Kılıcdaroğlu, ‘normalleşme’ söylemine karşı çıktı: “Anayasa askıda, bunlarla neyi konuşacaksınız?”

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, aktif siyasi hayatını sürdüreceğini söyledi. T24’ten Murat Sabuncu’nun gündeme ilişkin sorularını cevaplayan Kemal Kılıçdaroğlu, “Normalleşme söylemi bunlara cesaret verir. Neyi konuşacaksınız? Neyi tartışacaksınız bunlarla? Eğer yasama organı yasama organı olmaktan çıkmışsa, yargı yargı organı olmaktan çıkmışsa, yürütme yürütme olmaktan çıkmışsa ve devletin tümü bir kişinin iki dudağından çıkacak söze bağlanmışsa, neyin normalleşmesini konuşacaksınız?” ifadelerini kullandı.

Kemal kılıçdaroğlu, geçtiğimiz hafta İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu evinde ağırlamasıyla ilgili soru üzerine, “Ülkemiz ne yazık ki çok ağır sorunlar yaşıyor. Sorunları aşmanın yolu tartışmaktan geçiyor. Akıl akıldan üstündür. Dolayısıyla biz kendi aramızda tartışırız, farklı öneriler gelir. Sonunda oturur buna bir karar veririz. O çerçevede çözümleri partinin çözümü olarak ortaya koyarız. Tek ve ortak motivasyonumuz Türkiye’dir.” ifadelerini kullanıyor.

Yaklaşık 8 yıldır Edirne Cezaevi’nde tutulan eski HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la yaptığı görüşmeye ilişkin bir soruyu ise şöyle cevapladı: “Selahattin Bey ile tabii doğal olarak, iki siyasetçi olarak Türkiye’nin sorunlarını masaya yatırdık. Oturduk yaklaşık 1,5 saate yakın bir görüşme oldu. Kendisini son derece sağlıklı gördüm. Enerjik gördüm. Bir siyasetçinin hapiste tutulması, az önce ifade ettiğim devletin kendini koruma refleksini kaybetmesinden kaynaklanıyor. Bir siyasetçi siyasal düşüncesi nedeniyle tutuklanamaz, gözaltına alınamaz, hapse atılamaz. O zaman siyaset siyaset olmaktan çıkar. O zaman baskıcı bir yönetim vardır. Zaten şu andaki Türkiye’de baskıcı bir yönetim var. Türkiye’de demokrasinin tümüyle askıya alındığını hepimiz biliyoruz.”

Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından bazı bölümler şöyle:

Murat Sabuncu: Türkiye’nin ekonomide, dış politikada yaşadığı ağır sıkıntılar, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmaması, Can Atalay’ın vekilliğinin geri verilmemesi, Gezi tutukluları, Demirtaş’ın durumu… Tartışmalar, kavgalar, memlekette kaotik durum var. Bu durumla CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in normalleşme söylemi arasında bir kopukluk gördüğünüzü söyleyen bir tutumunuz olmuştu?

Kemal Kılıçdaroğlu: Bugün Anayasa’nın ilk üç maddesi askıda. Anayasa’nın ilk üç maddesi uygulanmıyor. Örneğin Türkiye hukuk devleti mi? Hayır. Türkiye bir hukuk devleti değildir. Türkiye’de devlet gerçekten vatandaşın hakkını ve hukukunu koruyor mu? Hayır. İkili bir yapı oluştu devlette. Bir saray devleti var, bir de Türkiye Cumhuriyeti Devleti var. Saray devleti Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne hükmediyor şu anda. Anayasa askıya alınmış.

Şu anda yaşadığımız tablo maalesef tam da bu. Buradan Türkiye’nin süratle çıkması lazım. Türkiye’nin demokratikleşmesi lazım. Yani Türkiye’nin hukuk devletine yeniden dönmesi lazım. Saray devleti dediğimiz bir ucubeden Türkiye’nin kurtulması lazım. Saray devleti ayrı bir devlettir. Oranın kuralları ayrıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde liyakat, tamamen bitmiş vaziyette. Bir örnek vereyim size. Rüşvet alan, rüşvet aldığı bilinen bir kişi devlete büyükelçi atanıyorsa, artık o devlet kendisini koruma refleksini kaybetmiştir. Çünkü rüşvet alan bir kişi liyakatle oraya atanmamıştır…

Devletle siyaseti ayırmak gerekiyor. Siyaset kurumu devleti beş yıl yönetmek için iktidar olur zaten. Devletin bekası üzerinde ciddi endişelerimiz var. Saray ayrı bir dünya içerisinde, ayrı bir yerde. Oradaki yaşam tarzından tutun, kaynakların kullanımı, toplanan vergilerin harcanması tamamen ayrı bir çerçeve ve tek kişinin iradesi içinde yürüyor.

Bir devlet bir kişiye teslim edilemez. Şu anda devlet bir kişiye teslim edilmiş durumda. Eğer bu devletin savcısı, “Yargıda çeteler oluştu” diyorsa ve bunu da Hâkimler Savcılar Kurulu’na bildiriyor ve Hâkimler Savcılar Kurulu bunun üzerine kamuoyunu aydınlatacak bir açıklama dahi yapamıyorsa devletin refleksini ne derece kaybettiğini buradan anlayalım.

Devlet devlet olmaktan çıktı. Vali devleti temsil ederdi. Yaptıkları yasal düzenlemeyle vali devletin temsilcisi olmaktan çıkarıldı. Devlet, Erdoğan’a göre şekillendirildi. Dolayısıyla ikili bir yapı oluştu. Parlamento da tamamen işlevsiz hâle gelmiştir. Parlamento “Anayasa Mahkemesi kararını uygulamıyorum” diyebiliyorsa, daha nelere sessiz kalabilir siz düşünün.

Murat Sabıncu: Yani tarif ettiğiniz şartlarda normalleşme pek mümkün değil diyorsunuz öyle mi?

Kılıçdaroğlu: Yukarıda anlattığım sistemin kurucusu ve devleti bu hâle getiren sarayla ancak mücadele edilir. Normalleşme söylemi bunlara cesaret verir. Neyi konuşacaksınız? Neyi tartışacaksınız bunlarla? Eğer yasama organı yasama organı olmaktan çıkmışsa, yargı yargı organı olmaktan çıkmışsa, yürütme yürütme olmaktan çıkmışsa ve devletin tümü bir kişinin iki dudağından çıkacak söze bağlanmışsa, neyin normalleşmesini konuşacaksınız?

Devlet devlet olmaktan çıktı. Orduda hiyerarşi tamamen bozulmuş vaziyette. Kimin ne iş yaptığı belli değil. Dolayısıyla sistem devasa bir sistemsizlik içerisinde kendisini korumaktan aciz bir devlet yapısı gerçeği ortaya çıkardı. Aklı başında olan herkesin, kendi ülkesini seven herkesin, evlatlarının geleceğini düşünen herkesin bu tabloya dikkatle bakması lazım.

Çiftçi geçinemiyorsa sebebi Erdoğan. İşsizlik varsa sebebi Erdoğan. Halk iki kutup olmuşsa sebebi Erdoğan. Vatanın bekası tehlikedeyse sebebi Erdoğan. Mülteci sorununun, ekonomide iflasın, gençlerimizin yurt dışına kaçmasının, intiharların, ahlaki çöküşün tek sebebi Erdoğan. Kurucu liderimize “ayyaş” diyen o. Kadınlarımıza “sürtük” diyen o. Muhaliflere “çapulcu” diyen o. Gençlerimizi “dindar-kindar” ayıran o. Partimize “çöp-çamur-çukur” diyen o. Genel Başkan’a “cibilliyetsiz” diyen o. Kim yumuşayacaksa, kim normalleşecekse buyursun Murat Bey. Ben asla bunları unutup kabul etmeyeceğim.
CHP lideri Özgür Özel, AKP Genel Merkezi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile (2 Mayıs 2024)

Murat Sabuncu: CHP Genel Başkanı Özgür Özel Tüzük Kurultayı öncesi sizden randevu isteyeceğini söyledi. Randevu verecek misiniz Özgür Bey’e?

Elbette konuşacağız…

Murat Sabuncu: Siz uzun süre Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı yaptınız, siyasette oldunuz. Doğal olarak Türkiye’nin sorunları üzerine konuşuyorsunuz. Bu konuşmalarınız “Kemal Bey tekrar CHP Genel Başkanlığı’nı düşünüyor” diye yorumlanıyor. Bu soru size sorulduğu zaman siz de “Esas olan delegedir. Ben hiçbir zaman böyle bir şeye aday olmadım” diyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi içindeki rolünüzle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Ben partide genel başkanlık yapan bir kişi olarak elbette ki siyasetle yakından ilgilenmek zorundayım. Siyaseti göz ardı etmek, Türkiye’nin sorunlarına bakmamak, sorunlar konusunda üretilen çözümleri irdelememe gibi bir lüksüm yok. Bunlarla ilgilenmek zorundayım. Benim böyle bir sorumluluğum var. Bu sorumluluğu elbette yerine getiriyorum. Zaman zaman yazılar yazıyorum. Zaman zaman düşüncelerimi televizyonlarda açıklıyorum. Vatandaşlarımız geliyor konuşuyorum. Belediye başkanları geliyor. Siyasi partiler geliyor. Sivil toplum örgütleri geliyor. Bazen üniversite öğrencileriyle konuşurken bazıları “Biz siyasetle ilgilenmiyoruz” dediklerinde onlara şunu söylüyorum: Doğrudur siz siyasetle pek ilgilenmiyor olabilirsiniz ama siyaset sizinle ilgileniyor. Çünkü bindiğiniz otobüsün fiyatını siyaset belirliyor, aldığınız ekmeğin fiyatını siyaset belirliyor. Dolayısıyla siz siyasetle ilgilendiğiniz ölçüde siyaset kurumu daha sağlıklı bir yapıya kavuşur, diye onlara da düşüncelerimi aktarıyorum.

Murat Sabuncu: Siz Demirel’den örnek verdiniz. Ben de Demirel’in yasaklı olduğu dönemlerde, adını vermeden ‘Bir Bilen’ diye görüşlerini aktardığını hatırlatayım. Siz şu anda ‘Bir Bilen’ olarak mı, partideki bir akil insan olarak mı görüyorsunuz kendinizi? Yoksa, hayır aktif siyaset hiç bitmedi ve parti içi dahil devam, diye düşünüyor musunuz?

Öncelikle aktif siyasi hayatımı sürdüreceğimi söyleyeyim. 10 günde bir felsefeci, tarihçi veya sosyolog, akademisyenlerle bir araya geliyoruz, oturuyoruz. Dört beş saat görüşmeler yapıyoruz. Türkiye’nin içinde bulunduğu tablodan Türkiye’nin çıkmasıyla ilgili düşüncelerim oluyor. Zaman zaman bunları yazıya döküyorum, yazılar yazıyorum. En son yazı Karar’da çıktı. Ahlaksızlığın kurumsallaşmasıyla ilgili altıncı makaleydi o. Bundan sonra da devam edecek. Türkiye ahlaksızlık zemininden çıkmak zorundadır. Çok karanlık bir zemin, çok kaypak bir zemin. Ülkenin geleceği açısından son derece tehlikeli bir zemin. Ahlaki değerleri mutlaka yüceltmek zorundayız. Aksi hâlde sonumuz felakettir.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin