Kaynayan kazan Suriye

YÜKSEL DURGUT | YORUM

Suriye’deki isyan, Esad ailesinin 53 yıllık zalim yönetimini sona erdirdi. Bu süreç, yüz binlerce insanın ölümüne ve milyonlarca insanın evlerini terk etmesine yol açtı. 2011 yılında başlayan bu mücadele, sadece Suriye’nin değil, Orta Doğu’nun da kaderini etkiledi. Sonunda, demoralize olmuş Suriye ordusu isyancıların saldırısı karşısında eridi ve Beşar Esad ülkeyi terk etti. Şimdi Suriye, yeni bir siyasi düzenin arifesinde.

Suriye’nin birçok yerinde yaşanan sevinç patlaması gelecekte neler olacağına dair kaygıları artırıyor. Mısır, Yemen, Tunus, Libya ve Irak gibi ülkelerdeki geçmiş örneklerin sonu pek iç açıcı olmadı. Esad’ın düşüşü, Arap Baharı’nın rüzgârıyla birlikte devrilen diğer diktatörlerle benzerlik taşıyor. Ancak bu kez tablo farklı.

Gelecek günler, parçalanmış Suriye’nin kaderini belirleyecek ve Orta Doğu’nun siyasi haritasını köklü bir şekilde değiştirecek geniş kapsamlı jeopolitik sonuçlara gebe. Suriye, uzun zamandır çeşitli bölgesel ve dünya güçlerinin doğrudan veya dolaylı olarak dahil olduğu bir jeopolitik savaş alanıydı. Esad rejiminin devrilmesi, bölgesel güç dengelerini önemli ölçüde değiştirdi ve durumu daha da karmaşık hale getirdi.

Arap Baharı sırasında Katar ve Suudi Arabistan gibi ülkeler Suriye’deki cihatçı isyancıları destekliyordu. Türkiye ise Kürtleri kontrol altında tutmaya çalışıyordu. ABD ve Avrupa’nın diğer ülkeleri Esad’dan nefret ediyordu; ancak İslam Devleti’ni (IŞİD) daha büyük bir tehdit olarak görüyorlardı. Rusya da benzer şekilde Esad’ı bir piyon olarak kullandı ve rejimi hava gücüyle destekliyordu. İran ise özellikle Hizbullah aracılığıyla kritik bir müttefik oldu; bu durum, İsrail’in Suriye’ye saldırmasına zemin hazırladı.

Beşar Esad’ın 2000 yılında babası Hafız Esad’ın ölümünün ardından iktidara gelmesiyle büyük umutlar yaşandı. Batı, reformist bir vizyonu olduğunu ima eden ve birkaç siyasi tutukluyu serbest bırakan İngiltere eğitimi almış bir göz doktorunu potansiyel bir piyon olarak gördü. Ancak kısa süre içinde hem laik-demokratik hem de İslamcı muhalefeti bastırarak aile geleneğine geri döndü ve sonunda babasından bile daha kötü şöhrete sahip oldu.

Şimdi Esad’ın düşüşüyle ülkede yeni bir güç oyunu başladı. Joe Biden ve Benjamin Netanyahu, Esad’ın Moskova’ya gitmesini kendi kazanımları olarak görüyor. Her iki ülke de sırasıyla IŞİD’in kalelerine ve Suriye ordusunun silah depolarına saldırmaya devam ettiklerini duyurdu.

İsrail ise 50 yıllık tampon bölgeyi aşarak, iki ülke arasındaki 1974 anlaşmasını ihlal etti ve işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye topraklarına girdi. Bu geçici gibi görünen toprak kazanımının geri alınması artık mümkün değil. İsrail’in aşırı sağ hükümetinin bazı bakanları şimdi bu baskıyı Şam’a kadar genişletmekten bahsediyorlar.

Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Cevlani, 10 milyon dolarlık ödül avcısı olarak yeniden tanıtılıyor ve Batılı medya organlarında pragmatist olarak sunuluyor. Bu süreçte Alevilerle, Hristiyanlarla ve Dürzilerle ilişkilerini geliştiriyor. Türkiye tarafından hedef alınan Kürtler ise onun belirsiz kimliğinden oldukça rahatsız.

El-Cevlani hangi ismi tercih ederse etsin, Suriye’nin geçiş sürecinde önemli bir rol üstlenecek. Bu süreçte Esad karşıtı ideolojik ve etnik çeşitliliğe sahip grupların uyumlu bir hükümete dönüşmesi umudu var. HTŞ gibi grupların terörist olarak tanımlanması yarın öbür gün değişebilir; ancak kötü niyetli dış güçler tarafından desteklenen başka gruplar da bu süreçte sahneye çıkabilir.

Bölge ülkeleri, Suriye’nin siyasi gidişatı üzerinde nüfuz sahibi olmak için yarıştığı yeni bir güç oyunu çoktan başladı. Modern zamanların en uzun süreli diktatörlüklerinden birinin çöküşü, tüm bölgenin derin bir kargaşa içinde olduğu bir döneme denk geldi.

Ancak önemli soru şu: Şimdi Suriye’de ne olacak? Beşar Esad’ın düşüşünden sonra ülkede büyük şiddet olayları yaşanmadı; ancak farklı isyancı milisler ülkeyi kontrol ediyor. Bu gruplar arasında ortak bir siyasi ajanda üzerinde anlaşma sağlanabilecek mi? Bazıları bölgesel ülkelerin kuklası olup bağımsız aktörler değiller; bu da geçiş sürecini son derece karmaşık hale getiriyor.

Geçiş süreci, uzun süredir devam eden bir diktatörlüğü devirmiş olan bölünmüş bir ülkede kolay olmayacak. Dış güçlerin derin katılımı ise devrim sonrası gelişmeler üzerinde güçlü bir etken.

Esad rejimini devirmede önemli rol oynayan diğer gruplar arasında Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu ve kuzeydeki toprakların kontrolünü elinde bulunduran Kürt Halk Birlikleri (YPG) bulunuyor. Bu farklı grupların demokratik bir siyasi süreç üzerinde anlaşma sağlayıp sağlayamayacağı belirsiz. Geçici bir yapı oluşturulması planlanıyor; ancak sonraki en büyük zorluk, ülkede temsilci demokratik bir düzen kurmak için seçimlerin yapılması.

Bölgesel politikalar yeniden şekillenecek. ABD, Rusya, İran, İsrail ve Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkenin Suriye’de askeri birlikleri var. Rusya ve İran uzun süre boyunca Esad rejimini isyanla mücadelede askeri olarak destekledi; ancak bu iki ülkeden gelen doğrudan askeri destekle rejim isyanı kontrol altına almayı başaramadı.

Moskova hala ülkedeki askeri üslerini koruyor; ancak burada askeri varlığını uzun süre sürdürebilmesi mümkün değil. Türkiye’nin belirli bölgelerinde kontrolü elinde bulunduran bazı isyancı gruplarla önemli nüfuzunu kullanarak Suriye’nin siyasi geleceği üzerinde daha fazla etkiye sahip olacak.

Halkın beklentileri ve uluslararası aktörlerin çıkarları arasında Suriye’nin geleceği şimdilik belirsiz. Demokratik bir yönetim oluşturmak için atılacak adımlar ise hayli zor.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin