Kendini bilmek: Kalitesiz insanlar kimlerdir?

AHMET KURUCAN | YORUM

‘İnsanın kalitelisi, kalitesizi mi olur!’ demeyin. Her şeyin kalitelisi veya kalitesizi oluyor da insanın neden olmasın? Bununla beraber şunu demek istiyorsanız size katılırım; kaliteli veya kalitesiz tabiri bir vasıf olarak insan için kullanılmaz. Onun yerine karakterli-karaktersiz, ahlaklı-ahlaksız, iyi huylu-kötü huylu, hatta mutlak manada iyi-kötü gibi sıfatlar kullanma daha iyidir. Olabilir. Bu aşağıdaki satırları okuyunca sizin vereceğiniz bir karar. Ben bu yazıda ‘kalitesiz’ demeye devam edeceğim.

Zaman zaman psikoloji ilminde teorik bilgileriyle mesafe kat etmiş, bu bilgileri hayata taşıyan ve hayatın içinde insanlarla birebir görüşerek, konuşarak yol alan uzmanların kitaplarını okuyor, YouTube videolarını izliyorum. Bu okuma ve izlemelerden de notlar alıyorum. İşte bu notlardan derleme maddeler halinde kaleme aldığım bir demet paylaşacağım sizinle. Maksadım bu yazıyı okuyan herkesi, endam aynasının karşısına çıkartabilmek.

Şöyle düşünün, bu maddeler birer ayna ve o aynada kendimizi görüyoruz. Sonunda da “Şu maddeler bende var, onları hemen düzeltmeliyim düşüncesi içine giriyoruz.” Az bir kazanım değildir bu noktaya gelmek. Hatta “Kendimi düzeltmeliyim!” demese bir insan, o vasfın kendinde olduğunu fark etmesi bile büyük bir kazanımdır bana göre. Çünkü bazılarımız farkında bile değil sahip olduğu vasıfların.

Şimdi o maddelere geçeyim:

1- Nazik olmayı aptallık zanneden kaba-saba insanlar. Adeta Enderun terbiyesi almışçasına oturuşu-kalkışı, yemesi-içmesi ve konuşması ile zerafet ve nezaket abidesi insanları aptal yerine koyanlar.

2- Menfaatlerinin çatışmadığı alan ve anlarda diğer insanlarla iyi geçinen ama kendi menfaatinin haleldâr olduğunu gördüğü an birden kötü olan, canavar kesilen, kendinden ve yakın çevresinden başka hiç kimseyi düşünmeyen insanlar. Kim bilir belki de bilinçaltı hortluyordur böyle anlarda.

3- Herkesi kendisine “köle” zannedip kendini “efendi” yerine koyan insanlar. Ortaklaşa yapılan bir aktivitede söz gelimi piknikte herkes üzerine düşeni yaparken bin bir tane mazeret uydurup kenarda oturan ve “Armut pis, ağzıma düş” deyiminde anlatıldığı gibi bir pozisyonda bekleyenler bunlar. Aklıma Ziya Paşa’nın “En ummadığın keşfeder esrâr-i derûnun, Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?” beyti geldi her nedense!

4- Aile içindeki mahremiyeti herkese rahat rahat anlatan ve o dairede kalması gereken sırları ifşa eden insanlar. Böylesi kişiler ne aile mefhumundan, ne özel alan ve mahremiyetten ne de olması ve riayet edilmesi gereken sınırlardan haberdardır.

5- Ağzı sahte “evet”lerle dolu insanlar. “Ne yapayım. Benim mayam böyle. Annem babamdan böyle görmüşüm. İçimdeki insan sevgisine “dur” diyemiyorum deyip herkesin her teklifine “evet, yaparız, ederiz” sözünü veren sonrasında da sırtını dönen ve verdiği sözleri daha o an unutan insanlardır bunlar.

6- Muhabbetlerinde derinlik olmayan, alabildiğine sığ, sathi içeriklerle sohbet eden ve edilen kişiler. Muhataplarına, “İki saatim zayi oldu. Keşke!” dedirten tipler.

7- Yalanı gerçek gibi inanarak söyleyen hatta bir adım ötesinde kendi söylediği yalana gerçekten inanan ve onun üzerine yorumlar yapan, davranış modelleri geliştiren ve geriye dönemeyen insanlar. İki yüzlü, mürai, nifakla hemhal, maskeli kişiler bunlar.

8- Dedikodu eden ve bundan aşırı zevk alan insanlar. Unutmamalı, senin yanında başkası hakkında dedikodu eden o insanlar, başkalarının yanında da hiç şüphesiz senin dedikodunu yapıyordur.

9- Sahip oldukları sosyo-ekonomik ve kültürel durumuna göre değil de o konumu çok çok aşan giyim-kuşam arayışı içinde bulunup ona göre giyinen insanlar. Marka elbiselerle, gömleklerle, takılarla, saatlerle içinde taşıdığı özentiyi yerine getireyim derken aslında kendi kalitesizliğini ortaya koyar bu karaktere sahip kişiler. Fakat farkında değillerdir yaptıklarının. Belki de farkındadırlar, kim bilir? O markalar aslında kalitesizliği örtmek için kullanılan maskelerdir.

10- Argo konuşan insanlar. Genel-geçer bir kültüre sahip olmadığı için olsa gerek özellikle ona sahip insanlarla oturup kalktıklarında o eksikliklerini argo ile, fıkra ile, içi bomboş sözde hikayelerle ve sözlerle kapatmaya çalışırlar böyleleri.

11- Fikir ya da hadise değil tamamen kişiye odaklı muhabbet eden insanlar. Muhabbet ortamında o olay ya da onun altında yatan sebepler ve çözüm yolları üzerinde daha sağlıklı ve daha faydalı muhabbet yapma yerine sözü hep, “Ben olsaydım şöyle yapmazdım, böyle yapardım.” diyerek sözü kendisine getirenler. Aman Ya Rab!

12- Sabit fikirli, gelişime ve değişime kapalı insanlar. “Ben anamdan-babamdan böyle gördüm.” diyen hayatı boyunca bir arpa boyu mesafe kat edemeyen insanları hiç görmediniz mi hayatınızda. İşte bunlar…

13- Empati yoksunu insanlar. Muhatabının gözüyle meseleleri değerlendiremeyen, onun yerine kendini koyamayan ve her seferinde kendi haklılığını ortaya koyan insanlar kalitesiz insanlardır.

Bir bu kadar daha var aslında aldığım notlar. Bazıları birbirinin tekrarı da sayılabileceği için burada kesiyorum. Şöyle bitireyim; hayatın merkezine kendilerini koyup etrafını hiç umursamayan insanlar, kalitesiz insanlardır. Pekala can alıcı soru şu; böylesi kişilerle münasebet? Herkes kendi kararını kendisi versin ama bu yazının amacı o değil. Amaç “Ben kalitesiz bir insan mıyım?” diye kendimizi sorgulamak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

18 YORUMLAR

  1. Nefsinize de söylüyor,usunuz bunlari? Sizde eksik olarak gördükleriniz neler? Muhasebe? Hazreti Ömer (ra) a, seni kilicimizla dogrulturuz diyen Sahabe terbiyesizlik mi yapmistir?
    Soru: Bir Yazar sürekli olarak bir Zümreyi suclarsa, asaglarsa; Örnegin Almanyada yasayan Müslümanlar, Türkler böyle söyle. Almanyanin icini disini bilmedigi halde, Bilgi ve Veri olmadan, Almanyada gercekten Insanlarla icli disli olmadan, teorik birtakim saptirmarla, gecmisini bilmeden, 10 kere uyarilmasina ragmen …
    HH da suclaniyor Türkiyedeki bircok kalitesiz zaat tarafindan Hain, terörist, hasasi…. dogru mu bu simdi? Hayir.
    Birsey hakkinda, bir yer hakkinda %99 malumata sahip olmadan konusmak, Giyetin, ahkam kesmenin, sallamanin, hilafi vaki beyanin, toplu giyetin, Hakka girmenin …. ta kendisidir.

    Herkezden tek tek helallik gerektirir!

    Gecenlerde bir soru sordum Mesela. Berlinde neden Hilafet isteyenler yürütüldü. Nerden cikti bu, Aczimendiler misali. Tek yazan sahis yok. Isirlmaya ve secmece zalimliklere karsi cikmanin, ikiyüzlülügün ta kendisidir.

    Dosdogru olalim!

  2. Bütün Sahabiler, Halifeler ayni Karaktere mi sahiptiler? Tek tip Insan mi istiyoruz? Sert mizacli olan var, Hilm sahibi olan… Tabiki bu karakterler, Huylar … dogru yola kanalize edilmeli. Herkes nefsi dugularin her cesidiyle ayni imtihan olmuyor. X nefsi dugusunda, bu duygusu 100 üzerinden 80 olanin bu duygusuyla yaka paca olup 50 basari göstermesi, bu nefsi duygsu 30 olanin 30 basari göstermesine ragmen daha basarili veya daha makbul olabilecegi gibi. Biz bilemeyiz! Deryada katre aklimizla.
    Bütün olarak bakmak gerekir. Kusursuz insan yok, aramayada gerek yok! Yoksa zaten Allah (cc) helak eder, hata isleyip tevbe edenleri yaratirdi.
    Kötü Vasiflar Müslümani kafir (inkar eden, örten), iyi vasiflar kafiri Müslüman yapmaz. Tabiki Müslümanin bu kötü vasiflarda israr edip kalbi kararip fasik hatta zalim olmamasi sartiyla.
    Bastan münafik veya sonradan münafik olma konusuda ayri, veya Müslümanliktan kafir olma ..
    Kafirlerdede, kafir var, münafikvari Kafir var …

  3. Birde bu elestirme meselesi var. Sabah aksam demokratik Bati, demokratik Bati diye tesbih ceker gibi bati yanlisi olup, bakin batida politikacilari baskanlari … söyle elestirirsin, söyle hakaret etsende dava yemessin, karikatürede Ahlak sinirlarinda bile ceza yemessin … diye bunu öne cikaranalar, Yazar kesmini biraz sert elestirdinmi, hakaret, sövme .. olmadigi halde, elestirenler direk kendisine veya public oldugu halde sorun oluyor.
    Sorun oluyorsa politikacida olma, yazarda olma, futbolcuda olma Arkadas!

  4. Hakli olarak diyoruzki Politikaci geldimi koltugu birakmiyor, 20 yildir kina geldi, geldikleri gibi gitmeyi bilmiyor,zamanla despot diktatör oluyorlar …. Kitap yazarligi haric, örnegin HE, su köse yazarligi, televizyon, YouTube … gidin Arkadas, yenilere yol acin veya 5 sene ara verip, gidin pazar da calisin, kitab yazin,bagbahce, ototamir veya Bilim yapin ….. Teorikligi birakin veya ara verin

  5. Ha Yazar hicmi eletirmeyecek? Tabiki elestirecek! Ama yapici, hakkaniyetli, dogru elestiri yapacak.
    Örnek: Almanyada sosyal yardim alanlar Alman kökenli olanlar arasinda %5, Türkler arasinda %15. Bu neden böyle? Bu ayni zamanda %95 Alman kökenli, %85 Türk kökenli sosyal almiyor demektir. Türkler arasinda bu neden %2-3 e düsmüyor veya nasil düsürülebilir. Türkler is bulma, ev bulma, okulda, not almada …. ayrimciliga nekadar maruz kaliyor Almanlarda bu %0,5, Türklerde bu %40-50 mi? Veri nedir? Sebebleri nedir bu ayrimciligin? Bir Türkün bir Almana göre 2 kat mi, 3 katmi efor sarfetmesi gerekiyor, bazi türkler bu ayrimciliktan dolayi piskolojik, depresiyon vs. sorunundan dolayi mi yapiyor. Dil i az bilen, sonradan gelen Türkler .. islamafobinin etkisi nedir?
    Yillardir bu ayrimciligin Erdogana verilen destekteki orani nedir! Türklerin ne gibi yum sorunlari var, güven sorunumu var. Irkcilik mi var?

    Bin Tane sey yazilabilir bu konuda daha.

    Ama sen Türkler böyle Türkler söyle dersen amacin baska. Amerikada siyahi neyse, Almanyada Türk, Müslüman da odur! Yabanci degildir asri unsurdur. Bati üstün irk anlayisi, Müslümanlarin kölelikten patronluga gecisi. Bilali habes veya ABD deki siyahi, Hispanic, asya kökenli vs

    Bundada inad edip 3 yilda 5-10 kere yazarsan. Bu imkanlara sana zamanimi ayirip (Time is money) sen benim zamanimi calmis olursun. Tepkimi iyi niyetli sert koyarim

    ….

  6. Hocam, her maddede etrafımdaki o tür insanlar ve onlara öyle ya da böyle olan mecburiyetim zihnimde canlandı ve içim daraldıkça daraldı. Ne çok var böyle insanlar yahu toplumun genelinde.

    Ancak, ben o güzide topluluk içerisinde çok yoktur diye umardım ama size bu yazıyı yazdırdıklarına göre bayağı örnekleri etrafınızda mevcut olsa gerek. Yaşananlar bizi de dünyevilestirdi mi, yoksa dünyevilestigimiz için mi bunlar yaşandı/yaşanıyor, bilemedim. Ben yine de Sözlerdeki gibi o bahçedeki güzel, enfes insanları hatırlar ve hayal ederim, onların yamacında geçirdiğim eski günleri anıp hasretle yanarım.

    Evet yazdıklarımdan da anlaşılacağı üzere çok üstüme alınamadım bu maddeleri 🙂 İnsanın kendini böyle aynaya koyup da objektif olarak değerlendirmesi, kendinin savcısı olması ne zor.. Belki de en kolayı bir sadık dostu olup ondan bu değerlendirmeleri almak. Heyhat ki kendini işin içine katmadan, sırf dostunun iyiliği için objektif olarak değerlendirecek, yerine göre dolaylı ve nazik, yerine göre Ömer gibi net olacak birisi.. Kısacası, bu maddelerdeki huylardan azade bir dost bulmak çok zor. Vardı işte eskiden bir kaç abi, kardeş ve dost o ışık evlerin bazılarında. Onlara dayanır kendimize çeki düzen verirdik. Başkasının dediği batardı belki ama onların dedikleri yankılanırdı ruhumuzda.
    Belki de toplum, bu insanların yokluğu, etraflarında dağ gibi sabitleyici rolleri olmadığı için sarsılıp duruyor.

  7. Sezen’den ‘masum değiliz hiç birimiz’ şarkisi ile birlikte bu satirlari okumak yaralayici oldu ama kalitesiz de olsam bu yaziyi sonuna kadar cesur bi sekilde okumak kalite arayışım icin bir adim olmasi duasiyla. Rabbim keyfiyetimizi kemmiyetimizle hemhal eylesin. Amin.

  8. Enfes bir yazi, elinize, dilinize, yureginize saglik. Rabbim kendini taniyan insanlardan eglesin bizleri.
    Editor’e not: Keske yorumlari filtreleme sansiniz olsa. Spam’a takilmasi gereken yorumlari birileri cope atsa iyi olur.Rabbim sifa versin

    • Gönlü rahat olsun hocam. Mesajlar zaten filitreleniyor. Yürek olmadığı için yayinlamiyorlar bazılarını.

      Imama psikolojik baskı yapmak serbest, cemaate fikrini söylemek yasak. Kurduğunuz pisikoljik baskıdan dolayı Allah size nefes alma imkanı vermesin.

  9. Yazı bana biraz ilkokul son, orta okul düzeyinde çocuklara hitap eden bir yazıymış gibi geldi. Nasıl iyi davranış sergileriz gibi vs. gibi.
    Bir defa bence kalitesiz insan söylemi problemli. Nahos, kötü özellikleri taşıyan insanlar demek daha doğru.
    İkincisi, menfaatlerine göre davranma, dedikodu, argo konuşma… Bunlar az çok herkeste olabilir. Yerine göre değişir. Tüm gün kendini kontrol altında tutmak zorunda olan bir insanın haftasonu arkadaş ortamında argo konuşmasında, böyle bir söz söylemesinde ne sakınca var? Bazen bunlar insanı rahatlatır, belki stresini evde masum insanlara çıkarmasından daha iyidir.
    Dolayısıyla, kaliteli kalitesiz insan demek, onu belirlemek o kadar kolay değil. Birinin profesör olması, öbürünün belediye işçisi kalite ile ifade edilemez. İnsanların hayatta hangi konumda oldukları hayata hangi noktadan başladıklarına, çevre şartlarına, elinde olmayan genetik donanım gibi faktörlere ve kısmen tabii ki tercihlerine de bakar.
    Belki ölçü şu olabilir: Bazı insanların hayatta ulaştığı ahlaki düzeyi toplum ne der düzeyidir, bazıları evrensel ahlaki ilkeleri özümseyip kime yaradığına bakmasdan onlara göre davranır. Bu düzeye ulaşanların sayısı az olduğu gibi maalesef profesör olmak, köşe yazarı olmak, din adami olmak ve hatta devletin tepelerine kadar tırmanmak bu ahlaki düzeye ulaşmış olmak anlamına gelmiyor.

  10. Icinde yasadigimiz dünyanin hayhuyunda düz insanlardan kendi kalitesini check etmesini beklemek bir nevi topu taca atmaktir. Belli bir kaliteyi tutturamamis insan zaten yasadigi telaseyi bir dügmeye basar gibi durdurumaz. Durduramadigi gibi yine bir dügmeye basar gibi kendini sorgulayamaz, sorgulayamadigi gibi ne yapmaliyim sorusuna da kolay kolay cevap bulamaz. Bunu yapanlar ya bir rüya ile aydinlaniyor, ya da bela üstüne bela yasayip “mesaj” almis oluyor. Bak kooskoccaaaa Nedim Hazar kalkiyor Ahmet Dönmez´i ayetle dövüyor. Sirf ekabirden birini Mehdi-Mesih söyleminden dolayi elestirdi diye. Simdi o ulu sinema elestirmeni durup yaptigi hatayi anlayamiyorsa, sokaktaki vatandas nasil anlasin?
    Simdi bütün mesele insanlarin gökten elma düser gibi rüya görmesine, belalar yasamasina gerek birakmayacak etkin, genis capli ve kalici yöntemlerle o mesaji vermektir. Biz bir dini cemaat olarak, egitimi öne cikaran bir cemaat olarak, diyalogu öne cikaran bir cemaat olarak tüm bu islerin neresindeydik, ne eksiklerimiz vardi bunu soracak miyiz? Ergenekordogan´i bahane etmeden?
    Halkin kalitesi biz ortaya ciktigimizda nerdeydi, biraktigimizda nerde? Halktaki birliktelik duygusu biz aldigimizda nerdeydi, biz biraktigimizda nerde? Bu sorular karsisinda “ama”lar cok cikacaktir. Amasi mamasi yok. Övülesi insanlar, eli öpülesi insanlar kanalize olduklari alanda elinden gelenin en iyisini yapti amenna. Peki kanalize edenler? Kanalize edenlerin kalitesini sorgulayacak miyiz?
    Gecen su zaman icinde bilim ile din ne derece baristi? Ateistlerin yepyeni bir boyut kazanan saldirilarinin karsisinda neredeyiz? Gazze olayinin neresindeyiz? Sürekli olarak kendini kurtarma derdinde olan bir cemaatiz. Derdimiz dünyaya bir seyler katmaktan evvel kendimizi kurtarmak, kendimizi kurtarmak icin sözümona “dost”lar edinmek, onlari konusturmak, sürekli vitrine oynayarak saklanmak ve bu sekilde korunmak. Cünkü öyle bir düsünce ile yasiyoruz ki, sanki bize bi sey olmasa dünyaya da bi sey olmayacak zaten. Cünkü hakikat bizde, yanilmazlik bizde, dünyanin kurtulusunun anahtari bizde, hazine bizde. Biz kurtulursak dünya kurtulur cünkü. Böyle bir hezeyana saplanmis bir cemaatin kalitesi acep nicedir?
    Ama bütün bu sorular dursun ben garip Raci aynaya bakayim, kendimi bileyim.

  11. Değerli Ahmet Hocam,

    Durumun bir de şu yanı var sanırım.
    Ben EŞ in deyim de siz cemaat olarak anlayın.

    “” Sabah kalkarsın yanında eşin,

    Akşam eve gelirsin, kapıyı açar sana eşin,

    Gece yatarsın, yanında eşin,

    uyanınca bakarsın yanında eşin,

    kahvaltı yaparsın yanında eşin,

    öğle yemeği olur, akşam yemeği olur yanında eşin,

    gece yine yatarsın yanında eşin,

    hafta sonu yanında eşin,

    7/24 yanında hep eşin,

    Dersin ki bari lavaboya gideyim orda yoktur belki..”

    Merak edenler için LİNKİ aşağı da : )
    https://www.dailymotion.com/video/x8b1r5u

    Ahmet Hocam, demem o ki,

    O kadar içine kapanmış ki insanlar, yediği içtiği, gördüğü etti konuştuğu bulunduğu çevredeki hizmet gönüllüleri.

    Yahu insanın dışardan dostu olmaz mı,

    Dışardan birileri ile irtibatı olmaz mı?

    Öyle gerçek anlamda iletişimden bahsediyorum, yoksa yılda bir defa yan Alman komşuyu iftara davet olayı değil.

    Sohbet-dil kursu-piknik-kermes-sohbet-dil kursu-piknik-kermes döngüsünde olan,

    Bu döngülerin hepsinde de sürekli dönüp dolaşıp hizmet insanı dışında kimse ile irtibat fasit dairesinde olan b

    bir hizmetiz.

    İster inanın ister inanmayın, benim samimi çektiğim fotoğraf bu.

    Asıl önemli olan da,

    Gündemler.

    Koşturulan coşturulan hizmetler bağlamında gündem değil kastım.

    Birileri gece 100 rekat namaz kılmaya çağırıyordu diğerleri gitmiyor durumu olsa ne ala.

    Coşkunca risalei nuru yaladık yuttuk olsa o da hadi.

    Rutinin dışına çıkamama.

    Bu yukardakilerin hepsinin varlığı kesinlikle şöyle ki, elzem.

    Oralara gitmedin mi, soluyorsun, pörsüyorsun.

    Kendim gidince farkı bizzat da görüyorum, mutluluğumu neşemi.

    Lakin, onu orada tutabilmek, kastım bu.

    İşte bu yukardaki döngüler, kültür de oluşturuyor.

    Amerikayı bilmem,

    Almanyadaki hizmet insanları Türkiyede gibiler.

    Hatta Türkiye geniş bir kavram, Türkiye de bir İLÇE Belde KÜLTÜRÜ ne ise benzeri yaşanıyor.

    Yerlisi zaten hadi geçmişten öyle de, sonradan gelen arkadaşlar da da gözlemim bu.

    Kabuğunu kıran yok mu.

    Kabuğunu kıranlar da kopuk oluyor, kabuğunu kırma kavramı yanında pek çok şeyden el etek çekme anlamına da geliyor tabi.

    Kendini diline, eğitimine şununa bununa adayıp, diğerlerini eksik yaşayanlar da kopuk oluyor.

    Kopuk ta olsalar tabi bu arada, onların da dostu arkadaşı çevresi yine hizmet ortamı.

    İki fasit daire.

    Ve işte PİKNİK de karşılaştığınız o ortam o iki fasit dairenin buluşması.

    Türkiye de de böyleydi durum, ama ora ülkemizdi tabi.

    Bayram da seyranda gider açılırdık sağa sola. İş ortamı, şu bu dostun da olurdu.

    Burdakileri yermiyorum da. Dil kültür önemli bir etmen.

    Sadece yabancılarla irtibat değil, cemaatlerin hepsi öyle gibi.

    Menzilci menzilciyle, nurcusu nurcuyla, öbürü öbürüyle.

    Kendi kabuğunda.

    İhtimal hepsinde de, vardır böyle dedikodular.

    Demem şu ki..

    FAZLA İÇLİ DIŞLIYIZ..

    KAÇIYOR HERKES ASLINDA. SEBEBİ KAÇIŞ.

    Gerçek hayata adapte olamadığı için, EN KOLAYINA, yanındakine KAÇIYOR.

    Zaten hizmet insanı için, dışarı kaçıp biraz ferahlanma, kendi dışıda türk çevre ile de mümkün değil zaten.

    Kaldı ki Türkiyeden genetik kodlarımız böyleydi.

    Üniversiteden itibaren, eve 3 gün gönderdiğin, kurbanda deri toplatıp illa dur bur da dediğin,

    Dışarı salmadığın, bölge dışında bir yere gitmeyen, sonrasında hayat amüessese de ise gözü başka yerleri göremeyecek kadar sosyal ağ ile örülü insanlarız biz.

    Memuru da böyle bu arada. Asıl kapalı olanlar tam olarak onlar. Tedbir muhabbetine onların tek bildği çevre bu.

    Hal böyle olunca işte.. Şevket hocanın dediği gibi:

    Sabah kalkıyorsun Karın, akşam yatıyorsun karın, uyuyorsun karın… durumu oluyor.

    Bu arada, Şaka gibi ama GPS cihazı takılsa, son 7 yıldır (hapis yaşamayanlar hariç) gaybubet-meriç-yunan-kamp-dil kursu sürecinde karı koca hep aynı yerden sinyal vermiştir yüzde 89 90.

    Dünyada böyle bir yaşam emin olun kimse de yok.

    İşte kalan yüzde 20 ler de de, kadınlar erkekler birbirlerine gidiyorlar yine aynı ortamlarda.

    Yahut diğer yüzde 80 lerde karılı kocalı aynı ortamlar.

    Türkiye de erkek olsun kadın olsun bir özgür ortamın vardı.

    Hizmet amacıyla da olsa gittiğin yerde eşin olmazdı.

    Eşinin gittiği yerde de sen olmazdın.

    Şimdi piknik şu bu hemen hemen tüm organizasyonlar AİLE temelli..

    Buyur birde burdan yak.

    Tabi bunun bir de WATSAPP grupları üzerinden asıl SANAL BİRLİKTELİĞİNE girmedim ki

    İnsanların okuduğu sabah akşam TÜRKÇE .

    Konularda hatta türkçe.

    Ve aynı kültür konuları, hizmete dair konular değil bakın.

    Amenna bir amaç eksenli mesajlar olabilir, ama geri kalan yüzde 90 sosyalleşmme.

    Sosyalleştiğimiz alan da aynı, hizmet ettiğimiz alanda aslında.

    Kırk yılda bir Alman dostları çağırıyoruz okadar. Dediğim gibi o da orada başlayan biten bir komşuluk ilişkisi.

    O nedenle de yine tekrarlayım Ahmet Hocam.

    Ne siz, ne ben, ne kamptakiler, ne Avrupa, Ne Amerika… ne Avrupa da yaşıyoruz ne Amerika da..

    Siz de biz de Türkçe konuşan, Türkiye de yaşıyormuş gibi davranan bir durumdayız..

    Çoğu durum mecrubiyetten yahut süreçlerin etkisinden evet.

    Ama düşünüyorum elbette çok farklı olabilirmiş.

    Ama buna da ister inanın , ister inan mayın hizmet mantığı engel.

    Ellerinden öpüyorum o büyüklerimin, küçüklerimin fark etmez, o gönüllü/vazifeli hizmet kardeşlerimin bacılarımın. Meramım şu ki, bir insanın gündemi, muavenet vb başta olmak üzere çokça olursa,

    elbette o da gariban o eksenli şeylere odaklanacak.

    Ama işte zamanla araçlar amaç olmaya başlıyor.

    Türkiye de PİKNİK diye bir hizmet yoktu. Açık olmak gerekirse, Pikniklerede gitmeyi sevmezdim.

    Zaten görüyoruz yeter derdim.

    İlla gideceksek, lokantalara şuraya buraya gidelim de yorulmadan keyfini yapalım gerçekten.

    Nitekim öyle de olurdu.

    Şimdi lokantası yok. Sen evnide yapıyorsun, ne pişiriyorsun, sen topluyorsun ..

    Şimdi ramazan da okulu eğitimi arasında 4 5 aileyi yeni çağırmış kişiye,

    toplu olarak 2 3 defa ayrıca iftar yapılmış bir durumda,

    Çıkıyorsun bir de ardından Piknik.

    Türkiye de çalışıyorsun bir yerde, Mayıs ayı gibi sürekli tahşidat tahşidat,
    Sonra ne mi olurdu bakın ne olurdu.

    Aynı 1 ay içinde;Mayıs ayında,

    iş arkadaşları hizmet çevresiyle olurdu bir piknik,

    eğer ucundan tuttuğun bir hizmet olursa onlarla birlikte yapar mıydın ayrı bir piknik,

    ucundan tuttuğun hizmet için muhabbetin olduğu abi varsa bir de yaparmıydı o piknik;

    olurdu sana 3 piknik 1 ayda..

    : )) gülmeyin yaşadım ben söylüyorum ard arda.

    Hadi onlar erkek erkeğe, kadın kadınaydı.

    Şimdi aileler, yerli türkiyeden gelenler, zaman geçtikçe daha da artan stresler..

    Bir araya gelince..

    Seyreyle gümbürtüyü..

    Bu nedenle diyorum ki..

    Bu sosyal durumu kimse fark etmiyor.

    Bu kadar sıkı fıkılıktan, bu kadar iç içelikten vazgeçilmeli.

    Ama üzelerek söyleyim ki, bu durum hadimlik mantığına uygun düşüyor.

    Derli toplu sürekli gözünün önünde insanları görünce belki rahat ediyorlardır, bir de uzaklaşmamış oluyorlar.

    Ben kalben bir, ama bedenen dışarı açılmalı diyorum insanlar.

    Ha açılır mı, Asla.

    Bende açılamam bunu derken, yaş geçmiş bilmem kaçı.

    Siz de yapamazsınız bu arada değerli Ahmet Hocam.

    Nefsiniz karışıyor vs demem, ama siz de bu kültürün bir parçasısınız.

    Siz de ihtimal sabah akşam Türkçe konuşuyor, sabah Akşam Türkiye gündemi ile meşgulsünüz.

    Bu kısır döngü.

    Konumları gereği artık tüm herşeyi dar dairedeki hizmet olan Hadimler, abiler, onlar bizlerin karşılaştığı diğer hayata vakit ayıramadığı içinde, ihtimal iş olarak da zaten hizmetle organik bağı var,

    diyeceğim o ki, vakti olamadığı için, hizmettarzı nedeniyle ya da, kendi yapamadığı halde, o da başkasından bekliyor.

    ÖZÜ, SEBEBİ NE OLURSA OLSUN, bir olgu gibi şu da var yani.

    Kendi yapmıyor, ama başkasına sadece gündemi gelilnce söylüyor.

    Dediğim gibi, sabah akşam birlikte olan, tüm organizasyonlarında (yılda 1 defa ola yabancı iftarı hariç)

    sürekli KENDİ leri olan, hatta başta Türklerin olmadğı bir durum bu.

    Kapalı bir sistem.

    Ee durgun su kokar.

    Akış olmazsa sivrisinek de çoğalır, tabanı balçıklaşır da.

    Asıl şuna bakalım hatta.

    Bu durgunluk acaba bizi neye dönüştürdü.

    Ruhlarımızdaki balçıklarımız, birikmiş sivrisineklerimiz, tadı bozulmuş rengi koyulaşmış ..DURGUNLUĞUMUZ

    asıl ne o halde.

    Çözüm kalben bir, ama bedenen gerektiğinde fazla bir olmamakta.

    Benim bulduğum çözüm bu.

    Ve yazdığınız maddeleri tek tek düşündüm.

    Sıkı sıkı olduğum dönemde o maddelerin daha çok tesiri alktında olduğumu fark ettim.

    Aslında bunu şu an fark etmiyorum, önceden de farkındaydım.

    Hizmetler yerde kalmasın, herkes koştursun bu yanlış anlaşılmasın. Hatta tek bu konuşulsun.

    Bu konuşulup dağılılnsın, bu amaçla bir araya gelsin.

    Ama artık insanlar başka şekillerde sosyalleşsin. Dışarıya açılsın

    Bu satırlarım daha çok KÜLTÜRE.

    İnsanlar daha az bir araya gelsin derken, var olan şeyler azaltılsın da demiyorum.

    Kastım şu, daha açığı, bu var olan hizmet faaliyetlerinin kendisinin daha nitelikli hale getirilmesi işin bir yanı elbette.

    Ama aslı bunun dışında insanlara bir araya gelmeyin çokça, sıkı fıkı olmayın.

    Yahu kardeyim senin işin gücün yok mu. İşine bak… demek

    Mülteci olunca işte çlaışmayınca onun da verdiği bir tuhaf zaman avantajı da var o da etkiliyor.

    Yani bile isteye de değil, tasalar, kaygılar, kısır döngüler, var olan durumun kendisi insanları buna itiyor.

    Az önce yukarda yazdım çabuk geçti.

    İnsanların stresleri de artıyor dedim

    Şaka sanmayın, zaman geçtikçe keyiflenmiyor insanlar, etrafım da insanların gittikçe gerildiğin igörüyorum hatta.

    Sürecin bitmemesi, var olan konumda değişikliklerin olmaması, maddi değişimin olmaması, manevi olarak hasret özlem ailelere.

    Bunlar da cabası.

    Bütün bunları görerek şunu diyorum işte.

    Hep de sağda solda keşke böyle yapılabilse bence güzel olur diye.

    İnsanlara, kardeşim hizmet maksatlı az görüşücez.

    Ama nitelikli görüşücez, tam görüşücez. manevi dolucaz.

    Sonra işine gücüne bak. Dilini öğren, işini eline al, hayata adapte ol.

    Şu sıkı fıkılılığı, en önemlisi de, zihnen bu kültürden çıkamamayı at artık.

    Ve bunu delmeden korkmasınlar.

    Sebebini açayım, mesela soralım insanlara.

    7 yılda kaç kitap okudun, ne yaptın manevi olarak şu bu.

    Tatminkar cevap vermiycek çoğu, mütevazilik vs den öte, gerçeğin de öyle olduğunu düşünecek kadar realist olmalıyız.

    Demem o ki, bu sıkı fıkılıkla iç içeyiz de, başımız göğe mi eriyor.

    Manevi çetele mizi döksek ortaya .

    Neyse ona hüsnü zan edelim.

    Ama demem o ki, Ahmet hocam.

    SİZ DE, BEN DE, KAMPTAKİ DE, MARS DAKİ DE, Ay daki de, hizmet insanı şu kendi kendisi dışındakiyle temas kolaylığından çıkmadığı sürece, ilerle me de olmaz

    bu dediğiniz karakter özelliklerini görürüz de.

    Etrafım da sert mizaçlı kişiler var mesela. Hakkaten başkasına sertleşirken, bana yapmıyor.

    Sebebi basit, yüz göz olmadım.

    Sıkı fıkılıktan, hizmetsel buluşma hariç, ( onunda suyunu çıkarmadan) bir araya gelmeyin derim ben.

    Herkes melek, herkes kardeş, göreceksiniz herkes yiğit olacak.

    Ha bu arada hocam, yukarda yazdıklarınızla ilgili bir sorum var.

    Hem biraz kalbimiz neşelensin.

    İçimden biraz serzeniş yapıyorum, kör değilim ki herkes gib ibende görüyorum.

    Kime, piknikte iş yapmayana.

    Yani dediğiniz şeylerin birini ben yaparken , sebebi bir başkasının buna sebep olması yatıyor.

    Şu sarhoşu da bir dinleyin hocam lütfen.

    İçiyoruz evet ama ama sor bir niye..

    Hürmetle. Rabbim cennetine alsın hepimizi.

    • Dogru diyorsun. Birde Abi dogal Islami yasama ortamimiz yok. Simdi ben Köln ve cevresinde yasayan biriyim. 200 bin Müslüman var, 1,2 Milyon Köln ve cevresinde. Cami haric gidebilecegin hicbir yer yok spontane. Simdi Gayrimüslümün 50 tane zevk, eglence … ortami var bizim yok. Milletin bozulacagi asikar. Sanki bu Hizmet icindeki etkinlikler, sirf belli zümre kendisini korumasi ve iasesini temin icin yapilmis. Yap sürekli camplar (Rehabilitation merkezi gibi), Spor merkezi, ilim ve kurs merkezi … A ya B ye sormadan, C den izin almadan. E,F, H milletini, G, J,K ya inanan da gelsin. Ama bizim Ahlaki ve Adabi musarret olsun. Cocuklar gelsin. Müslümanlar da aidatlarini öder, zekatini verir, zenginler daha cok öde.

      Siz Dagda dervis olmakla, baskalarinida Kurtlar sofrasina birakmakla, kendiniz icin istediginizi Müslüman kardesiniz icin istemis veyahut yardim etmis olmuyorsunuz.

      ….

  12. Kıymetli Ahmet abi sanıyorum hiç bir yazınıza bu kadar yorum olmadı, ağzına sağlık ne güzel oldu da bam teline dokunmuş olunuz.
    Erinmeden bu kadar yorum yazanlar haksızca eleştiri yapanlar olduğunu görmüş olduk, Ahmet abi inşallah bu yazı açık tan bir recaya vesile olsun.
    Allah hayırlı ömürler versin sizlerle aynı safda olmak ne güzel.

  13. Coşkunca seller gibiyim… size yazıyorum…
    Şu an Amerika’da bir eyalette vazife yapan biri olarak yazıyorum.
    Yazıyorum çünkü sadece emeğinizin boşa gitmediğini bilin istedim, yorumunuzu okudum ve kendimce dersler çıkardım. Cok teşekkürler.
    Hizmet düşünceniz çok güzel. Ama şunu unutmayın, bizi çok ağır dövdüler, ama çok ağır, hala dövüyorlar. Şu an toplum olarak normal olmamamız çok doğal, bu düşünceler sizi çok ağır buhranlara sokar, kendinize yazık edersiniz. Aman dikkat. Tespitler doğru mu? Ben katılıyorum, özellikle Avrupa ve Amerika da yaşamış, 2 tarafı da görmüş biri olarak. Ama müthiş bir kalkış da var, özellikle Amerika’da. Şu toparlanma sürecine bu dediğiniz problemlerin psikolojik ve sosyolojik altyapısı mutlaka vardır. Bu bi reaksiyon yani, haa değişmeli mi? Evet değişmeli, belki biz değil çocuklarımız bazı şeyi değiştirecek. Ama şunu söyleyeyim, çok güzel şeyler oluyor, ve umut veren de ivme. Bu ivmeyi görünce bu işin sahibi Allah, biz toplu olarak yere düştük, şu an yerde kıvranıyoruz, ama Allah bizi bir şekilde kaldıracak inşallah. Olan güzellikler bana bu umudu veriyor, bu iş hala Allah’ın işi. Amerika bu konuda şimdilik Avrupa’nın önünde, o kalkma daha net görülüyor, ama Avrupa’da da olacak inşallah. Rabbim istikametimizi, düşüncelerimizi saptırmasin, Ihlas ile 7-24 hizmet düşünen-eden insanlardan etsin …

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin