Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’dan daha tehlikeli sözleri

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Güneş görmüş kar kütlesi gibi oylarının eridiğini gören AK Parti Genel Başkanı, ülkeyi bir savaş ortamına sürükleyerek, yürütemedikleri ekonominin faturasını çıkaracakları bir adres arıyor. 

Yakın zamana kadar Suriye’ye yapılan operasyonlar oylarını toparlamak için yeterli geliyordu. Bir süreden bu yana Suriye’ye saldırılar düzenlemenin prim yapmadığını gören Beştepe Sarayı, bu kez batıda bir hedef seçti. 

Erdoğan bu kez, yapılacak seçimleri Yunanistan ile gerilimi tırmandırarak manipüle etmeye çalışıyor. Ege’de gerilimi tırmandırıp prim yapmanın peşinde. İşin garip tarafı suyun karşısında da benzeri konumda bir ismin oluşu işleri hayli riskli hale getiriyor.

Ege’nin iki tarafında da oy kaybeden liderler var: Suyun öbür tarafında Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis ve bu tarafında ise Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan… 

Erdoğan, yakın zamana kadar oy kaybına uğradığında her defasında Irak ve Suriye topraklarına geniş çaplı operasyonlar düzenler ve iç kamuoyunda prestijini artırma yolunu seçerdi.

Ekonominin nispeten idare edebilecek durumda olduğu dönemlerde, bu yöntem kendi seçmenini konsolide etmede işe yarıyordu. Bu operasyonlar, Washington ve Moskova’ya verilen tavizler ve alınan izinlerle yapıldığı bir kenara bırakılıp, iç kamuoyuna büyük zafer olarak lanse edilirdi. 

Ancak, 2021 yılının sonundan itibaren ekonomi yürütülemez hale gelince bütün işler değişti. Bu yılın başından itibaren insanlar hayatta kalma mücadelesi vermeye başlayınca, kendi seçmeni bile Suriye’ye yapılacak operasyonlara sempatiyle değil antipatiyle bakar oldu. 

ESRA’NIN DÜĞÜNÜNDE KARAMANLİS ‘KARDEŞ ÜLKE YUNANİSTAN’ DİYE SAHNEYE ÇAĞRILDI

Beştepe Sarayı’nın bu kez hedef büyütmesi gerekiyordu. Tek adamlığın iş başında olduğu yönetimlerde liderler, iş çıkmaza girince çözümü ülkeyi yüksek enflasyon veya savaşa sokmakta bulurlar. 

Tek Adam olarak ülkeyi yöneten Erdoğan’ın üç haneli enflasyon rakamları ve döviz krizinin sorumluluğunu bir yere yıkması gerekiyor.

Bunun için de Ege’nin iki yakasında gerilim zaman zaman tırmandırılıp, sonra tansiyon düşürülüyor. Erdoğan, iktidara yeni geldikten ve hedefini Avrupa Birliği’nde (AB) yer almak olarak açıkladıktan sonra başta Yunanistan olmak üzere Batılı ülkelerle iyi ilişkiler içinde bulundu. 

Kızı Esra’nın Berat Albayrak ile evlendiği Temmuz 2004’teki düğün törenine dönemin Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis bizzat katılmıştı. Yunan müziği eşliğinde sahneye çıkan Karamanlis, Erdoğan çiftinin mutlu gününde nikah şahitliği yapmıştı. 

Dahası, Karamanlis, “Kardeş ülke Yunanistan’ın Başbakanı” diye sahneye davet edilmişti.

TÜRKİYE TEHDİT ETTİKÇE YUNANİSTAN’IN İŞİNİ KOLAYLAŞTIRIYOR

Yunanistan, “uluslararası hukukun kendisine tanıdığı hakları” gerekçe göstererek Ege’deki ihtilaflı kayalıklara doğru son 10 yılda genişlemeye başladı. Türkiye’de iktidar, muhalefetin uyarılarına rağmen bu kayalıklara bayrak dikme olaylarını görmezden geldi. 

Zaman içinde iki ülke, tekrar 1980’ler ve 90’lara dönüp sürtüşmeye başladığında Yunanistan, Ankara’nın tehditlerine karşı Birleşmiş Milletler’in 51. maddesine sığınıyor: 

“Bir ülke, tehdit altında bulunması halinde gerek kara kıtasını gerekse adalarını koruma hakkına sahiptir.”

