüsü: Ben cemaate zulüm yapıldığına inanıyorum. Ama yine de herkes ötekini anlamaya çalışmalı, kendini onun yerine koymaya çalışmalı. Cemaatin Türkiye için iyi bir şeyler yapmak istediğine kanıyım. Ama laik kesimin şeriat korkusunun temelsiz olduğuna da asla inanmıyorum. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Dördüncü not da Efe hocaya: Kılıçdaroğlu eğer gelirse belki elinde sihirli değnek yok. Her şey birden düzelmeyecek. Ama hiç bir şey olmasa bile eğer bu kadar insana bu kadar zulüm yapanlardan, Yusuf Kerim gibi masum çocukları annesinden uzak amansız bir hastalığın pençesine terk edenlerden, masum çocuğu annesinden, o anneyi de çocuğundan uzak bırakan taşlaşmış insanlardan hesap sorulacaksa, bu bile yeter.
Hiç bir şey düzelmesin, sırf bu zalimlerden hesap sorulsun yeter.
Türkler olarak bizi bu dinbaz zalimlerin temsil etmediğini görelim, yeter.
Altili masa koalisyonu olmasi umit veriyor. tek parti iktidari nerde olursa olsun tiranlastiriyor, demokrasiyi bitiriyor. Bundan sora da tek parti iktidarini degil koalisyonlarla yonetilmeli. Ne sag iktidari ne de sol iktidari. Her kesimin kendisini ifade ettigi-kendini buldugu koalisyonlar…
Ne yapmali o zaman? Öneriniz nedir? Önümüzde bir seçim var ve adaylar yazida saydığınız mazlumlar tarafından belirlenmiyor. Sadece bir oy hakları var. Ne yapılabilir?
Enfes bir yazi. Evet bu bir gercek. Uyutan, aldatan gercek degil, gercek gercek.
10 numara 5 yıldız bir yorum.👏
Bu siyasetciler (muhalefet + iktidar) bu anti demokratik sistem serasinın ürünleri.
Demokrasinin ne oldugunu Deniz Baykal ve prof. kizinin anlamadigi bir ülkede yasiyoruz.
Bu siyasetten ve. u siyasetçilerden, demokrasi iceren bir tat beklemek hayelden öte ahmaklık.
Efe bey kral çıplak dedi.
Ülkeyi ve orduyu hep beraber (siyaset ve muhalefet) ele ele seve seve bu hale getirdiler.
Secimden sonra Turkiyenin binde 5 i (yani gücü elinde tutmaya ugrasan bir kesim),
AKP ve diğer destekçi cemaatlere fena dalacaklar gibi gözüküyor…
Allah cc. in yapacağı finali merak ediyorum.
Küçükken yediğim dayak…
Küçükken, kendimizden yaşça büyük karşı mahalleyle futbol maçı yapmıştık. Bir arkadaşım, kendisine yapılan sert faule karşı çıkıp, sertleşince iş büyümüştü. Grup içinde az biraz irice ben vardım, sanırım bana güveniyordu. Fazla dikleşti, zaten psikolojik olarak çekinerek oynadığımız maçta, arkadaşımı ufak hırpalayınca, o daha sert tepki verdi, e mecburen diğer takım arkadaşları olarak arkadaşımızı korumak gerektiğini düşünüp, mecburen işin içinde bulduk. Uzatmadan söyleyim, bir güzel dayak yedik, en çok da ben yedim, ki zaten böyle bir güç dengesizliği içinde az irice olduğum için ilk ben dikkat çektim.
Unutmadığım şu ki, rezil rüsvay halde eve geldik tam ki, bir şiddetli tokatta ayrıca ben babamdan yedim. Arkadaş da annesinden yemiş. Babamın 2 sözü aklımda halde..
Biraz ağzını bükerek üstelik, sinirli şekilde “akkadaşlar, akkadaşlar diye gittin kavga ettin, bunların babalarını tanırım şerli adamlar, başımıza iş açacaktın”
Bir diğeri de, “Dayak yiyeceğiniz belli bir kavgayı niye başlattınız” sözüydü.
Babama haklı olduğumuzu ve arkadaşıma elbette yardım etmeliyim desem de hiç oralı değildi babam. Dayak yiyeceğin kavgayı niye başlatıyorsun diye asıl kızmıştı aslında temel olarak. Kilit cümle buydu. Dayak yiyeceğimiz bir kavgaya niye girdik?
Mehmet Efe Çaman Beyin yazısını okuyunca ve aradan onca yıl geçtikten sonra 17/25 ve 15 Temmuz üzerinden, nedense bu dayak yediğimiz olay geldi.
Bu yazıyı okuyunca, ne Kılıçdaroğluna, ne ERGENEKON a, ne bilmem hangi şerli yapılara kızıyorum. O duygu nedense geçti gitti. Bu yazıyı okuyunca, dayak yiyeceğimizi bildiğimiz bir kavgayı neden başlattık duygusu hakim oluyor insana. Ve babam gibi hissediyorum. Şiddetli bir tokat atmak istiyorum, hem de en sevdiklerime. Yahu, dayak yiyeceğimizi biliyordunuz, niye böyle erkeklendiniz ki.
Bu arada, maç sonrası kavgadan sonra, o kavgayı başlatan, bana güvendiği için başlatan arkadaşa çok sert çıktım. Çünkü zayıf olduğu için, kavgada kenara itildi, pek bir dayak yediği de söylenemez üstelik. Hülasa, bildiğim birşey var, beni araya alıp, top gibi çevirdikleriydi yumruklarla. O kadar sakin ol dedik, dikleşme, dur, az akıllı ol, boş ver FAUL değil o de dememize rağmen üsstelemesi, tahrik etmesi beni rahatsız etmişti. En dikkat çeken ben olduğum için, ve arkadaşlık duygum yüksek olduğu için, dayak yiyeceğimi bile bile girmiştim kavgaya zaten.
Tekrarlarsam, eve gelince babamdan yediğim tokat ve duyduğum sözleri unutmadım.
Ve nedense şu an, babam gibi hissediyorum.
Madem adamlar o kadar güçlü imiş, köy köy şu bu herşeyin farkındalar mış, AĞALAR mış, biz ise Maraba,
çölde devesi ile giden AĞA ve kölesi hikayesi değil mi bu yahu.
O hikayenin son cümlesi gibi… Yahu adamlar şöyle şerli, böyle şerli, böyle güçlü, şöyle nüfuz etmiş herşeye de e ozaman soruyorum, biz bu ….. neden yedik.
Tımarhânedeki deliler, bir odanın anahtar deliğini bellemişler, sıraya girip devamlı o delikden bakıyorlarmış. Biri baktıkdan sonra diğeri onun yerine geçiyor ve bu böyle sürüp gidiyormuş. Bu hâle şaşıran bir doktor da delilerin arasına karışmış, nihâyet sıra ona gelmiş ve o da merakla delikden içeri bakmış. İlk bakışda bir şey göremeyince, birkaç defa daha sıraya girmiş ve aynı delikden birkaç defa daha bakmış ama her seferinde boş bir odadan başka bir şey göremeyince, delilere dönüp demiş ki :
“Yâhu ne var bu odanın içinde? Ne bakıyorsunuz? Ben baktım, hiçbir şey görmedim”
Deliler doktora sormuşlar :
“Sen kaç kere baktın?”
Doktor cevap vermiş :
“Birkaç kere baktım”
Deliler şu şaşırtıcı cevâbı vermişler :
“Biz on senedir hiç durmadan bakıyoruz bir şey göremiyoruz, sen iki-üç kere bakmakla mı göreceksin!”
Ülke siyasetindeki vaziyet tam da bu fıkradaki vaka aslında, her seçimde gelen herkimse aynı delikte görünen boşluk gibi, ama yinede insan merak ediyor işte neylersin!…
[…] Профессор Мехмет Эфе Чаман. tr724.com […]