Kanal İstanbul Erdoğan’ın değil ABD’nin projesi

M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME

Tayyip Erdoğan, Kanal İstanbul’u 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde kamuoyuna “Çılgın Proje” diye açıklamıştı. Ciddi bir ön çalışmanın yapılmadığı projenin detaylarıysa zaman içinde belli olmaya başladı.

Kanal İstanbul projesinin açıklanmasının üzerinden 13 yıla yakın zaman geçti. AK Parti’nin İstanbul adayı Murat Kurum’un bile sahip çıkmaktan çekindiği proje, İsveç’in NATO üyeliğinin Türkiye tarafından onaylanmasıyla bu kez bambaşka bir merkezden gündeme getirildi.

Dünyada savaş hazırlıklarının dolu dizgin gittiği bir dönemde ABD Savunma Bakan Yardımcısı Celeste Wallander, Montrö’nün gevşetilmesini istedi. Wallander Türk Boğazları Sözleşmesi’nin 19. maddesi’nin uygulamasının değiştirmesini talep ederek, “Montrö Sözleşmesi’nin aşamalı olarak yürürlükten kaldırılması ve boğazların yeniden açılması konusunda Türkiye ile birlikte çalışmaya istekliyiz.” dedi.

Wallander’in asıl söylemek istediği, “Boğazları savaş gemilerine açılacak şekilde yorumlayın.” demekti. Wallander, bu sözleri Kiev’e askeri yardımı koordine etmek üzere kurulan temas grubunun olağan toplantısının ardından sarf etmişti.

Geçtiğimiz aylarda İngiltere, Ukrayna’ya mayın tarama gemisi devretmiş, Türkiye geminin boğazlardan geçmesine Montrö Boğazlar Sözleşmesine dayanarak izin vermemişti. Bilindiği gibi Montrö’nün 19’uncu maddesi, bölgede savaş halinde bulunan herhangi bir devletin savaş gemilerinin boğazları kullanmasını yasaklıyor.

Türk kamuoyu, Wallander’i bugüne kadar F-16’lar konusunda Türkiye’ye verdiği desteklerle tanımıştı. Aynı Wallender’ı bu kez, “Montrö’yü esnetelim, savaş gemilerimiz Karadeniz’e girip çıksın!” demesiyle yeniden hatırlamış olduk.

İSVEÇ’İN NATO ÜYELİĞİNE ONAY VERMEMİZ BATI’YI HAREKETE GEÇİRDİ

Nisan 2021’de Montrö’nün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzası ile feshedilebileceği tartışmaları yaşanmış, bunun üzerine 104 emekli amiral ortak bir bildiri yayınlayarak, Montrö Sözleşmesi’ne dokunulmamasını istemişlerdi. Emekli amiraller bildirisinde, “Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir.” denilmişti.

Bilindiği gibi emekli amiraller, “Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz.” dedikleri için haklarında takibat yapıldı. Türkiye askeri darbe süreçlerinden çok çekmiş bir geçmişe sahip olmasaydı, emekli amirallerin dile getirdiği hususları sırf “bir meslek grubunun dikkat çektiği hususlar” diye bakabilseydi, hayli önemli konular olduğu görülecekti. “Montrö, Türkiye’nin bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir.” ifadesi, önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmelerin alarm zili niteliğindeydi.

Pandora’nın kutusu, Türkiye’nin İsveç’in NATO’ya üyeliğine onay vermesiyle açılmışa benziyor. Aslında Meclis’teki bu oylama, Türkiye’deki müesses nizamın Batı saflarında yer tuttuğunu göstermesi bakımından dikkate değer. İsveç’in üyeliği, oylamaya katılan AK Parti, MHP, CHP ve DEVA partili 287 milletvekilinin “Evet” demesiyle kabul edildi.

ABD, başta komşumuz Yunanistan olmak üzere isteyen bütün müttefiklere yeni nesil F-35 savaş uçaklarından sattı. Türkiye’nin siparişini ise projenin ortağı olmasına ve 1,2 milyar dolar ödemesine rağmen Rusya’dan S-400 füzelerini aldığı gerekçesiyle iptal etti. Üstelik parasını da vermeyeceğini açıkladı.

Türkiye o tarihten bu yana hiç değilse elindeki 70 dolayındaki F-16’ların bakım onarımı için gerekli parçaları ve 40 adet de F-16 alma gayretinde. Uçakların demode olduğunu bilmesine rağmen…

Türkiye’de İsveç’in NATO üyelik sürecinin aşamaları tamamlandıktan sonra ABD Başkanı Biden, resmi satış mektubunu Kongre’ye gönderecek. Eğer 15 gün içinde Kongre’den itiraz gelmezse satışın önü açılmış olacak.

İNGİLTERE GENELKURMAY BAŞKANI’NIN SAVAŞ DUYURUSU

Bu gelişmeler yaşanırken, İngiltere Genelkurmay Başkanı General Patrick Sanders, önümüzdeki yıllarda Britanyalıların Rusya ile savaşmaya hazır olmaları gerektiğini söyledi. Sanders, hazır olunması gereken savaşın 20. yüzyılın büyük savaşları ölçeğinde olacağı vurgusunu da yaptı.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin gelecekte yaşanacakların bir işareti gibi görülmesi gerektiği görüşünü dile getiren General Sanders, önceki savaşlardan alınan derslerin çok geç olmadan hatırlanması gerektiğini söyledi.

İngiltere hazırlığın adını koydu. Savunmaya az para harcamasıyla bilinen Almanya, silaha acil bir şekilde 100 milyar Avro para harcayacağını açıklamış bulunuyor. Almanya kaldırdığı zorunlu askerliği yeniden getirmenin hazırlığında, İsveç çoktan getirmiş durumda.

Batılı ülkeler, savaşa kaynak bulurlar. Bunda sorunları yok. Sorun savaşacak insan kaynağı oluşturmakta. Almanya bunun için orduya Alman vatandaşı olmayanların da alınacağını açıklamış durumda. İnsan kaynağını dışarıdan temin etmeye çalışan Batılı ülkeler, savaşın kendi topraklarında da yaşanmasını istemezler. Bundan dolayı savaşın bir gerekçeyle başka ülke topraklarında cereyan etmesini sağlarlar.

Öyle anlaşılıyor ki Türkiye, önümüzdeki dönemde boğazlardan yabancı savaş gemilerinin geçişiyle ilgili birtakım dayatmalarla karşı karşıya kalacak. Biden’ın Türkiye’ye F-16 verilmesi yolunda yazacağı mektuba Kongre’nin, “NATO ülkelerine ait savaş gemilerinin geçişine kolaylık sağlama.” gibi bir madde eklenmesini isteyebilir.

Ya da Türkiye’nin Montrö dışında bir geçiş yolu oluşturması öngörülen Kanal İstanbul’un bir an önce hayata geçirilmesi için harekete geçebilir. “Boğazlar sadece İstanbul Boğazı’ndan ibaret değil, bir de Çanakkale Boğazı var.” diyenlere küçük bir not. Kanal İstanbul’un planlanan uzunluğu 45 kilometre. Çanakkale Boğazı’nı bypass yapacak olan Saros Körfezi’nden Marmara Denizi’ne geçiş oluşturmak çok daha kolay. Burada gereken kanal uzunluğu 6-7 kilometreden ibaret.

Sürecin nasıl gelişeceğini kestirmek kolay değil. Şurası bir gerçek ki, Batı bloğu Rusya ile doğrudan bir savaşa doğru dolu dizgin gidiyor. Türkiye’nin çıkması muhtemel Doğu-Batı kapışmasında bir tarafta yer alması gerekmiyor.

İngiliz Genelkurmay Başkanı General Sanders’in sözünü ettiği savaş şüphesiz Üçüncü Dünya Savaşı olacak. 1945’ten bu yana nükleer silah kullanılmadı. Envanterindeki silahları sahaya sürecek olanlar, nükleer silahları kendi ülkelerinde kullanmak istemeyecekler. Bu durumda Türkiye topraklarının, savaşın cereyan ettiği ve nükleer silahların üzerinde patlatıldığı bir ülke olma durumu çok da uzak ihtimal görünmüyor.

Böyle bir savaşın kazananı kim olur bilmiyorum. Ama kaybeden ülkenin Türkiye olacağına şüphe yok.

Bu haftaya kadar Kanal İstanbul’un rant projesi olduğuna inanıyordum. Şimdi ise bu projenin NATO ve ABD tarafından hazırlanıp emlak rantının Tayyip Erdoğan’a rüşvet olarak sunulduğuna inanmaya başladım.

ABD ve İngiltere’nin çıkarlarını gözetme konusunda rüştünü defalarca ispat etmiş olan Erdoğan’a bunun nasıl olacağı konusunda da eline bir başvuru rehberi mutlaka tutuşturulmuştur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Başlıkta kesin ifade var, yazının sonunda bu hafta böyle olduğuna inanmaya başladım yazıyor. Türkiye bile isteye Araplastırılıyor yazısından sonra, yazara zaten güvenim kalmamıştı. Film senaryosu yazsanız daha iyi olacak, hayalinizde kurguladığınız şeyleri gerçekmiş gibi yazmak uygun değil.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin