BÜLENT KORUCU | YORUM
Mustafa Karaalioğlu ve İbrahim Kiras hiç inkar etmesin; Maydanoz Döner’le iltisaklarını ortaya dökeceğim. İkisi de artık ‘Beyaz İslamcı’, öyle zincir restoranlarda yemez. Ama evine parke döşettiği adam, olmadı en kötü ihtimalle oğlu kesinlikle yemiştir…
Abarttığımı sanıyorsanız, hafızanıza bir baktırın. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Alev Coşkun’u kayyım olarak atamadan önceki Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay tam da bu gerekçeyle tutuklandı, aylarca hapis yattı. İnanmıyorsanız Atalay’ın mahkemedeki savunmasına birlikte bakalım:
“28 Mart 2011’de EFT yoluyla 2.500.-TL gönderdiğim Hüseyin Aktaş bir parkeci. Oturduğum evin salonundaki parkeyi yenileme işinin karşılığı olarak kendisine yapılan bir ödeme söz konusu. İşte bundan yola çıkan savcı mealen ve mecazen diyor ki; “Ey Akın Atalay, bundan 6 buçuk yıl önce evindeki parke işlerini yaptırıp karşılığında 2.500.-TL ödediğin Hüseyin Aktaş’ın bir oğlu var. Oğlunun adı Atilla. İşte bu Atilla bir gün Bursa’daki bir restoranda yemek yiyor. Yemek yediği restoranı işleten Boğaziçi Tic. Ltd. Şirketi ile bu şirketin sahibi olan Şaban Aydın hakkında MASAK’ın raporu var. Ver bakalım hesabını!..”
Zehir hafiye MASAK’ı göreve çağırıyorum, Mustafa ve İbrahim’in hesaplarını karıştırın bakalım neler çıkacak!
Bu kebap-köfte işleri bütün darbecilerin zaafı. 28 Şubat’ta da başta İzmir’deki ‘Şiribom Köfte’ olmak üzere birçok lokanta ‘kırmızı listeye’ alınmıştı. Her şeyiyle onları modelleyen Erdoğan rejimi aşağı kalmıyor, hatta boynuz kulağı fazlasıyla geçti. ‘Etli pide imamı, baklava imamı’ gibi şaka zannedebileceğiniz başlıkları yandaş medyada defalarca gördük.
Cumhuriyet davasında yargılananlardan Güray Öz de Çankaya’da bir pideciye kredi kartıyla ödeme yaptığı için suçüstü yakalanmıştı.
Bazen şöyle kısır döngüler içinde kaybolduğunuz anlar oluyor. Başakşehir’de oturan bir yargıç, yakınlardaki pideciden etli ekmek sipariş ettiği için suçlandı. Yargıcın kredi kartı ekstresi her ikisi için delil kabul edildi. Yargıç, ‘paralel pidecide’ yediği için, pideci de ‘paralel yargıç’ oraya geldiği için… Döngü böyle uzayıp gidiyor.
Sözcü ile Karar’ın haberi neredeyse birebir aynı. Yahu insan işine azıcık özenir, eline tutuşturulan metnin kelimelerini değiştirir hiç olmazsa. Sözcü’nün zaten yatacak yeri yok! ‘FETÖ’cü’ patronlarından maaş aldıkları için hepsinin Silivri’yi boylaması lazım normalde.
‘197’si hakkında FETÖ’den işlem yapıldığı’ ibaresi bütün haberlerde var.
Ne demek işlem? Soruşturma, takipsizlik, beraat ya da ceza… Velev ki ceza olsun; katil bile olsanız, ticaret yapmanızı yasaklayan bir kanun yok. Tam tersine cezaevinden çıkanların hayata katılması dünyanın her yerinde teşvik edilir. Oysa bizde, “FETÖ soruşturması kapsamında ihraç edilen F-16 savaş uçağı eski pilotu üsteğmen L.Y., işlettiği kafede kumpir ve waffle sattığı ortaya çıktı. Şüpheli Yağız, çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklandı.” türü haberler görürüz.
Yahu adam çocukluğundan beri silahla haşir neşir, üst düzey askeri eğitimi var. Çete kursa başı ağrımaz hem de milyonlarla oynar. Fakat namusuyla kumpir satmasına tahammül edemiyorsunuz.
Siz manyak mısınız?
Ne yazık ki şöyle bir Türkiye gerçeği de var; KHK’lılar iş bulamadığı için Suriye ve Afganistan göçmenleriyle aynı statüde çalıştırılıyor. Normalde yanına yaklaşamayacağı eğitim ve kariyerdeki adamı boğaz tokluğuna ‘istihdam’ eden uyanıklar az değil. Şimdi onları da korku almışsa gariban KHK’lılar iyice çaresiz kalacak.
‘Kız Çocukları Davası’nı takip etmek için İstanbul’a gelen Amerikalı insan hakları aktivisti Andrea Barron’un sitemiz ve sosyal medya hesaplarımızda yayınlanan röportajını izlediniz mi? Hayretler içinde, “Bu nasıl terör yargılaması? Hiç kimse silah sormuyor, hırsızlık sormuyor… Sadece niye beraber ders çalıştınız, sinemaya gittiniz, Kur’an okudunuz diye soruluyor!” diyordu.
Karar Gazetesi, yazarı Elif Çakır’ı isim benzerliğinden karakola götürüp mağdur ettiklerinde günlerce manşet yapmışlardı. O, empati kurabilir, sabaha karşı terörle mücadele polislerince evi basılanların ne hissettiğini anlayabilir mi? “Bu kadar da olmaz!” der mi? Hiç sanmıyorum.
Barron’un soruları Karaalioğlu ve Kiras’ın aklına neden gelmiyor dersiniz? Akılları olmadığı için değil vicdanları olmadığı için…
Vicdanı ölmüş bir topulumun yerin üstünde kalmasına gerek var mı!?
Allah’ım içimizdeki beyinsizlerden ötürü bizi helak etme.