YORUM | MAHMUT AKPINAR
Erdoğan kendisini aktör zanneden bir taşeron. Ona taşere edilen en önemli görev, yetiştirdiği kadrolar ve açtığı kurumlar nedeniyle statükonun tehdit ve tehlike gördüğü Cemaati bitirmekti. Aynı zamanda devleti tekrar güvenlikçi, demokrasiden, hukuktan uzak, dar bir zümrenin kontrolünde aygıta dönüştürmekti. Erdoğan bunları hukuk, yasa tanımadan yaptı. Ülkenin yönünü AB’den, demokrasiden ve hukuktan çevirme işini başkaları da yapabilirdi. Ama derin devletin tekerine çomak soktuğu düşünülen Hizmet Hareketi’ni ancak Erdoğan gibi bir din istismarcısı bitirebilirdi. Nitekim görevini tekmil yerine getirdi. Artık o koltukta oturmasını gerektirecek sebep kalmadı. Ayrıca ülkenin ekonomisini çökertip, kaynaklarını tüketti, hasta adama dönüştürdü.
Bundan sonra dirense de Erdoğan’ın orada kalamayacağını düşünüyorum. Elbette koltuğu terk etmek istemez. Ancak iç ve dış dengeler açısından kirli ve yozlaşmış Erdoğan rejimi taşınabilir olmaktan çıktı. Fakat ülkeye demokrasi, hukuk gelebileceği umudu yeşerdiği anda bazı gazeteci, siyasetçi, yazar vb. kostümlü etki elemanları devreye giriyor, yazılar yazıyor, açıklamalar yapıyor. Bunlar Erdoğan gitse de Erdoğan’ın oluşturduğu zemin, korkular devam etsin diye çabalıyor. Erdoğan sonrası için demokratik değil, Kemalist, ittihatçı zihniyetin denetiminde bir Türkiye arzuluyorlar. Bunun için seküler, Atatürk’ü seven kesimlerin korkularına oynuyorlar. İktidarın ürettiği nefret ve ayrımcılık içeren yaftaları canlı tutuyor, hukuksuz zeminin, zulmün devamını istiyorlar. Bunlardan birisi de MİT’le angajmanı olduğu, talimatla yazdığı/konuştuğu ifade edilen İsmail Saymaz.
Saymaz halkTV.com.tr’de “İmamoğlu’na ceza veren hakimin kardeşi FETÖ’cü çıktı” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazısında “Her kim muhaliflere karşı hukuku eğip büküyor ve silah olarak kullanıyorsa, mutlaka FETÖ ile bağlantılı bir aile bireyi ve yakını ortaya çıkıyor.” diye bir cümle kullanıp kendince örnekler veriyor. AKP’nin uydurduğu “FETÖ” nefret söylemini kullanarak genelleme yapıyor. Resmi rakamlara göre 2 milyondan fazla insana bu dönemde soruşturma açılmış. Yakın akrabalarıyla hesap ettiğinizde 10 milyon kişi eder. Saymaz ülkenin devasa bir kısmını peşinen terör zanlısı olarak ilan eden hastalıklı bir yaklaşımı sahipleniyor, üzerine hüküm kurguluyor. Böylece Erdoğan’ın otoriterleşmesine sebep olan gerekçelere güç veriyor, söylemlerini meşrulaştırıyor.
Saymaz yazısında, “zaafları” olduğundan bahsettiği, Ekrem İmamoğlu Davası’na bakan Mehdi Komşul’un kardeşinin KHK’lı olmasını işliyor. Buradan hareketle:
- Sanki mevcut yargı “siyasetin köpeği” değilmiş gibi, ürettiği senaryolarla AKP’yi ve AKP yargısını aklıyor.
- Suçun şahsiliği gibi hukukun en temel kaidesini yok sayıyor.
- Kemalist, seküler kesimde cemaate karşı nefreti artırıyor, önkabulleri güçlendiriyor.
- Hukuk dışı ithamlar ve etiketlemelerle milyonlarca insana karşı nefret suçu işliyor.
- Bu dönemde zulüm gören insanlar, en çok böylesi defolu, bir tarafından yakalanmış yargıçlardan mağdur. Saymaz’ın yazısındaki kurguyla hareket ederseniz, Cemaatin `kendi adamlarıyla kendine operasyon yaptığı, en ağır zararları verdiği` gibi absürd bir fikri satın almanız gerekir. Saymaz çelişkili, mantıksız, tutarsız bir yazıyı “büyük resmi çözmüş” gibi satmaya yelteniyor.
- Bu dönemin en hukuksuz yaklaşımı, en ağır mağduriyet sebebi olan “iltisak ve irtibatı” AKP yargısının kararlarına mazeret için kullanıyor.
Demokratikleşmeye, hukuka dönmeye çaba gösterdiği sanılan HalkTV’de Saymaz’ın bu yazısını matah bir şeymiş gibi bolca paylaştı. Muhakemeden, en temel hukuk bilgisinden mahrum, çelişkilerle dolu yazının altına bir sürü Kemalist kin kusmuş. Erdoğan’a muhalefetle ilgili bir ivme yakalanmışken hedef saptırırcasına konuyu yine kuyruğundan tutmuşlar. Bu, onulmaz nefreti ortaya koyan aşağılık, iğrenç bir tavır. Bunlar Hitler döneminde yaşasaydı onun hayranı ve tekrarcısı olurdu. Bunca acıya zulme, mağduriyete rağmen, muhalif geçinirken bile Erdoğan’ın nefret söylemini büyük hazla kullanmaya devam ediyorlar.
Kemalistler AKP’ye laiklik, irtica, 367 krizi, Cumhuriyet mitingleriyle muhalefet etti ve halkı Erdoğan’a ittiler. İnsanlar bugün bile eski CHP, baskıcı Kemalist zihniyet geri gelir mi diye Erdoğan’dan vazgeçmekte tereddüt yaşıyor. Kemalistler kirli iktidara karşı yasalar çerçevesinde ve somut bulgularla görevini yapan polisi/yargıcı hiçbir zaman sahiplenmedi, savunmadılar. Aksine ülke kaynaklarını ve hukuku korumak için risk alan kamu görevlilerini Erdoğan ağzıyla suçladılar. Erdoğan’ın otoriter rejimi kurabilmesinin temel gerekçesinin onulmaz Kemalist kibri ve yobazlığı olduğunu hala görmek istemiyorlar.
Yargıda çok Kemalist, ulusalcı yargıç olduğunu biliyoruz. Seyfi Oktay 5000 yargıç aldığından gururla bahsederdi. Diyelim ki o dönem Erdoğan yanında yer almak işinize geldi, “yesinler birbirlerini” deyip suskunluğu tercih ettiniz. Bugün soygun düzeni 17/25’in çok ötesinde, devletin satılmadık yanı, çalınmadık kaynağı kalmadı. Ne Cumhuriyet ilkeleri bıraktılar, ne anayasa, ne de yasa. Üstelik AKP iktidarı son 10 yılın en zayıf dönemini yaşıyor ve sallantıda. Neden hala içinizden bunlara dava açacak bir yiğit Kemalist savcı, polis, yargıç çıkmıyor? Yasaları uygulayıp hukuksuzluklara müdahale edecek yüreğiniz yok, bari görevini yapanlar namuslu insanları etiketlemeyin, onlara höykürmeyin!
17/25 üzerinden 10 yıl geçti o polisler, yargıçlar hala hapiste ve sülale boyu mağdurlar, perişanlar. Yaptıkları ve ortaya koydukları dünyanın en sağlam delillerine dayalı, en hukuki davaları olarak kapı gibi duruyor. Görevi ihmale, istismara, suistimale dair yasalara aykırı en küçük bir delil ortaya koyamadınız. Hiçbirinin yolsuzluğu, usulsüzlüğü yok. Tek bildiğiniz yıllarca kullandığınız “irtica” gibi insanları subjektif, üretilmiş etiketlerle yaftalamak. Erdoğan’a dava açma cesareti gösteremediniz, çünkü Erdoğan burnunuzdan getirir. Bu insanlardan zarar gelmeyeceğinden emin olduğunuz için höykürüyor, cesaret kasıyorsunuz.
Bari Erdoğan seçimi kaybetmeden önce Kemalist Cumhuriyet savcılarınız bir dava açsın, göstermelik de olsa itibarınızı kurtarın. Hadi buyrun..
Yaşamımın uzun bir döneminde, Kurani ve İmani bir hakikat olan, bir kısım insanların ebedi cehennemde kalmalarını aklım almıyordu.
Sonra..
Zülüm de ısrar edenleri görünce ve de bu zülümlere muhatab olunca, aklımın ebedi azabı anlamaması bir kenara, Allah dan bunu TALEB ediyorum…
Hiçbir delil sunmadan, sizin gibi yüzbinlerce insana terörist diyen ve bunun için zülmedenleri ancak cehennem temizler…
Bunlara karşı merhametimi kaybettim…
İşte hayat bizi bu kıvama getirdi…
Güzel bir yazı ağzınıza sağlık..
Hukukta sadece Seyfi Oktay’ın kadrolaşması değil, Mehmet Moğultay’ın da “KHükümetten sınavlı beş bin kişilik kadro çıkarttım. Doğu’dan Güneydoğu’dan gelen insanlar aç mı, işsiz mi kalsın? Bu kadroları örgütüme vermeyip de milliyetçilere mi verseydim..?” diyerek kurduğu kullanışlı bir zulüm aparatıyla gelindi bu günlere…
“Derin devletin tekerine çomak soktuğu düşünülen Hizmet Hareketi’ni ancak Erdoğan gibi bir din istismarcısı bitirebilirdi..” ne kadar doğru ve yerinde bir tespit.
Evet, Allah’ın bitirmediğini kimse bitiremez ama Erdoğan ve AK Partinin artık neredeyse tamamen AKPleşen artığının, Hizmet Hareketi’ne bağlı insanlarına çektirdiği de çok açık.
Ne yazık ki bu apaçık şeyi henüz herkes -yeteri kadar- göremedi.
Sayın Akpınar, çok önemli noktalara dokunmuşsunuz. Teşekkürler.
Siz tr724 okuyucularının AKP’yi suçladıkları kadar, AKP düzeninden yararlanarak milyonlarca insanı mağdur eden devletin ideolojik ve baskıcı aygıt kullanıcılarını, kemalist aydın geçinen organik aydınlarını da suçladıklarını düşünüyor musunuz?
Bırakın okuyucuları, yazarları ele alın..
Bırakın yazıları da bizzat siz işin bu kısmının üzerinde gerektiği ölçüde durduğunuzu, insanları uyardığınızı söyleyebilir misiniz?
Türkiye de, dünya da Hizmet Hareketinin etrafında dönmüyor.
Erdoğan’ın taşeronluğunun, Türkiye’deki Hizmet Hareketi’ne verdiği önemli ölçüdeki zararla bittiğini düşünmüyorum. Daha zarar verilecek tarikat ve cemaatler çok…
Onları bitirmek için de yine Erdoğan ya da Erdoğan cinsi bir din sömürücüsü gerekir.
Aksi halde, Kılıçdaroğlu ya da 6lı masanın bu tasfiyeyi yapmaya kalkması, hatta AKPlileri de “f..cü” diye içeri atmaya çalışası çok büyük problemlere yol açabilir.
Mağdur ve yakınlarının toplam sayısını yazar her yazısında 10 milyon diyor ama ekşi sözlük olsun twiter olsun bu on milyonun karşılığı yok gibi. Daha gerçekçi olmak lazım sanki. Çoğu insanın kardeşinin bile umrunda değil olan biten, yazıda konu edinilen yargı mensubu gibi. Bu sayı taş çatlasın bir buçuk milyondur sanki. Bu arada kemalist yargıçlar da faka mı bassın cemaat sempatizanı yargı mensupları gibi. Adam kanser oldu. Denetimlisini vermiyorlar. Korku çok fazla bu ülkede.
Kemalist Cumhuriyet savcıları dava açamaz çünkü Kemalizm de yok Cumhuriyette yok. Eskiden yönü Batıya dönük Cumhuriyet rejimi vardı. Kemalist kimlik bu yönelişe göre şekillendi. Yeni Parlamentolu Muhaberat rejimi antiemperyalist söylem üzerine kurulmaktadır. Batıcı Kemalist kimlik antiemperyalist yeni Muhaberat rejimine gitmediğinden Kemalizmi sonlandırdılar.
15 Temmuz rejimi kurulurken Kemalistler kendi Batılı Kemalist rejimlerinin yıkılışına hiç ses çıkartmadılar. Kemalist kimliği çıkarıp antiemperyalist kimliğini giydiler. O yüzden Cumhuriyetin değerlerinin tartışıldığını 15 temmuz rejiminden beri duymuyoruz. Kılıçdaroğlu Kemalizme son verdiklerinden helalleşmeye giriyor herkesle. Yoksa yüz sene Kemalizmle oyaladılar. Baktılar olmuyor, kontrol mekanizmaları gerçek kimlik sahibi olanlar aşıyor, o zaman oyunun kurallarını değiştirelim dediler. 15 temmuzdan beri hiç bir Kemalistin İran oluyoruz dediğini duydunuz mu? Sonunda İrana kendilerini benzetmeye kalkan Kemalistler oldu. Artık dost İran ile birlikte emperyalizme karşı mücadele edecekler. Alevi Esad, Şii İran, Alevi Kılıçdaroğlu, Ermeni Perinçek birlikte emperyalizme karşı omuz omuza mücadele edecekler.
Peki kime karşı mücadele edecekler? İşte asıl burası önemli. Yoksa gerçekten İngilyereye kafa tutacak halleri yok. İngiltere ile antiemperyalistler çok sıkı bağlar kurmuştur. Emperyalizmin içerideki uzantıları hedefe konacak. Mesela Kemalist sistemde tanımlamadıkları Müslüman, Kürt, Gerçek Alevi kimliğini bu sefer emperyalizmin uşakları adıyla kimliksizleştirmeye devam edecekler. Atatürk üzerinde de biraz oynama yaptımı tamam. Batılı Atatürk figürü yerine antiBatıcı Atatürk figürünü Muhaberat rejimi tarih kitaplarına sokacaktır. Dünün Batıcı Kemalistleri hiçbir şeyi sorgulamadan, kemalist kimliklerini çıkaracak ve antiemperyalist Atatürk kimliğini giyecek. Zaten kendi rejimleri yıkılırken ohhhh çekmeleri, kemalizmin sadece bir maske olduğunu, bu maskenin arkasında asıl hedefin Türkiyede yaşayan gerçek kimlikleri yok etmek olduğunu ve bunu Kemalist sistem ile başaramadıklarından yeni kontrol mekanizmaları arayışına itti. Batıcı modern bir Cumhuriyet yerine ilkel Muhaberat rejimine geçmeleri ile kemalist maske arkasına saklanan kimlik düşmanların ne kadar aydın, ilerici olduğunu gördük. Modern kıyafetler giyerler, etrafa gülücük dağıtır, şirin gözükürler ama içleri çok karanlıktır. Gerçek kimlikler ruhtur, hayattır, canlılıktır, birbiri ile diyalog kurmak, birbirini anlamaktır. İşte Kemalist kimlik varlığını bu gerçek kimlikleri yok saymak üzerine kurmuştur. Sonra bu kimliklere terörist, irtica diyerek uzak durulması gereken karanlık kimlikler olarak göstermiştir. Kendi kimliğini de karaladığı kimliklerin tersi olarak göstermiştir. Yani dikkat edilirse hep gerçek kimliklere bağımlı olarak asalak gibi varlığını sürdürmek zorundadır.
Gerçek kimliklere yapışıyor, kanını emiyor, kendini şişirken gerçek kimliği zayıflatıyor. Sürekli bir yok sayma, sürekli kötü gösterme bombardımanı Kemalistlerin düzenli olarak yaptıkları ritüeldir. Karşı tarafı bombaladıkça karşı taraf kötü görünürken kendisi karşının kötülüğü üzerinden iyi göstermektedir. O kötü ben iyi. O karanlık, ben aydınlık. O geri, ben ileri. Bunu yapmazlarsa varlıklarını sürdüremezler. O yüzden her ağızlarını açışta onlar karanlık, ben aydınlık derler. Aydınlık için gerçek kimliğin karanlık görünmesine bağlıdır. Bağımlılık ilişkisinde karşı tarafı bitirirken kendisi var olmaktadır.
Muhaberat rejiminde mesela Kılıçdaroğlu gibiler bunu nasıl yapacak? Yine müslüman, Kürt, gerçek Alevi kimliğini tanımayacak. Yalandan helalleşmesi Kemalizmin bittiğini göstermesi içindi. Bu sefer antiemperyalizmin içerideki uzantıları olarak, antiemperyalist Atatürk söylemine uymayanları ve kimliklerinin tanınmasını isteyenler, yada açık cezaevinde düşünce özgürlüğü gibi gerçek kimliklerin fıtratı olan şeyleri isteyenleri susturmak için kullanacaklar. Atatürk batılılaşması kitaplardan çıkarılacak, Avrupa Birliği Türkün zihninden silinecek. Sermaye sınıfı çıkarlarını korumuş olacak, Batı daha rahat çıkarlarını kontrol edebilecektir.
Değerli Hocam, yazınız çok güzel. Yalnız bir noktada farklı düşünüyorum:
“Bir sürü Kemalist kin kusmuş” şeklindeki değerlendirmenizde “bir sürü” oldukları, hepsinin “Kemalist” oldukları konusunda %100 emin olunmaması gerektiği kanaatindeyim.
Sabah sağcıyı, akşam solcuyu aynı silahla vurdukları, kardeşin kardeşe düşürüldüğü bir coğrafyanın çocuklarıyız. Özellikle bugünkü “trol sürülerinin” çokluğu, biraz daha ihtiyatlı davranılması gerektiğini düşündürüyor.
Örneğin, yukarıdaki yazınıza şu ana kadar yapılan 8 yorumun 6’sını, İdris Usta, Mete Çubukçu, Çetin Kurtoğlu, Hakan Çamlıcalı, Mehmet Yamalı ismiyle olan yorumları ben yazdım. İsbatı: Yorumların içine -normalde işaretleme kurallarında olmayan şekilde- iki nokta (..) yerleştirdim ki bu yorumu yazabilecek kadarıyla benim yazdığım bilinsin.
Demek ki bir kişi birçok yorum yazabiliyor…