YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Bugünkü siyaset kurumu iki temel nedenden dolayı Türkiye’nin önünü açıp gelişmiş ülkeler ligine yükselmesini sağlayamıyor. Birincisi bütün siyasi partilerin kimlik siyaseti üzerinde varlığını sürdürmesi, ikincisi de siyasetin finansmanı yani politikanın kişisel zenginleşme yolu olmasına karşı kararlı bir itirazın yükselmemesidir.
Bu iki temel sorun çözümlenmeden ülke için iktidarda kimin olduğunun bir önemi yoktur bundan sonra da olmayacaktır.
Kimlik siyaseti demek insanın salt insan olarak değil de, etnik kökeni, dini, mezhebi üzerinde siyasi değerlendirilmesi, başka bir ifadeyle siyasetin, insanların aidiyetlerine bağlı olarak şekillenmesidir.
BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Mesela Suriye ve Irak, Ezidiler, Maruniler, Keldaniler, Nusayriler, Kürtler, Türkmenler, Araplar, Sünniler, Şiiler gibi çeşitli etnik ve dini grupların olduğu bir coğrafyadır. Bu gruplara ve yaşadıkları sorunlara, insan ortak paydasında değil de etnik ve inanç yakınlığı bağlamında yaklaşılır ve ona göre değerlendirmeye tabi tutulur. İşte bu kimlik siyasetidir. O coğrafyadaki olaylara bakılırken zulme uğrayan, evleri yağmalanan insan değil de Ezidi’dir, Kürt’tür ya da Türkmen’dir.
Bir grubun gördüğü insanlık dışı muamele o inanca bakışımıza göre şekilleniyorsa, yapılan zulümleri, katliamları vicdanımızda buna göre tolere ediyor ya da etmiyorsak burada kimlik siyasetinin esaretinden söz etmek gerekir.
Kimlik siyaseti, bir ülkedeki insani gelişmenin ve insan merkezli bir dünyanın kurulmasının önündeki en büyük engeldir. Bu arazın bulunduğu her coğrafyada sürekli çatışmalar, bölünmeler, algı operasyonları, asimetrik kavga ve vekalet savaşları her zaman var olacak demektir.
Kimlik siyaseti Doğu toplumlarında çok daha belirgindir, hatta varlık sebebidir. Doğu’nun kaotik, karmakarışık, hep kriz içindeki siyasi atmosferinin de belki en büyük nedenidir.
Bütün Ortadoğu’da olduğu gibi, Türkiye siyasetinin de en önemli sorunlarındandır kimlik siyaseti!
Türkiye’yi yönetmek için kurulmuş bütün siyasi partiler kendilerini bir etnik kimlik üzerine inşa ettikleri için bilerek ya da bilmeyerek toplumsal ayrışmanın devam etmesini sağlayan politikalar izliyorlar. Bu da ülkenin görünmez ayrı mahalleler, gettolar, kolonilerde yaşamaya devam etmesine neden oluyor. Bu biraz da devletin derinlerinin istediği ve bununla varlıklarını sürdürdükleri bir durumdur.
Her mahalle devletin kendi hayat ideolojisiyle yönetilmesini, hakkın adaletin, kamu ayrıcalıklarının sadece kendi mahallesince kullanılması gerektiğine inanıyor. Bu durum mu siyaseti şekillendiriyor yoksa siyaset mi mahalleleri bu şekilde tutuyor bu durum biraz karışıktır.
Ama her mahallenin özet olarak söylediği şey şu: “Adalet de, zenginlik de, özgürlük de sadece benim için.”
Yani kendi mahallesine yapılmayan haksızlığa, adaletsizliğe, zulme dönüp bakmayan, kendine yapılan en küçük haksızlıkta da feryat figan ağlayan gruplar ülkesidir Türkiye.
80 yaşındaki kadını hapseden adalete ses etmeyen insanlar Canan Kaftancıoğlu için adalet feryatları ediyor. Bülent Korucu’nun dediği gibi “Adaleti kimsesiz bir Makbule için sağlayamazsınız kimse için sağlayamazsınız.”
Bu siyasi anlayış ülkenin tamamına yayılmış bir adaletin, evrensel değerler üzerine kurulmuş bir toplumun var olmasının önünde de en büyük engellerden biri olarak duruyor.
Ülkedeki kökleşmiş kimlik siyasetin temellerini CHP’nin attığını, AKP ve benzeri siyasi yapılanmaların da Kemalizm’in kendi haricindekilere attığı sopa sayesinde varlık zemini bulduklarını söylemek yanlış olmaz. Bugün CHP ve benzeri partiler geçmişte kendi kazdıkları çukurun içindeler.
Ama bunun farkına varmış olmalarının ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kimlik üzerinden siyaseti bitireceğim sözlerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Kılıçdaroğlu geçtiğimiz hafta “Çok ayrıştığımızı biliyorum. Etnik kimlik, inançlar üzerinden siyaset yapıldı. Yaşam tarzı üzerinden siyaset yapıldı. Bunlar toplumu ayrıştırdı, böldü. Ben bu millete söz verdim. Kimlik üzerinden siyaset yapmayacağım. Herkesin kimliği benim başımın üstünde. Hangi kimlikten olursa olsun,” dedi.
Bu sözlerin gerçekten siyaset arenasına yansıması, CHP’nin ve onun yaslandığı siyasi anlayışın, topluma bir yaşama biçimi dayatmaktan vazgeçmesi hem partinin hem de Türkiye’nin kurtuluşu açısından büyük önem arz ediyor. Çünkü AKP ve siyasal İslamcılar topluma bir yaşama biçimi dayatmayı Kemalizm’den öğrendiler. İnsanları tasnif etmeyi, ötekileştirmeyi, fişlemeyi, pastadan pay vermemeyi ya da sütün hep kremasını yemeyi Türkiye Cumhuriyetinin kurucu aklını taklit ederek öğrendi.
İnsanlar aidiyetlerinden, kimliklerinden dolayı cezalandırılmaktan, kınanmaktan ya da dışlanmaktan kurtulmadıkça ülkeye huzurun gelmesi mümkün olmayacağını umarım yeterince fark etmişlerdir. Adaleti Makbule Teyze için de Kaftancıoğlu için de Akın İpek için de, Osman Kavala ya da Mustafa Ünal için de yani herkes için istemedikçe hiçbir mahalle bu zalim düzenin dayağından kurtulamayacak. AKP iktidardan gitse bile böyle gelmiş bir Türkiye böyle gitmeye devam edecek.