Zaman içinde köhne, atıl vaziyete mahkûm edilmiş yapılar vaktiyle yok olup giderken, İstanbul’daki yapılardan bazıları hâlâ ilk günkü kadar diri ve kaim. Ehemmiyetine göre işaret edilebileceklerin başında belki de İstanbul’un kale ve hisarları geliyor. Tarihî; surları istisna tutarsak şehrin Boğaz’dan ve karadan çıkışları sayılacak mevkilerine inşa edilmiş heybetli kale ve hisarlardan çoğu insan habersiz.
İstanbul’un doğu burcu Eskihisar Kalesi
İstanbul’un şark sınırında, Gebze sınırları içinde bulunan Eskihisar’ın tarihi Bizans dönemine kadar uzanıyor. Orhan Bey dönemindeki Maltepe (Pelekanon) savaşıyla tarih kayıtlarında yer edinmiş, uzun süreler de Osmanlılar tarafından yenilenerek hizmete devam etmiş. Yapının konumu, Marmara Denizi’ne hâkim. Yakın dönemde burada yapılan kazılarda önemli miktarda Bizans eserine ulaşılmış.
Rumeli Feneri Topçu kalesi
Avrupa kıyısının en uç kuzey noktasında bulunan Topçu Kalesi, devlet envanterine göre 17. asırda IV. Murat devrinde tuğla ve taş malzemeyle bina edilmiş iki büyük kulenin hükmettiği denize doğru seyrilen kemerli mazgallardan oluşuyor. IV. Murad devrinde tecdit edilen tahkimatta bir zamanlar 300 asker, 60 hane, cephanelik, 100 top ve sultan adına yapılan bir cami bulunuyordu. Kale, Cumhuriyet devrinde de karakol olarak istihdam edilmiş.
Aydos Kalesi’ni Tekfurun kızı açtı
Bugün Sancaktepe sınırları içinde yer alan Aydos Kalesi isminden de anlaşılacağı üzere bir Bizans yapısı. Aydos, Grekçe’de kartal anlamına geliyor. Bilhassa Osmanlı’nın doğudan teşebbüs ettiği hücumlara karşı önemli bir savunma hattı üzerinde bulunan kale, Orhan Gazi devrinde fethedilmiş. Burada kalan tekfurun kızının hikâyesi yüzyıllar boyunca anlatıla anlatıla günümüze kadar ulaşmış.
Zindanıyla meşhur Yedikule Hisarı
İstanbul surlarının güneybatı ucunda, şehir duvarlarına bitişik halde yer alır. Herbirinin ayrı isme sahip yedi kulenin birleşmesiyle vücut bulan kadim yapıyı, Bizanslı hükümdar II. Teodosius yaptırdı. Binanın inşa tarihi 413-439 yıllarına tekabül ediyor. Roma imparatorlarının kullandığı abidevi altın kapı hisar içindeki kapılardan. Sultan Fatih şehrin alınışından sonra bu kapıyı kapattırarak şehrin giriş çıkışlarını Edirnekapı’ya tevcih etmiş, mevcut hisar uzun bir müddet devletin hazini muhafaza etmiştir. Ardından, hisarın bahtı zindana çevrilmesiyle değişir. Burası artık yabancı elçilerin, yabancı han ailesinin, hatta ve hatta sultanın hapsedildiği yer olacaktır. II. Osman burada yeniçeriler tarafından katledilmişti. Eskiden içinde bir mahallenin de bulunduğu hisar, 70’li yıllarda ihya edildi. Şimdiyse dizi setlerinin değişmez adreslerinden.
Rumeli Hisarı: Ruhumu Eritip de kalıpta dondurmuşlar…
Boğaz deryasının nişanesi Rumelihisarı, İstanbul’un fethine mukaddem bir safhada (1451-1452) Sultan Fatih tarafından bina edilmişti. Tarihî; kayıtlarda Yenice veya Boğazkesen namıyla bilinen sahil kalesi, bizzat Sultan’ın da nezaret ettiği hatta Saruca Paşa, Zağanos Paşa gibi kudretli devletlûların da harç kardığı bin kadar usta ve ameleyle bina edildi. Bu muavenet ve canhıraş gayretin neticesinde dört aylık mühletin ardından tahkimat tamamlandı. Fetih nihayete erdikten ve hisar vazifesini gördükten sonra bittabi selefinin akıbetine maruz kaldı ve muhafaza vazifesi sona erdi. Burası da tıpkı Güzelcehisar gibi asi yeniçerilere ve yabancı elçilerin atıldığı zindan halini aldı. İstanbul’da infaz edilecek olan mahkumlar deniz yoluyla buraya getirilir ve infazın bitimi akabinde top atışı yapılarak ölenlerin ismi halka ilan olunurdu. Kale dizdarı ve muhafızların ikâmet ettiği evler, asırlar içinde küçük bir mahalleye dönüşür. 1953 senesindeki Menderes istimlâkı esnasında restorasyonu yapılır ancak icraat içerideki mahalle ve cami toptan kaldırılarak, yapının tarihî; dokusuna muhalif düşen bir tiyatro sahnesiyle neticelenir. Yakın zamanda Hisar içinde yeniden ihya edilen mescit ise sığ bir popülarizm ve siyasi çekişmenin arasında kaldı. Zira ücretli bir müze durumundaki kale camiinin müdavim bir cemaati yok.
Anadolu Hisarı: Osmanlı’dan Boğaz’a bir hediye
Diğer adıyla Güzelcehisar, Türklerin Boğaz kıyılarında inşa ettikleri ilk askeri tahkimat yapısı. Sultan I. Bayezid tarafından Göksu (Aretas) deresinin Boğaz sularına kavuştuğu yerde bir konuma sahip olup şehrin iki yakasının birbirine en yaklaştığı yerde inşa olunmuş. (1395) Boğaz’dan geçen düşman unsurlarına göz açtırmamak üzere tasarlanmış, Sultan Fatih’in şehri fethetmesi esnasında dış sur ve yeni hisarpeçeler eklenerek son haline bürünmüş. Batılı seyyahların anlattığına göre, Ortaçağ’ın Avrupa şatoları gibi etrafı su üzerine eğilen iner-kalkar bir kapıya sahipmiş. Hisar tüm ihtişamıyla İstanbul’un bir tezyinatıyken Boğaz sahiline yapılan istihkâmlar neticesinde savunma mahalli vasfını kaybetmiş ve bu sahil kalesi hapishaneye çevrilmiş. Konuya vâkıf tarihçiler, buraya mücrim yeniçerilerin kapatıldığını rivayet ediyor. Ancak zamanla bu meşum kale, hemen dibindeki dere yatağına yapılan konak ve yalılarla İstanbul’un şirin bir mamuresi haline gelmiş. Cumhuriyet devrinde inşa edilen asfalt sahil yolu ne talihsizliktir ki tam da hisarın ortasından geçirilmiş. Bugün kısmen ziyarete kapalı olan burçların dibinden tarihî; hadiseleri soluklamak pek tabii mümkün.
Ceneviz yadigârı Yoros Kalesi
Anadolu yakasının kuzey yamaçlarına kurulmuş, Boğaz’ın Karadeniz girişini kollayan görkemli kale, eski ihtişamıyla duruyor. Anadolu Kavağı sırtlarına yaslanan kaleyi Semavi Eyice’nin iddiasına göre Bizanslılar, diğer bir iddiaya göre ise Cenevizliler bina etti. Güneyden gelen ticaret güzergâhını korumak ve civarı kollamak üzere yapılan kalenin tüm duvarları ve girişindeki iki geniş burcu sağlam bir halde. Duvarlara dikkat edildiğinde kale kapısının üzerinde Yunanca kitabeleri görebilmek mümkün. Buraya gelenler Boğaz’ın hiç bilinmeyen, el değmemiş bir İstanbul manzarasıyla karşılaşacak. Sahilde Anadolukavağı’na inerek ormanla birlikte deniz havası almak mümkün.
Şile’nin Ocaklı Ada kalesi
Mübadeleye kadar Rumların yaşadığı bir köy olan Şile sınırları içisinde dört ayrı kale bulunuyor. Fakat bugüne çıkabilmiş ve ilçenin sembollerinden biri Ocaklı Ada kalesi olmuş. Sahilde tabii kayalıklarla çevrili limanda ve etrafa hâkim taşlığın üzerinde bulunuyor. Şile’ye gelen herkesin dikkatini çekecek bu gözetleme kulesi 12 metre yüksekliğinde ve birçok tahkimat unsuru gibi Cenevizlilerin imzasını taşıyor. Kaleyi bundan sonra sırasıyla Bizanslılar ve Osmanlılar kullanmış. Cumhuriyet devrinde hazine avcılarının istilasına uğramış, başlatılan restorasyon çalışması hâlâ devam ediyor.
Riva Kalesi: Tüccarların Barınağı
İstanbul’un sevimli nahiyesi Riva’da Karadeniz denizyolunu tutan bir tahkimat yapısı Riva Kalesi. Cenevizlilerin ticaret yolunun emniyetini temin etmek ve balıkçılara barınak olmak üzere buraya inşa edilmiş. Mezkur kale ve hisarlar gibi burası da bir menfa yani sürgün yeri ve hapishane vazifesi görmüş. İç içe iki surla tahkim edilmiş olup, birinden içine geçerken iner kalkar bir kapının bulunduğunu devlet envanterleri naklediyor. Osmanlı devrinde müteaddit defa tamir görse de bugün Riva’nın bir köşesinde hakkıyla turizme kazandırılmayı bekliyor.
Kilyos Kalesi: Bir tatlı huzur
İstanbul’un Karadeniz sahillerinde bir başka bucak da sahiliyle meşhur Kilyos. İsminden de anlaşılacağı üzere burası Bizans devrinden bu yana yaşamını devam ettiriyor. Lakin mevzubahis olan kaleyi o devirde ticareti elinde tutan Cenevizliler yaptırmış. Osmanlılardan II. Mahmud döneminde, H. 1197-1241 seneleri arası bir tamirat geçirdiği, kale bedenindeki kitabeden anlaşılıyor. Kagir duvarlı ve tonoz örtülü bu eski devrin mirası, bugüne kadar ağır bir tahrifat geçirmemiş, özgün yapısını muhafaza etmiş.