CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin değişime değil, yenilenmeye ihtiyacı olduğunu söyledi. “CHP’de değişime değil yenilenmeye ihtiyaç var. Yani bizim partimizin ideolojisi belli. Sosyal demokrat partiyiz. Gazi Mustafa Kemal’in ortaya koyduğu bir çizgi, hedef var. Bunun nesini değiştireceksiniz? Bu hedefimiz değişmez. Sosyal demokrat bir partiyiz, 6 okumuz var. 6 okun nesini değiştireceksiniz?” diyen Kılıçdaroğlu, “Kazanmadık doğru. Ama bu ülkede 25 milyon kişi yani yaklaşık iki seçmenden biri demokrasiden yana oy kullandı. Kendi kendimizi, 25 milyon kişi niye yok sayıyorlar?” ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçim süreci, ardından partisinde başlayan ‘değişim’ tartışmaları ile önümüzdeki yerel seçimlere dair Sözcü’den Saygı Öztürk’e konuştu.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
- Bizim yenilenmeye ihtiyacımız var? Nedir yenilenme? Örneğin parti tüzüğünün değişmesi lazım. Bunun için de zaten çalışıyoruz. Örgütlerin beklentisi nedir, ne değildir onları alıyoruz. Gerçekten örgütünde çok mutlu olacağı güzel değişiklikler yapacağız ve hayata geçireceğiz.
- Yerel seçimlerde çok iyi bir performans yakalayacağımıza inanıyorum. Pek çok çalışmayı belli bir noktaya getirdik. Aday belirlemelerimiz de iyi olacak. Çok iyi sonuçlar elde edeceğiz.
- Diğer siyasi partilerle işbirliği merak ediliyor. Yerel yönetimlerde işbirliğini büyük ölçüde halk kendisi yapıyor. Diğer partilerle nasıl işbirliği olacağı konusunda şu aşamada yorum yapmak doğru değil. Ama ilerleyen zaman içerisinde işbirliği de gündeme gelebilir, gelmeyebilir. İşbirliği olursa bu Türkiye genelinde her yerde değil. Belli alanlarda yerlerde olabilir.
- Ben demiyorum ki “Bizim hiçbir hatamız, kusurumuz yoktur.” Eksiğimiz de yanlışımız da olabilir. Ama eleştirinin de sizi doğru yöne yöneltecek çerçevede olması lazım. O zaman biz eleştiriye de eleştirilene de saygı duyarız.
- Eleştiri tamamen hakaret boyutuna, daha doğrusu hakaret içeren bir yazıya ya da bir söyleme dönüşüyorsa bu eleştiri olmaktan çıkıyor.
- Ön yargı oluyor. Oysa bir gazetecinin görevi ön yargılarından arınıp siyasetçiyi sağlıklı, tutarlı bir eleştiri çerçevesinde değerlendirmektir. Yani illa övgü olacak diye bir şey zaten beklemiyoruz.
- Bir politikacının övgüden çok, sağlıklı eleştiriye ihtiyacı var. Biz de eksiğimiz, hatamız, yanlışımız nerede onu düzeltmeye çalışırız. Eleştirilerin büyük bir kısmı genelde haksız. Haksız eleştirileri okuyunca, dinleyince gerçekten üzülüyorum.
- Kazanmak, başarılı olmak, Türkiye’ye demokrasiyi getirmek istiyorduk. Türkiye’de izlenen yanlış ekonomi politikasının yoksullara çıkarılan ağır faturaları engellemek istiyorduk. Ama halkımız böyle tercih etti. Bu seçimin ahlaki meşruiyetini tartışmamız lazım.
- Sahtekarlık yapılarak oy istendi ve sahtekarlık yapıldı. Erdoğan kendisi de itiraf etti. Sahtekarlıkla iktidara gelen bir yönetimin meşruiyeti dünyanın her ülkesinde sorgulanır. Bizde bu hiç sorgulanmadı bile. Bütün mesele geldi CHP üzerine yoğunlaştı. Ama o tarafın hem ahlaki, hem siyasi meşruiyetinin sorgulanması lazım.
- Bakanlar altlarında arabayla gezdiler, devletin bütün imkanlarını kullandılar. Biz sadece Erdoğan’a karşı mücadele etmedik ki Erdoğan’ın devlet bürokrasisine karşı da mücadele ettik. Ettik yani mücadele.
- Bugüne kadar yapılan seçimlerde sandıklara en çok sahip çıktığımız seçim, bu seçimler oldu. ‘Sandıklara gitmedi’ demek büyük bir haksızlıktır. Gidildi yani. Eski milletvekilleri, il başkan vekilleri, yani herkes gitti.
- Yüzde 100 tamamına gidildi mi? Onu da Yüksek Seçim Kurulu’nun tutanaklarından sağlıyoruz. Gidemeyenlere de onun nedenini soracağız. Ama o sandıkta mutlaka müşahit olmuştur.
- Şöyle bakmak lazım: 11 büyükşehir belediyesini, örneğin Ankara’yı, İstanbul’u, Adana’yı Mersin’i, Antalya’yı ve diğerlerini başka bir parti mi kazandı? Öyle bir şey ki bunu söyleyen arkadaşlar yenilgiyi içselleştirmişler ve “Her seçim sonrası bir yenilgi yaşadık” diye bir atmosfer içinde düşünüyorlar. Garibiz yani.
- Kazanmadık doğru. Ama bu ülkede 25 milyon kişi yani yaklaşık iki seçmenden biri demokrasiden yana oy kullandı. 25 milyon kişinin demokrasiden yana oy kullanmasını sağlayan motivasyon neydi acaba? Kendi kendimizi, 25 milyon kişi niye yok sayıyorlar?