Böylece Ankara tehdit ettiğiyle kalıyor, Yunanistan ise Adaları silahlandırmayı uluslararası hukuk nezdinde kolaylıkla meşrulaştırma yoluna gidiyor. 

Dahası, Yunanistan görünmezlik teknolojisine sahip 24 adet 5. nesil F-35 savaş uçağını 2024’te teslim alacak. Yakın geçmişte dünyanın en iyi savaş uçakları sınıfında yer alan Fransız yapımı Dassault Rafale’den 12 adet almış bulunuyor.

Bunun karşılığında Türkiye, 2019’da F-35’e sahip olma imkanından S-400’ler bahane edilerek mahrum kalmış oldu. ABD ile F-16’larla ilgili yaşanan sorunun hangi aşamaya evrileceği ise henüz bilinmiyor.

Tablo böyle iken Cumhurbaşkanı Erdoğan, dikkatleri ekonomiden Yunanistan’ın üzerine çevirmek için Atina’yı tahrik peşinde koşuyor. Türkiye, ekonomik olarak Yunanistan’dan dana güçlü değilse bile tartışmasız çok daha büyük. 

(2020 rakamlarıyla Yunanistan 190 milyar ABD doları Gayri Safi Milli Hasılaya sahip. Türkiye aynı dönemde 720 milyar dolar GSMH elde etti.)

Yunanistan’ın nüfusu ise İstanbul’un yarısından biraz fazla: 11 milyonun biraz altında.

Geniş perspektiften baktığınızda, Türkiye Yunanistan’la yakın geçmişte olduğu gibi iyi ilişkiler kurarak önemli sorunlarını çözebilir. Bunun yapılabildiğini geçmişte de deneyimlemiştik.

ENFLASYON VE DÖVİZ KRİZİNİN SORUMLULUĞUNU BİR YERE YIKACAK

Ekonomi bozulunca, Ankara’nın aklına birden adaların silahlandırıldığı geldi. Bundan dolayı da Yunanistan’la gerilimi tırmandırdıkça tırmandırıyor. 

Erdoğan ve küçük ortağı Devlet Bahçeli, her bahaneyle Yunanistan’ı tehdit eder hale geldi. Erdoğan, “Bir gece ansızın geliriz” derken ortağı Bahçeli ise “denize dökmekten” söz ediyor. Bu ikilinin hempalarıysa her türlü çirkin dili kullanarak toplumu kışkırtmaya çalışıyor.

Bunlar işin iktidar tarafı. Bir de muhalefet tarafı var ki, orada da tablo daha aydınlık değil. İYİ Parti kendini MHP ile yarıştırıyor. İYİ Parti’yi anlamak mümkün. İki partinin temsilcileri de şiddet dilini kullanmaktan ayrı bir haz duyuyor. 

Büyük ve küçük ortak birbirleriyle şiddet kullanma dilinde yarış ederken, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu yarışa girmesini anlamak kolay değil. 

“Bizim milliyetçiliğimizi kimse sorgulayamaz” diyen Kılıçdaroğlu, milliyetçiliği Akdeniz’in sularında Kıbrıs’ta Beşparmak dağlarına yazdıklarını söyledi. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a, “Bir gece ansızın gelebiliriz” deme yerine 1974 Kıbrıs Savaşındaki dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’i örnek almasını salık verdi:

“Yok ‘Bir gece gelirim’, yok ‘Sabaha gelirim’, ‘Vay ben gelirim…’ Davetiye mi göndersinler buyur gel diye, yüreğin yetiyorsa gidersin. Tıpkı Ecevit gibi… Önce askerimiz çıkartma yaptı, sonra Ecevit çıkıp ‘Ordumuz şu an Kıbrıs’tadır’ dedi.”

Aslında Kılıçdaroğlu, Yunanistan’a karşı tehdit dilini ilk kez kullanmıyor. Bu yılın Haziran ayında da iki ülke arasında bir miktar ipler gerilmeye başladığında, “Onlara göstereceğiz” demişti.

 

“Yunanlılar bizim Kuva-yi Milliye’ci olduğumuzu bilirler. Ecevit’i, Erbakan’ı da tanırlar. İktidara geldiğimizde o adalardaki silahların ne olacağını onlara göstereceğiz!”

Son bir not paylaşmadan geçemeyeceğim. 

Yunan Sahil Güvenliği tarafından ateş açıldığı yolunda görseller paylaşılan “Anatolian” isimli gemiyle ilgili bir ayrıntıyı anlatayım.

Bu gemi daha önce Türkiye’den savaş naralarıyla Gazze’ye giden Mavi Marmara gemisi. İcradan satışa çıkarıldığında yeni alıcısını buldu ve Somali’de Ro Ro gemisine dönüştürüldü. Ne bir yerde sicil kaydı var ne de geçerli seyahat belgesi… 

 

Yunan makamları gemiyi sorguladığında tabiri caizse “ne idüğü belli olmayan” bir gemi profili ortaya çıkıyor. Yunan Sahil Güvenlik Güçleri, gemiyi durdurmaya çalışıyor. Geminin kaptanı durmak yerine Türk karasularına doğru yönelip Türk Sahil Güvenliğinden yardım istiyor. 

Gemi, Türk bandıralı değil. Gerekli belgelere de sahip olmadığını örtbas etmek için, “Yunanistan Türk gemisine ateş açtı” denilerek Türk-Yunan gerginliğini tırmandırmak isteyenlere malzeme olarak sunuldu.

Son söz olarak şunu söylemeliyim. 

Ülkeyi yönetme iddiasında olan Kılıçdaroğlu, iktidarın dümen suyuna girip Türkiye ile Yunanistan’ın arasının açılmasına meze olmak yerine, iki ülke arasındaki barışı tesis edecek adımlar atmalı. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Kılıçdaroğlu kemalistinin ve diğer kemalistlerin ideolojilerinin temel ayaklarından birisi Yunan düşmanlığıdır. Tıpkı milliyetçi ideolojiye sahip insanların milliyetçikliklerini pekiştirmek için PKK yı kullanması gibi. Sanırsın ki bunlar var olmak, ayakta kalabilmek için, yıkılıp gitmemek, sönmemek için PKK ya muhtaçtır. Yunanistan ile kurtuluş savaşı Kemalist ideolojinin tarihinin başladığı, doğduğu, kendilerini dayandırdıkları, ayakta durabilmek için tutundukları bir olaydır. Yunanistan hikayede düşman olduğundan bu hikayeyi devam ettirirler. Çünkü Yunanın düşmanlığı Kemalist rejimi beslemektedir. Yani kendi ideolojileri için Yunan düşmanlığına ihtiyaç vardır. Bu hikayede Yunan düşmanlığından bahsedilmez, sadece Yunanın Türk düşmanlığından bahsedilir. Bu tehdit Türkleri Kemalist ideoloji etrafında kenetler. Bu dili benimsemeyenler bu hikayenin dışında kalır. Kurtuluş savaşı herkese ait iken Kemalistler Yunan düşmanlığı sayesinde bunu kendi tekellerine almıştır. Kemalistler Kurtuluş savaşını Yunan düşmanlığına indirgerler. Ama aslında olayın içinde başka güçler de vardır. Padişahın muhatap olduğu bu güçlerle Yunana karşı Kurtuluş savaşı veren Komutanlar ve milletvekilleri muhatap olmadan Kurtuluş savaşı vermiştir. Hikayenin sonunda bu güçlerle masaya oturuldu. Ama bu güçler ile kapışılmadı sadece diş gösterdiler. Fakat bu diş Yunanın Ankaraya kadar gelmesine engel olamamıştır. Hikaye burada kopukluk yaşamaktadır. Bu hikayenin benzeri Suriye Kürdistanını kuran PKK, toprakları işgal eden Işid karşısında vermiştir. Bu hikaye tüm dünyada kahramanlık mücadelesi yada kurtuluş mücadelesi olarak anlatılmaktadır. Yunan ve Işid burada alet olarak kullanılmaktadır. İnsan şunu merak ediyor; Yunanı kovaladın, denize döktün. Bunlar adalara kaçmıştır. Bu sahne pek anlatılmıyor. Yani denize döküldüler deyip geçiştiriliyor. Maden fırsatı ele geçirdiniz neden adaları da almadınız? Hangi güç tuttu? Mesela madem Yunanı yendik neden Batı trakyaya girmedik? Yada Yunan toprağı eski topraklarımız sayılır. Madem biz meydan okuyoruz, o zaman trakyada kim bizi Edirne sınırında tuttu. Neden Selanike girmedik? Kim tuttu? Askerler yorulmuşmuydu? Ama elin Yunanı Ankaraya kadar gelmesini biliyor, yorulmuyor. Demek ki görünmeyen güçler var. Nasıl Azerilere Ermenilerin işgal ettiği toprakları geri almak için şans verildi. Sonra bir noktadan sonra tamam buraya kadar başardın, bravo, ama bundan daha ileri gidemezsin diye görünmeyen bir güç müdahale eder. Ve saldıran ordu birden bire duruverir. Ama hikaye anlatılırken böyle anlatılmaz, sanki Azeriler kendi başlarına karar vermiş gibi fetihler anlatılır. Evet bir avuç Ermeniyi zaten yeneceği belliydi. Yunana da şans verdiler. Yenebiliyorsan yen dediler. Ama destek olmadılar. Yani kendi güçlerini geri çektiler. Yunanistan üzerinden de Kurtuluş savaşı hikayesi yazıldı. Ama diğer güçler mesela İngiliz, Fransız, İtalyan pek düşmanlaştırılmaz. Düşmanlaştırılan sadece Yunandır. Hatta sonra ilginçtir Türkler İngilizlere bile şeklen benzemeye başlamıştır. Madem İngiliz düşmanında neden ona benzersin ki? Ama bu kısım gözden kaçırılır, kurtuluş Yunan ile anlamlandırılır. O yüzden Kılıçdaroğlundan ezber bozan bir çıkış bekleyemezsiniz. Madem Yunanı denize döktün, 7 düvele karşı geldin, neden adaları almadın? Yunan zaten kaçmıyor mu? Şimdi adaların edebiyatını yapıyorlar. Çünkü varlıklarını Yunan düşmanlığına borçlular. Eğer hikayeden Yunan düşmanlığını çıkarırsan Kemalistlerin ideolojisi çöker. Çünkü ideoloji düşmanlık üzerinde ayakta duruyor. Kalabalıkları Yunan düşmanlığı üzerinden düşmanlık pompalayarak, insanların bünyesine düşmanlığı yerleştirerek kontrol altına alıyorlar. Bu sayede bu hikayeye karşı çıkan hain, Yunan işbirlikçisi, İngiliz ajanı oluyor. Yani Vahdettinin başına gelen bu. İngilizlerin derdi Vahdettinle olmasa Vahdettini götürmeyi başardıklarında neden gemilerini alıp istanbulu terk ettiler? Hani kurtuluş savaşı devam ediyordu? Yoksa İngilizler korktular mı? Ama aynı İngilizler Osmanlı ordusunu ve Mustafa Kemali Suriye cephesinden, Musul cephesinden geriye doğru süpürüyordu. Türk ordusu İngilizlere karşı tutunamıyordu. Bu İngilizler mi Türklerden korktu? Bırakın İngiliz, Fransız, İtalyan orduların Türkiyeye girmesini, sadece Yunan ordusu yüzünden Türkler meclisi Kayseriye taşımayı tartışıyordu. Türkiyenin yarısını Yunanlara kaptırmışlardı. Burada Yunan karşısında bile tutunamayan cephenin komutanı İsmettir. Yani İsmet için Kurtuluş savaşı çok zor geçiyordu. Çünkü hep kaybediyordu. Ve arkasını başarılı komutanlar toparlıyordu. CHP nin Kurtuluş savaşına bakışı bu yüzden daha farklıdır. Sonra meclisin itirazları üzerine komutanlar değiştirilir ve normalde sadece mecliste kalmayı planlayan Mustafa Kemal Başkomutanlığı alarak, yeni yetkilerle yüklenerek sahaya iner. Dolayısıyla Kurtuluş savaşına İnönü ve CHP nin bakış açısı farklı, savaştan sonra tasfiye olan komutanların bakışı farklı. Birisi düşmanı bir gibi görürken, diğeri düşmanı on gibi görüyordu. O yüzden Kılıçdaroğlunun Yunan anısı çok farklı olduğundan Yunanistan tehditinden bahsederken daha duygusaldır. Yunanın yeri hafızalarda bir yerine ondur. Çünkü cephede Yunan ile kanlı bir çarpışmadan sonra iki tarafta bitik durumdadır. Güçlerini tam kestiremiyor ve ikisi de savunmada kalıyor. Deneyimli bir komutanın bunları farkedebileceği düşünülmekte ve ilk davrananın savaşı kazanacağı bir pozisyon oluşmuştu. Yani İnönünün bu cephede Yunanı algılayışı neyse Kılıçdaroğlunun ki de aynı. Bunlar Yunan Yunan der ideolojilerini haklılık makamına çıkarır sonra içeride diğer Türklere ve rejime operasyonlar yaparlar. Bunlar Yunanı kullanarak diğer Türklere müdahale ederler. Yani Yunan düşmanlığı gösterirler ama günün sonunda zararı içerideki diğer Türkler görür. Bunların Türklüğü kendi ideolojileri sınırları kadardır. Kendi ideolojilerini bir devlet kabul ederler. Bu devletin sınırları kendi ideolojilerinin sınırıdır. Kuvayi Milliye üzerinden ideolojilerini en haklı makama taşırlar. Kendilerine ses çıkarıldığında sanki Kuvayi Milliyeye karşı gelmişsin gibi olur. Çünkü senin yok etmeye çalıştığın bu Kuvayi Milliye kadrolarıdır demeye gelir. Kuvayi Milliyenin arkasına saklanılır. Kuvayi Milliyeyi anlamlandıran da Yunandır. Yunan üzerinden Kuvayi Milliye güçlendirilerek bunun arkasına saklanılır. Sonra diğer Türklere bunun üzerinden haklıymış gibi saldırırlar. Ama kendilerine saldırıyoruz demezler, Kuvayi Milliyeyi koruyoruz derler. Bunlar Türkleri tasnif etme işini o zaman da yaptılar. Ve Kuvayi Milliye kavramını kendilerine mal ettiler. Demek şimdi yine Yunana ihtiyaç doğdu ki Yunan yine devreye girdi. Sanki dediğiniz gibi Türklerin kullandığı metodları Yunanlılar da iç kamuoyuna yönelik kullanıyorlar. Biri Yunan düşmanlığını diğeri Türk düşmanlığını körükleyerek ikisinin bir araya gelmesini önlüyor. Bunu sağ ve sol olaylarında da gördük. Laik antilaik kutuplaşmasında da gördük. Yani mesele sadece yunan türk ayırımı değil. Her konuda düşamlaştırma söz konusu. İsterlerse erkek kadın ayrılığı da çıkarabilirler. Yada anne çocuk ayrılığı, yada karı koca çatışması, erkek kurtuluş örgütü, kadın intikam örgütü diye. Ayrıştırmayı tarih ile günümüz arasında da yapmaktalar. Ayrışmayı partileri bölmek, cemaatleri, tarikatları bölmek için de yapmaktalar. Bu kadar ayrışma, parçalanma varken çok ilginçtir tek adam vardır. Bu büyük bir çelişkidir. İnanılmaz derece bölünmüş, parçalanmış bir toplumda tek adamın olması normalde imkansızsır. Belki 10 tane koalisyon partisinin yönetmesi gerekecek. Bu kadar ayrışmaya bu kadar birlik, tek adamlık gerçekten pes demek istiyorum. Hani sanki siyasi birlik sağlanmış gibi bir tablo var. O zaman şunu varsayabiliriz; aslında bütün siyasiler bir hareket ediyorlar. Sadece toplumu bölerek herkes kendine düşen payı kontrol etmekte ve bu kolaylaşmaktadır. O yüzden Laik Hukuk Türkiye Cumhuriyetinin yıkıldığı, anayasanın rafa kalktığı, güçler ayrılığının sonlandırıldığı, parlamentonun yetkisizleştirildiği bir ortamda Kılıçdaroğlunun Yunan adaları kafaya takması pek şaşırtıcı gelmiyor. Kuvayi Milliyeyi yöneten meclis feshedildi ve Kılıçdaroğlu feshedenlerle beraber el ele tutuştu.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin