Kayıp bir kuşak: Savaş esirleri!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Yazı dizimizin bu bölümlerinde Bediüzzaman Said Nursi özelinde 1. Dünya Savaşı hakkında biraz malumat ve özellikle esirler ve esir kamplarıyla ilgili kısımları ele alacağız. 

Açıkçası epey zahmetli bir araştırma süreci neticesinde sanırım özellikle Türk medyasında bugüne kadar hiç yazılmamış bazı bilgi ve belgeleri de paylaşma imkanı bulacağım. 

Esir Kamplarının bu ilk bölümünde meseleye genel bir bakışta bulunduktan sonra, gelecek yazılarda esir kamplarındaki hayat ve Said Nursi’nin esareti ve kaçışı konusuna yakından bakacağız. 

Tarih alanında nedense son derece ketum bir milletiz. 

Tarihi ile bu kadar övündüğü halde, neredeyse itibarlı tarihi eserlerin tamamı yabancılar tarafından yazılmış başka bir millet var mıdır bilmiyorum!

Birinci Dünya Savaşı’nda özellikle esirler ile ilgili mevzuda elle tutulur bir araştırma ve istatistik yok maalesef. 

Olanları da burada ele alacağım. 

Birkaç subayın hatıratı ve röportajı dışında, tarihin en büyük savaşlarından biri hakkında bu kadar önemli bir yönden -neredeyse- hiç çalışma yapılmamış olması sanırım millet olarak hepimizin ayıbıdır. 

Şahsi araştırmalarımda benim bulabildiğim en ciddi kaynak bir doktora tezi. Bu tez, hem Rusya’daki tüm esirlerle ilgili bir antoloji özelliğine sahip hem de hassaten türk esirlerin durumu, mevzuatı, gelişimi ve neticesini derli toplu ele alan -sanırım- en ciddi çalışma. 

2012 yılında yazılan bu doktora tezinin sahibi Poznahirev Vitaly Vitalievich…

Poznahirev, savaşın 100 yılı dolayısıyla çok zahmetli bir işe girişmiş ve adeta bir sarraf titizliğiyle eli yüzü düzgün bir monografi kaleme almış: “1677-1917 Rusya savaşlarında Türk savaş esirleri ve sivil mahkumlar” (Kurks Devlet Üniv, 2012)

Ayrıca bu alanda son derece değerli notları ve tarihe katkısından dolayı ‘Yusuf Akçura’ya ne kadar minnettar olduğumu anlatamam. (Rusya Seyahati ve Türk Esirleri isimli rapor)

Önce Türk-Rus savaşlarına panoramik bir bakışta bulunalım. 

17. yüzyılın sonundan 20. yüzyılın başlarına kadar Rusya ile Türkiye arasındaki çatışma en yoğun şekilde yaşandı. 1677’den 1917’ye kadar, yani 240 yıl ara ara bu iki ülke birbiriyle savaştı. Pek çok edebi metinde ve hatıratta bahsedilmesine rağmen, her iki ülkenin de resmi tarih kaynaklarında esirlerden özel olarak bahsedilmeye pek rastlanmıyor. Rus güvenlik uzmanları, bunun bilinçli bir karartma olduğunu ifade ediyorlar. 

Yaklaşık 2,5 asır süren bu savaşlı dönemde, kayıtlara geçmiş ve savaş denilebilecek 11 muharebe var. 

İki ülke resmi makamlarının ketumluğu istatistikler konusunda da net konuşmamızı maalesef engelliyor. 

Rus tarihçiler 1. Dünya Savaşı boyunca Rusya’nın yaklaşık 2,5 milyon askeri esir aldığını kayda geçmişler. Bu esirler arasında Almanlar, Avusturyalılar, Macarlar, Romenler, Türkler, Bulgarlar, Slovaklar ve Çekler var.

1. Dünya Savaşı’nda da Osmanlı Devleti’nin İngiltere’den sonra en çok mücadele ettiği devlet Rusya idi. Başta Kafkasya Cephesi olmak üzere Galiçya Cephesi de dahil birçok kanlı savaş sonunda Rusya, Osmanlı Devleti’nden binlerce esir almıştı. Alınan esir sayısı savaş şartlarının zorluğuyla alakalı olarak tek bir kayıtta ve net rakam olarak maalesef tespit edilemiyor. Türk esirlerinin sayılarına ilişkin birkaç belge ve bilgi şöyleydi: Yusuf Akçura’nın raporunda 60.000 – 70.000, Rus tarihçi A. M. Şamsutdinov’un belirttiğine göre 65.000’den fazla. Rusya Devlet İstatistik Kurumu verilerine göre 1 Eylül 1917 tarihi itibariyle Rusya topraklarında bulunan Türk esir sayısı, 64.509’dur. 1 Mayıs 1918 tarihine gelindiğinde esir sayısı 47.614 olarak belirtilmiş.

20 Eylül 1918 tarihi itibariyle 19.000 olan Türk esir sayısının bir yıl sonra hızlıca yarı yarıya azaldığını görüyoruz. Tarihçiler bunun sebebinin Bolşevik İhtilali’nin ortaya çıkardığı iç karışıklıklar olduğu görüşünde hemfikir. 

Buna karşın Osmanlı topraklarında tutulan Rus esir sayısı ile ilgili rakamları da yine Ruslardan öğreniyoruz. Buna göre 1. Dünya Savaşı esnasında yaklaşık 15 bin Rus askeri esir olarak tutulmuş. 

Öte yandan Rus esirlerin tamamı askerlerden oluşurken, Türk esirlerin tamamı asker kökenli değildi. Sivil memurlar ve sıradan halktan insanlar da esir olarak Rusya’ya sevk edilmişti. 

Burada Yusuf Akçura isminden bir kez daha bahsetmemiz gerekiyor. Bir Tatar Türkü olan Akçura Hilal-i Ahmer temsilcisi olarak bölgeye 13 Ocak 1918’de gönderiliyor ve 1 Şubat 1919’a kadar burada kalıp son derece uzun ve geniş kapsamlı rapor kaleme alıyor. 

Öncelikli olarak savaş esirlerinin kesin sayısının tespiti ile görevlendirilen, daha sonra kendisinden bu esirlerin sağlık durumlarını ve ihtiyaçlarını öğrenmesi talep edilen Akçura’nın Rusya’da geçirdiği zaman boyunca özveriyle çalıştığını, elinden geleni yapmak için büyük çaba sarf ettiğini anlıyoruz. Kendisinin titizlikle tuttuğu düzenli notlar, bugün bölgedeki durumu anlayabilmek için elimizdeki en önemli kaynakların başında geliyor. 

Rakamların kalabalığından hemen sıyrılıp genel bir bakış ile bugünkü yazımızı yavaş yavaş bitirelim. 

Osmanlı İmparatorluğu’nun son iki yüzyılı özellikle harici devletler tarafından yıkılma teşebbüslerine karşı dirençle geçmiştir. 

Özellikle sarayın halktan giderek kopması ve nitelikli insanların soluğu ecnebi memleketlerde alması, bir süre sonra Osmanlı için büyük yıkımın başlangıcı olmuştur. 

Tanzimat, Meşrutiyet filan derken batının “Hasta Adam” dediği Osmanlı Devleti dizlerinin üzerine çökmüş ve son hamleyi yemeden dünya milletler muvazenesi bozulduğu için koskoca Dünya savaşı patlak vermiştir. 

  1. Cihan Harbi’nin en büyük kaybedenlerinden biri şüphesiz Osmanlı’dır.

Ancak, çıkan savaş neredeyse bütün dünyada köklü değişimlere sebebiyet vermiş ve Rusya da kendi içinde bir ihtilal yaşayarak komünizm ile yönetilmeye başlamış. 

Hz. Bediüzzaman’ın hikayesini anlatırken bir yandan da Osmanlı’nın tarihten çekilme hikayesini de anlatmış olduk aslında. 

Ve sarayın güç yitirmesiyle adeta kurtlar sofrasına atılan Osmanlı Devleti dört bir yandan kuşatılmış. 

Cihan Harbi bitirilse de, İstiklal Harbi olarak devam etmesinin sebeplerinden biri de budur. 

Osmanlı’nın dünya sahnesinden çekilmesiyle bozulan dengelerin tekrar oturtulmaya çalışılması. Ve korkarım ki, bir dünya savaşı daha yaşanmadan bu mümkün olmamış!

Devam edeceğiz…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. İşte gazetecilik, işte araştırma, bilgi, belge….teşekkürler Nedim bey….kaleminize sağlık…
    Türkiye gündeminin, siyasetinin rezilliğinden bizi çıkardığınız için çok teşekkürler…bu siyaset bizim işimiz değil zeten beceremiyoruz….

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin