Kalplerini geride bırakanlar

YORUM | FATMA BETÜL MERİÇ

        “Bin defa mazlum olsan da, bir defa zalim olma!”

                                                 Hz. Ali

Siz, evvel gidenler.

Geride bırakan, bırakmak zorunda kalan sevdiklerini.

Bin defa mazlum olmayı, bir defalık zalim olmaya tercih edenler…

Korku imparatorluğuna en içten tebessümleri; kanunsuz kararlara letafetli sözleri ile direnenler..

Bu devrin mazlumları, yarının kahramanları yani ki..

Kalabalık ve sıcak hapishane köşelerinde geçirdiniz bir bayramı daha. Günler önce kantinden sipariş edilen dondurulmuş hazır kavurmalarla oturdunuz bayram kahvaltısına.

Her lokma boğazınızda düğüm, hasret yüreklerinizde kördüğüm. Gözyaşları gizli gizli akıverdi sofranın ortasına..

Hüzün ve gözyaşının bir bilgeliği vardı. Yürekleri yerine taş taşıyanların aksine; ‘bir kalbi olduğunu hatırlayanların’ çileyse çektikleri, o bile kutsaldı.

Sofrada sevdiklerinin tabakları hep eksik olanlar, bir bayramı daha açık görüş yollarında, otuz dakikalık bayramlaşmalarla bitirdiler.

Gardiyanların, “Süre doldu!” sesi ile, tekrar ve tekrar sarıldılar içerde bıraktıkları eşlerine, evlatlarına, anne babalarına..

Birileri vardı ki; onlar için bayram iki kat hüzünle, iki yoklukla geçti.

Annesi babası yanında olmayan çocuklar..

Görüşlerde annesinin kucağına gitmekten imtina ettiler bazen.

Minik Meryem gibi..

Annesi Elif Hanım, sesleniyor mektubunda:

“Meryem yavaş yavaş benden uzaklaşıyor. Bu nasıl bir duygu anlayamazsınız. Bu görüşte kayınvalidem soruyor: “Kızım gitmek istiyor musun? Burada kalmak istiyor musun?” Sandalyeye pıstı. İstemiyorum, dedi ya.. İstemiyorum, dedi. Beni anlayabiliyor musunuz? Beni, annesini istemedi. “Niye ?” diyorum.  Beni polisler götürecekmiş, dedi. Şok oldum tabi. Bunları sana kim söylüyor, dedim. Bir şey demedi. Neyse, devamını anlatmayacağım ama duygularım dünden beri tarifsiz. Sonra anlattım ikna oldu, ama ben dağıldım…”

Kaç annenin yüreği, zindan karanlığında, loş koğuş ışıklarında aynı duygularla yandı. Yanmaya da devam ediyor, zulüm devam ettiği sürece.

Minicik yavrular; en temel insani hakları olan özgürlükleri ile biricik anneleri arasında bir seçim yapmak zorunda bırakılıyor.

İçeriyi seçerlerse, esir hayatı yaşıyor; dışarıyı tercih ederlerse annesiz günler geceler geçiriyor. Annesiz büyüyorlar.

Anneciğinin havalara uçurduğu fotoğrafındaki Seniha ile aynı kaderi paylaşan çocuklar; koğuşun demir kapısının her açılış sesinde, dışarı çıkmak için koşturuyorlar.

Kapanan her kapının ardından, ağlıyorlar uzunca bir süre.

cezaevi mektup bebek-tr724

Eşi 3 yıldır tutuklu, kendisi de 4 ay evvel evlatlarından koparılan bir anne, hislerini anlatıyor yakın bir dostuna yazdığı mektubunda.

“Çocuklar, canlarım, içimde bir kor gibiler. Yaren’im yükü yüklenmiş yavrum. Kardeşlerim, diyor başka bir şey demiyor. Yüreğim parçalanıyor. Onları çok özlüyorum. Kokuları, hayalleri beni benden alıyor. Nazlı’m. Boyu uzamış, dillenmiş. Boğazım düğüm düğüm dostum. Özlemek ama gidememek. Yavrularımın hasreti içimi parçalıyor. Nazlı son görüşte kucağıma bile gelmek istemedi. Uzaktan konuştum, öptüm. Hiç konuşmadı. “Anne ve baba öldü” diyormuş. Duyunca kendimden geçtim. Beynimin içinde çınlıyor bu cümle. Gözlerim doluyor, nefes alamıyorum. Yavrum, o küçücük dünyasında neler yaşıyor. Çok zor be dostum. Onlarsız yatmak,  kalkmak, gün geçirmek çok zor. Ama iki yıldır, üç yıldır yatan arkadaşların yanında inan bunu demeye bile utanıyorum. Rabbim, artık bitsin; ve bizleri yavrularımıza sevdiklerimize kavuştursun..”

Söyleyecek sözümüz, anlatacak hikayelerimiz, yazacak mektuplarımız, şiirlerimiz var bizim.

En çok da cezaevlerinde anneleri ile özgürlüklerinden mahrum; dışarda özgür belki ama annelerinden yoksun yavrularımız var.

Sadece güzellikler mi resmedilmelidir?

Mutluluk kadar tutsaklık da resmedilmeyi hak etmez mi?

Bir karikatür var önümde.

Haksızlıklara karşı duran nadir gazetelerden birinden, İbrahim Özdabak imzalı.

bebek cezaevi özdabak karikatür-tr724

Tek bir çizim, özetlemiş her şeyi.

Cezaevi duvarının önünde bir güzel çocuk.

Sırtını duvara yaslayıp oturmuş.

Ama bakışları yerde.

Ama mahzun.

Kahverengi saçları, çıplak ayakları, pantolonu, boynundaki önlüğü ile tam bir çocuk işte.

Bir annenin kuzusu. Annesi ile günleri sayan bir yavru kuzu.

Yeri rahat beşikler olmalıyken, annesi ile paylaşıyor tek kişilik bir yatağı bu yavru.

Yiyeceği, ev yoğurdu, buharda pişmiş sebze püresi, organik yumurta olacakken; cezaevi usulü bin bir emekle hazırlanan tarhana olmuş tek yemeği.

Giyeceği, en güzel pamuklu pijamalar, renk renk kazaklar olacakken; beton zeminde emeklemekten, düşüp kalkmaktan eprimiş pantolonu, gömleği..

Herkesler bayramı, lunaparklarda, şen sokak oyunlarında, bir köy bahçesinde ya da bir deniz kıyısında kutlarken; görüp görebildiği tek bayram, koğuşun içinde birlikte yapılan kahvaltı sofrası ile, bayramlaşma sırası olmuş bu yavrunun.

Bir de görüş günleri. Bir de, avluda oyun oynamalar.

***

Bu bayram ve bir bayram daha, kalbimize dokundu.

Kanattı yaraları/yaralarımızı..

Uzak ülkelerde, internet üzerinden bayramlaşmalarla, hasret yolları kısaltıldı.

Bayram tebrikleri, gözlerden akan yaşlara karıştı.

Yalnızlıklar çoğaldı, anılar gelip kendini bir kez daha hatırlattı.

Hey gidi günler, dedirtti.

Boğazımızda bir yumru, yutkunsak da geçmeyen acılar birikti. Bir yanlarımız hep eksikti.

İnsanlara ve insanlığa hizmet etmeyi gaye edinenler; gurbette bir kamp köşesinde, yalnız kaldıkları bir pansiyonda, kendi vatanlarında bir kez olsun çalmayan kapıların ardında, dipsiz bir kuyuya düşer gibi herhangi bir hapishanenin rutubetli koğuşunda geçirdiler bayram günlerini..

Özlemle, burunları sızlayarak..

Hasretlerle, dua dua yakararak..

Gariptiler, buydu tek varlıkları.

Bir kez kötülüğe kötülükle mukabele etmediler.

Nereye giderlerse gitsinler, bir üns, evvel bir tanışıklık hatırasını da beraberlerinde götürdüler.

Bu asrın çile çeken masumları; anneydiler, eştiler, kardeştiler..

Sazlıktan koparılan neyin feryadı gibi, hasretlerini kağıt kağıt mektuplara yazdılar.

Gönül makamımıza ulaştırdılar.

Kaplerini geride bıraktılar belki ama umulur ki, tüm kalplerin sahibinin rızasına ulaştılar..

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Bende kendimi yokladım, kalbime baktım. Sevdiklerim tarafından delik deşik edilmiş zavallı yanlız kimsesiz bırakılmış bir kalp buldum. Onların ne varlığı ne yokluğu bir anlam ifade etmiyor. O yüzden geride bırakabileceğim bir kalbim yok.
    Alıpta götüreceğim bir kalpte kalmadı. Nereye götüreyim. Anlamı olan herşey anlamsız herşey o anda anlamlıydı.
    Hergün Rabbim aklıma mukayyet ol, beni çaresiz biçare bırakma yolumu yolundan ayırma diye dua ediyorum. Yazılarınız uzakta olsanız tanımasamda kardeşimden bizzat bana yazılmış değerli mektuplar gibi geliyor. Allah razı olsun. Bize yazmaya devam edin.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin