YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Recep T. Erdoğan’ın ‘Ben kazanamazsam kaosa razı olursunuz’ restini bütün ülke iyice hissetmeye başladı. Dün Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’nun miting yaptığı sırada meydana gelen olayların bilinçli ve talimatla yapılmış eylemler olduğunu emniyet güçlerinin yapanlara gösterdiği müsamahadan anlıyoruz. Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’nun taşlanması ve sonrasındaki olayları, eskilerin deyimiyle bir ‘düğmeye basma’ olayı olarak görmek mümkündür. Öyle sanıyorum ki AKP Genel Başkanı ve avanesi seçimlerin istediği gibi gitmediği iyice ortaya çıkınca 7 Haziran sonrasında yaptığı taktiğin aynısını devreye soktu.
Seçmeni kaos çıkarmakla tehdit ediyor. 7 Haziran seçimleri sonrasında test edip emin olduğu üzere, o da biliyor ki Türkiye toplumu kaos ortamından çok korkar. Kaotik bir ortamda yaşamaktansa, zalime teslim olmayı tercih eder.
Hatırlayacaksınız, 7 Haziran seçimlerinden sonra terör öyle bir zıvanadan çıktı ki “400’ü verin bu iş huzur içinde çözülsün” sözünü dinlemediğine çok pişman oldu. Pişman olduğunu da 1 Kasım seçimlerinde gösterdi. Çocuklarının canıyla tehdit edilince, daha çok can kaybı olmasın diye 400’ü vermeye razı oldu. (Hiçbir somut delilim olmamasına rağmen ben 1 Kasım seçim sonuçlarının manipüle edildiğine inanıyorum, bunu daha önce de birçok kere yazmıştım. O konuyu bir tarafa bırakırsak,) bizzat yaşadığım bir örneği anlatmak istiyorum. Yıllarca devlette memurluk yapmış, aynı zamanda Recep T. Erdoğan’dan da nefret eden bir yakınım, terörün gemi azıya almasından sonra 1 Kasım 2015 seçimlerinde oyunu istemese de AKP’ye vermişti. Ben buna çok tepki gösterince, “devletin ortadan kalkması çok daha tehlikeli bir durum” diye açıklama getirmişti.
Kaos ortamı, her toplum için korkulan bir şeydir ama asırlar boyu nice cihangirlerin istilasına ve saldırısına maruz kalmış Anadolu toplumu için tam bir panik sebebidir. Bu nedenle, şerrinden emin olabilmek için zalim de olsa güçlünün yanında saf tutar.
7 Haziran seçimlerinde istediği başarıyı elde edemeyen “AKP ve kan kardeşleri”, ortalığı ateşe verdi. Bu süreçte binlerce evladını teröre kurban etmiş olmasına rağmen halk, daha büyük zarardan korunabilmek için Recebin arkasında saf tutmak zorunda kaldılar.
Bazı iktidar mensuplarının 14 Mayıs’da eğer seçim kaybedilirse ülkenin teslim edilmeyeceği yönündeki mesajları bile toplumu hizaya getirmeye yetebilir. Türkiye toplumunun, yüksek perdeden bu tür sözlere “aman bunların gözü dönmüş, daha büyük sıkıntı çıkacağına bunlarla idare edelim şeklinde” tepki vermesi çok yüksek ihtimaldir.
Ortalama vatandaştan gözü dönmüş iktidar sahiplerine direnmesini beklemek saflık derecesinde bir iyimserlikten başka bir şey değildir. Anadolu’da yaşayanlar, tarih boyunca fazlasıyla hizaya getirilmiş, bu tür eylemler hiç gözünün yaşına bakmadan katliamlarla cezalandırılmıştır. Bugün de direniş gösterse, mevcut iktidar sahipleri tarafından aynı akıbete maruz bırakılmayacağını kimse garanti edemez. Recep Erdoğan’ın Gezi olaylarında çok kan dökmesini dönemin güvenlik bürokrasinin her şeyi göze alarak direnmesi önlemiştir.
O kadroların hepsinin devletten tasfiye edildiğini, her kritik makamın 15 Temmuz rejiminin görevlendirdikleriyle doldurulduğunu da hatırlatmak isterim.
Hasılı Recep T. Erdoğan ve avanesinin kaos planının halk direnişiyle önlenmesi, halkın ne olursa olsun ilkelere göre davranmasını beklemek fazlasıyla iyimserlik olur.
Umarım havas, toplumun kaos planıyla hizaya getirilmesini oturup izlemiyordur.