Medeniyetler, insanlarına ve insanlığa, mevcut sıkıntılara çözüm olabilecek “farklı ve kabul gören bir yol” sunduklarında yükselir ve “bu farklı ve kabul gören” çözümden uzaklaştıklarında da çökerler.
Dıştan bakıldığında ise, medeniyetleri yükselten ve çökerten nedenler; iktisadî, siyasî, askeri nedenlerdir. Bütün mesele buralarda oluşan sıkıntılara çözüm üretemeyen idarecilerdedir ve mevcut idareciler gidip yenileri geldi mi buhran kalkacak, problem çözülecek gibi gelmektedir. Bu, kısır görüşe dayanan, acele ile verilmiş yanlış bir hükümdür. “Nasılsanız, öyle yönetilirsiniz” tespiti tüm gerçekliği ile ortada dururken, medeniyetin toplumun tüm fertlerine ve kurumlarının tamamına sirayet etmiş kalp ve vicdan bozukluğu nedeniyle yıkıldığı nedense ilk bakışta hiç akla gelmemektedir.
Oysaki mesele sadece kötü idareciler değil, esasında toplumu oluşturan ferden ferda tüm bireylerdeki ahlak, karakter, şahsiyet ve benlik problemidir. Diğer bir ifade ile günümüzde, özellikle de ükemizde sarsılan ve sarsılması fert, cemiyet, devlet ve hattâ dünya çapında problemlerle karşılaşmamıza sebep olan tek şey yozlaşan fert ve bu fertlerin oluşturduğu toplum ahlâkı ve nihayetinde bu ahlakın kırılan omurgası olan adaletin yok olmasıdır.
Günümüzde yeryüzündeki gerçek medeniyeti kimler temsil ediyor?
Bu sorunun cevabı, şu anda yaşadığı coğrafyada mutsuz olan insanların adaletli ve huzurlu bir yaşam için ilk aklına gelen yerlerde saklı. Şu anda kendi ülkelerinde bir şekilde zulüm gören, haksızlığa uğrayan mültecilerin, huzur içinde yaşam için aklına gelen ilk medeniyetler, şüphesiz Avrupa ve Amerika medeniyetleridir. Çünkü sahip oldukları ahlaki değerler itibariyle vasat üstü insanların yaşadığı bu ortamlarda, genel olarak güçlünün haklı olmayıp hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu, bireysel haklar başta olmak üzere evrensel insani değerlerin hayata hâkim kılındığı ve din, dil, ırk gibi farklılıklarından dolayı bireyin hor görülmediği bir yaşam ortamı mevcuttur.
Bununla birlikte, bahsettiğimiz asgari evrensel ortak değerlerin temel taşı olan “adaletin herkes için ve tam tesis edildiği”, “Güçlünün haklı değil, haklının güçlü olduğu” günlerden yavaş yavaş “Zürafa Hukuku” sath-ı mailine girilmesi Amerika ve Avrupa medeniyetlerini bekleyen en büyük tehlikedir. Değişik nedenlerle; bu medeniyetler tarafından, dünyanın diğer coğrafyalarındaki haksızlık ve hukuksuzluklara göz yumulması, buralardaki adaletsizliklerin görmezden gelinmesi, söz konusu medeniyetleri de sorgulanır hale getirmektedir. Çünkü Martin Luther King’in veciz ifadesiyle; bir yerdeki adaletsizlik, kelebek etkisi olarak ifade edilen bir etkileşimle, dünyanın her yerindeki adalete tehdittir.
AVRUPA VE AMERİKA MEDENİYETLERİ KAYBEDECEK ÇÜNKÜ;
- Kendi icatları olan “demokrasi” yok edilirken sessiz kaldıkları için,
- İnsan haklarının sadece kendi insanlarına mahsus olduğunu düşündükleri için,
- Hukukun üstünlüğünü uluslararası ilişkilerindeki salt çıkarları ile takas ettikleri için,
- Amerikan ve Avrupa karşıtlarına “Bak gördünüz mü kendi çıkarları söz konusu olduğunda, ‘Diktatör’ diye başlık attıkları adamı ve rejimini bile destekler bunlar” deme fırsatı verdikleri için,
- “Demokrasi ve insan hakları merkezli ortak değerleri olan bir medeniyet” olduğunu sanan ve buna güvenenleri yarı yolda bıraktıkları için,
- Terörü uluslararası ilişkilerin bir aracı olarak kullanmaya çalıştıkları için,
- Zalimi destekleyip, haklının güçlü olmasını engelleyerek beynelmilel bir kuralı kasten çiğnedikleri, adaleti yok ettikleri için,
- Şizofren bir kafaya bu kadar geniş hareket alanı verdikleri için,
- Destekledikleri bu yapının kendilerine zarar veremeyeceğini düşünerek stratejik bir hata yaptıkları için,
- İnandıklarını iddia ettikleri dinler barışı emrederken ve de kendi icatları tüm sistemler de aynı şekilde barış retoriği üzerine iken savaşı tercih ettikleri için,
- Yalan söyledikleri, tüm dünyadaki zulmü gördükleri halde, ya o zulmü yaptıkları ya da onaylayıp ses çıkarmadıkları için,
- Haklının değil güçlünün egemenliğinde ısrar ettikleri, çıkarlarının güçlü zannettikleri haksızın yanında olmak olduğunu düşünüp stratejik hata yaptıkları için,
- Sonunda hep haklının kazandığı dünyada haksızlık yapanın yanında yer aldığı ve zaten hep haksız oldukları için,
şu andaki konumlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyalar.
ERDOĞAN KAYBEDECEK ÇÜNKÜ,
- Şimdilerde mülteci sorunu gibi nedenlerle ve yine milli menfaatleri kendi iktidarlarına kurban ederek ve de ne yazık ki yine mazlumun sırtından Avrupa ve Amerika medeniyetlerinin desteğini alıyor gibi olsalar da Erdoğan ve çetesi; zalim oldukları ve yüz binlerce mazlumun âhını aldıkları için,
- Dini dünyevi çıkarlarına alet ettikleri, “siyasal İslam” kanserini bu ümmet içinde metastaz yaptırdıkları için,
- İslam dinini her şeyin merkezine koyduklarını iddia ettikleri halde o hak dinin ahlakı ile ahlaklanmak yerine kendi ahlaklarına uygun din peydahladıkları için,
- Maddi çıkar üzerine kurdukları sanal birliği idame ettirecek mali kaynakları olmadığı için, bir başka ifadeyle hazıra dağ dayanamayacağı için,
- Güçlü oldukları illüzyonuna kapılıp zehirlenerek haklı olduklarını zannettikleri, ama aslında yüzde yüz haksız oldukları için
bir gün mutlaka kaybedecek ve tarih boyunca yaptıkları bunca zulüm nedeniyle, selef muadilleri gibi gelecek nesiller tarafından lanetle anılmaya devam edeceklerdir.
ŞU ANDA ZULÜM GÖRENLER KAZANACAK ÇÜNKÜ;
- Sadece yüksek eğitimli değil aynı zamanda evrensel ortak değerlere ve yüksek ahlaki değerlere de sahip oldukları için,
- Aynı zamanda devlet araçları marifetiyle yapılan bunca parti zulmüne rağmen baş eğmeyip ‘omurgalı’ bir duruş sergileyecek bir yüreğe sahip oldukları için,
- Gönül verdikleri dinin öğretisiyle güçlünün haklı değil haklının güçlü olduğuna inandıkları ve böylelikle her türlü zarara uğratılsalar da hukukun üstünlüğünde ısrar ettikleri için,
- Algı operasyonlarının aksine şiddetin tam da karşısında oldukları için,
- Şu an hırsızlığı tüm dünyada tescillenmiş bir ekip tarafından her türlü beşeri zafiyetten arındırılıp billurlaştırıldıkları için ve de hakkın tarafında oldukları için
bir gün mutlaka kazanacaklardır. Geleceğin güçlü Türkiye’sinin ahlaklı ve adaletli yöneticileri şu anda hapishanelerde parti zulmü ile saflaştırılan elmas ruhlu insanlar olacaktır.
Bu insanların kuracağı medeniyet de, kendi insanlarının ve hatta tüm insanlığın, mevcut sıkıntılarına çözüm olabilecek “farklı ve kabul gören bir yol” sunacakları için yükselecek ve insanlık tarihinde hak ettiği yeri alacaktır.