YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Ahmet Davutoğlu deyince aklıma hep ‘Devlet için evlatlar bile feda edildi’ sözü gelir. “Bizim bir devlet geleneğimiz var, Osmanlı’da da bu böyleydi, Devlet için evlatlar bile feda edildi. Bugün de devlete zarar verecek bir yapıyı kabul etmemiz mümkün değil.” demişti.
Yüzyıllar sonra bu ilkel anlayışı getirip ülkenin önüne koymuş ve bu uygulamayı gerine gerine de savunmuştu.
Davutoğlu AKP Hükümetinin, cemaate savaş açmasının hemen sonrasında söylemişti bu sözleri ve daha sonraki soykırımın teorisyenliğini yapmıştı.
Bu cümle yol ayrımındaki bir ülkenin yöneldiği yeni yolu gösteren çok önemli bir işaretti. O söz, Türkiye’nin evrensel değerleri terk etme iradesinden başka bir şey değildi. O güne kadar iyi kötü gelişme göstermiş adalet, özgürlük, hakkaniyet gibi düşünceler yerini keyfi hukuka bırakmıştı. Evrensel değerler, hukuk devleti gibi normlar bir kenara bırakılmış, Moğol devlet geleneği, Cengiz töresi, Bizans anlayışı, siyaseti teslim almıştı. Hukuki metinlerin yerini töre hukuku almış ve bir anda ülke yüzlerce yıl geriye gitmişti.
Oysa çağdaş dünyada, tıpkı asr-ı saadette olduğu gibi devlet kimsenin babasının malı ve onu yönetenler toplumun sahibi değildir, sadece birer memurudurlar. Toplum, aralarından birisini seçmiştir ve o da yazılı hukuk metinlerine göre ülkeyi yönetir sonra çeker gider. Kendini hancı herkesi yolcu zanneden devletin sahibi pozlarına hiç girmez.
Ülkeyi bu yola belki Davutoğlu sokmadı ama o kardeş katlini olağanlaştırdı. Bunu yapmak yerine herkesi evrensel değerlere davet edebilir, yazılı metinlerin ne dediğine bakmayı önerebilirdi. Öyle yapmadı Erdoğan kardeş katlini pratiğe dökerken, Davutoğlu da teorisyenliğini yaptı.
Davutoğlu iktidarlarına rakip gördüğü herkesin kellesini alan geçmişin örfi hukukunu yeniden uygulamaya sokmuştu büyük bir özgüvenle. Ancak örfi hukuk onun da kapısını çalmakta gecikmedi.
Oysa dünya çok tecrübe yaşamış, insanlık büyük acılardan geçerek çok dersler çıkarmıştı. Bugüne kadar sanki hiçbir şey yaşanmamış, insanlık hiç ilerlememiş gibi bütün tecrübeleri sıfırlayan bu ilkel anlayışı getirip ülkenin önüne koymuştu.
Hatırlayacaksınız 28 Şubat’ın artçı depremlerinin yaşandığı bir dönemde Anasol-M hükümeti, devlet memurlarını sorgusuz sualsiz işten atma yetkisini veren kanun hazırlamış ama Ahmet Necdet Sezer bu yasayı veto etmişti. 28 Şubatçılar böyle bir uygulamayı Sezer’e bile yaptıramamıştı. Ama bunlar ‘devlet geleneğinde evlat de katledilir’ deyip yüz binlerce insana kıyım yaptılar.
Evrensel değerleri askıya alıp tasarruf etmeyi iki dudak arasına sokan bu ceberrut anlayış, ülkeye maalesef Davutoğlu’nun da kurmayları arasında olduğu bir parti tarafından getirildi. Bu durumu savunmak da Davutoğlu’na düştü.
O zaman da çok söylemiş ama hiç dinletememiştik. Önünü açtığınız bu yol, giyotinin altına o yolu açanların da kellesini sokar demiştik. Postacı bu defa Ahmet Davutoğlu’nun da kapısını çaldı.
Erdoğan, kendisine başbakanlığı altı tepside sunarken ‘kardeşim’ diye hitap etmişti. Şimdi tahtına tehdit olarak gördüğü kardeşinin katl fermanını okuyor. Daha önce keyfi hukuku meşrulaştıran Ahmet Hoca, zarar kendisine dokununca hukuk, ahlak ve etik kalesine sığınmaya çabalıyor. Sizce de biraz geç kalmadı mı?