Kayıp zamanın izinde veya Miraç

YORUM | VEYSEL AYHAN 

Lütfen şu sözlerimi hayal edin:

40 yaşına gelmişim. Hiç spor yapmamışım. Ne yürüyüş ne koşu. Her yanım hantallaşmış.

Yediklerime dikkat etmemişim. Fast food yemişim. Şekerli gazlı içecekler içmişim.

Günde 1 paket sigara bitirmişim. Bir madenci gibi havası kirli mekanlarda bulunmuşum. Karaciğerim yağlanmış, akciğerlerim büzülmüş.

40 yaşındayım ama tıbbi olarak 60 yaşında gibiyim.

Neredeyse tıbbi atık haline gelmişim. Elime yüklü bir para geçiyor, bu gidişe ‘dur’ demek istiyorum. Ve bir kliniğe yatıyorum.

Bana ne yaparlar?

Önce spora başlatırlar; yürüme-koşma programları düzenlenir.

Yediklerim, içtiklerim ayarlanır. Şeker ve un kesilir.

Diyete sokulurum. Sadece doğal organik gıdalar verilir.

Sigaram yasaklanır. Kanımın temizlenmesi, fazla yağlarımın erimesi için çalışmalar başlar.

Böyle sürer.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Daha kırkındayken 60 yaşında gibi yaşlanan vücudum ne kadar süre sonra olması gereken hale gelir? Bir haftada, bir ayda tabii ki düzelemem.

6 ay belki 1 yıl gerekir.

Size bir soru:

İnsan ruhu mu daha karmaşıktır yoksa insan vücudu mu?

Vücutta bulunan kalp, beyin, akciğer, mide gibi organların ruhta adını bilmediğimiz benzerleri var mıdır?

Mesela gözümüz. Kuş yumurtası gibi küçük bir şey.

Ama ne olduğunu, nasıl çalıştığını anlamak için ciltlerce kitap yazılıyor.

Tıp bir sürü ana dala ayrılıyor, her bir ayrı ihtisas gerektiriyor ki gizemi anlaşılsın, hastalandığında tedavisi yapılabilsin.

Peki ruhumuzun “göz”ü nedir? Ruhu körlüğü nedir? Yakını veya uzağı görememe ruhta neye tekabül eder?

Biliyor muyuz?

Kalbimiz. Onlarca kalp uzmanlığı var.

Her biri uzun yıllar ihtisas gerektiriyor.

Vücuttaki organlarımızın ruhtaki karşılıklarını bilmiyoruz.

“Ruh” deyip geçiyoruz.

“Sana ‘ruh’ hakkında soru sorarlar. De ki: ‘Ruh Rabbimin emrindedir, O’nun bileceği işlerdendir. Size sadece az bir ilim verilmiştir.” (İsra, 85)

Evet insanlığın en cahili olduğu kelime “ruh”tur.

Kendisi bilinmez. Hayata yansımalarıyla bilinir.

Ruhumuz en cahili olduğumuz yanımızdır.

Ruh hastalıkları, tezahürü delilik olmadığı sürece kendini belli etmiyor.

İnsanlar çıldırmadıkları sürece, sinir krizlerine girmedikleri müddetçe doktora gereksinim duyulmuyor.

Oysa ruh, bedenden daha kompleks bir “şey”.

Varlık bile diyemediğimiz, “canlı” diye ele alamadığımız bir “şey”.

Ruhun da arınması ve beslenmesi gerekiyor. Belli “sporlar” yapması gerekiyor.

Ruhun da göz, kulak, mide, kalp gibi onlarca belki yüzlerce organı var.

Ruh’la ilgili 2 ameliye var: 1- Arınma, 2- Tekamül.

Bunlarsız “insan” olmak mümkün değil.

TERBİYENİN TEK YOLU:

Bir et parçasını terbiye etmek için ne kullanırsınız?

Limon, sirke, tuz, soğan, sarımsak ve baharatlar…

Hepsi acı şeyler. Tatlı şeylerle terbiye olmaz. Şekerle terbiye olmaz.

Fakat terbiye ederken bunların hepsinden önemli olan şey zamandır.

Terbiyenin en önemli parçası zamandır.

Etkileme ve dönüştürme zaman ister.

Kullanılan acı malzemelerin en derin dokularına ulaşması gerekir.

Basit bir et için saatler gerekir.

İçerikten önemli bir şey varsa o da “zaman”dır.

İnsan ruhunun terbiyesi yıllar alır. Ruhun saflaşması bedenin saflaşmasından çok daha zor ve komplekstir.

RUHUN TERBİYESİ

Yeryüzünde en değerli şey ruh olgunluğudur. Ruhun hamlığı, toyluğu, çiğliği büyük problemdir.

Değerli insanları belirtmek için “güngörmüş insan” deriz. 

“Anlayışlı”, “değerbilir”, “vefalı”, “halden anlar” sıfatlarını kullanırız.

“Feleğin çemberinden geçmiş”, “hayatın sillesini yemiş”, “çilekeş’ deriz.

Böyle insanları makbul görürüz.

Ruhen bu olgunlukta değilse şöyle deriz:

“Çocuk gibi” …

Kınamak istemiyorsak “Gençliğine ver!” deriz.

Peki acı ve ıstırap olmadan “insan” olmak mümkün mü?

Şöyle bir insan hayal edin. Tek bir yokluk yaşamamış. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamış. Yediği önünde yemediği ardında. Böyle bir hayat, kâmil bir insanı netice verebilir mi?

“Ağzında gümüş kaşıkla doğmuş” ama takdir ettiğiniz bir insan oldu mu?

İnsani hasletler ruh terbiyesiyle elde edilir. İnsan dünyada bedenini geliştirmek için bulunmaz. Ahiret donanımını elde etmek için bulunur. Dünya, ahirete hazırlık yeridir. İnsan öldüğünde bedeni, et ve kemikten oluşmuş bir ceset olarak mezara terk edilir.

Saatlerce, haftalarca aylarca ‘body yapmak’la elde edilen o gösterişli adeleler çürümeye, kurtlanmaya terk edilir.

Nasıl ki tırnağınızı kestiğinizde çöpe atarsınız. Onu sizin bir parçanız olarak görmezsiniz.

Ruh çıktıktan sonra bedenin bütünü aynı hüviyette mezara konur.

Asıl olan ruhtur.

Herhangi bir spor dalında en iyi noktaya ne zaman gelinir?

Çocukluğunuzdan itibaren yıllarca çalışırsınız. Günlerce antrenman yaparsınız. Diyetinize dikkat edersiniz. Spor hocalarından rehberlik alırsınız. Ve nihayet 18-20 yaşlarında o spordaki maksimum veriminize ulaşır, olimpiyatlara hazır hale gelirsiniz.

Şöyle bir sporcu düşününüz.

15 yıl o spor dalı ile uğraşsın. O sporda ulaşabileceği en üst performansa gelsin.

Ve gelince de olimpiyatlara katılmadan jübile yapsın, sporu bıraksın.

Böyle bir şey komik olur. Messi’nin 20 yaşına gelince futbolu bırakması gibi bir şey.

İnsan, eğer gerçekten insani kemâlat mertebelerinde yükselmek istiyorsa koca bir ömrü bu uğurda harcar. Ve nihayetinde “insan” olur, “insan-ı kâmil” olur.

Böyle bir insan ruhunun, bedeni ile birlikte çürüyüp gideceğini düşünmek varlığın tabiatını okuyamamak olur. Her insanın hayatının en olgun zamanı genellikle hayatının en son kısmıdır. Ruh hastalıklarından arındığı, kemâle erdiği “Nirvana”ya vardığı zamanlar.

KAYIP ZAMAN MI?

Kimi zaman insanın ömründen “Rububiyet”in bir tecellisi olarak zulmen aylar, yıllar çalınır. Bu zamanlar dünya yönüyle hayattan çalınmış zamanlardır. Ama insan ruhuna bakan yönüyle bu, bir “Miraç” sürecidir. Miraç’a bir gecede çıkılmaz. Miraç, yıllarca gayretin bir armağanıdır. Hz. Yusuf, Allah’ın en sevdiği kullarından. Ama kader, Firavun vasıtasıyla Hz. Yusuf’un hayatından 7 yıl çalınmasına izin verdi. Çalınan yıllar onu peygamberliğe yükselten bir rampa oldu. Zindanda geçirdiği saatler birer ebediyet tohumu oldu. Her insanın ruh kumaşı ölçüsünde bir Miraç ufku vardır. Çektiklerine rızası nispetinde amudî Mirac’ını sürdürür “Rıza” makamına yükselir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Ya yaptıklarımız,cürümlerimiz ve günahlarımızdan siyrılabilirsek belki ruhumuzun abidesini dikmeye fırsatımiz olurdu. Allahu alem.

  2. Iste idarecilere, siyasilere, anne-babalara, evlatlara ayar verme noktasinda bilim insanlarina, pedagoglara, yönetmenlere, edebiyatcilara ilham verecek bir yazi. Kadrosuna, konseptine hakim olamadigin bir okul acagina esasli bir dizi film cevir, 10 tane müzik albümü yap, ruhun, maneviyatin, samimiyetin hakkini ver, isi ehline ver, dostlar alisveriste görmesin.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin