Esrarlı bir teras: Yuşa Tepesi (9)
YORUM | M. NEDİM HAZAR
Nedir zaman, nedir?
Bir su mu, bir kuş mu?
Nedir zaman, nedir?
İniş mi, yokuş mu?
NFK
Hızıriyet Makamı’nı inceleyeceğimizi söylemiştik. Bu makamı incelemeden önce, en genel hatlarıyla Hz. Hızır’ı bir tanıyalım bence. Bunun için en pratik yöntem elbette bir İslam Ansiklopedisine bakmak olacaktır. Yeri gelmişken yazalım, özellikle temel kavramlar üzerine ansiklopedik kitaplar açısından oldukça çorak bir kültürün insanlarıyız. Hele hele ülkemiz için. Pek çok ülke şarkiyatçıları İslam kavramları üzerine binlerce ciltlik kitaplar yazdıktan çok sonra, örneğin 1983’e kadar bu konuda tafsilatlı, kaynak eser yazamamışız.
Sürekli okurlarımız Diyanet’in İslam Ansiklopedisi’nden sıklıkla istifade ettiğimizi bilirler. Hızır meselesinde de elbette ilk oraya baktık. Ancak gördüğümüz manzara maalesef hayal kırıklığı oldu.
Bir kere hacim anlamında oldukça sınırlı bir yer ayrılmıştı maddeye. Birini çok iyi tanıdığım üç müellifi vardı Hızır maddesinin ama özellikle ilahiyat profesörü olun dini bağlamda maddeyi ele alan müellifin hoyratlığı ve meseleyi çalakalem ele alışı beni hayretlere düşürdü.
Kur’an-ı Kerim’de en ince ayrıntısına kadar anlatılan 3 önemli kıssanın ve bir “majör” karakterin bu kadar -çok afedersiniz- yalapşap oldu bittiye getirilmesi beni ziyadesiyle üzdü. Kaldı ki, maddeyi hazırlayan uzmanlar bu alanda en sağlam, mantıklı, rasyonel ve yeni yorumu, Hazreti Bediüzzaman’ın yorumunu görmezden gelmişti!
Bakınız, görselini gördüğünüz şahıs Arent Jan Wensinck… (1882-1939)
Hollandalı reformcu bir papazın oğlu olan Wensinck, onun izinden gitmeyi düşünüyordu. Ancak Sami dillerini öğrenince kendine uzmanlık olarak tarihi seçti. Dile inanılmaz bir yeteneği vardı.
Henüz lise çağında İbranice, Süryanice ve Arapça öğrenmişti. Bunun yanında Kıptice ve Habeşçe’yi de biliyordu.
1927 senesinde İslam ülkeleri kendi içlerinde kaynarken kendisi, Leiden Üniversitesi Arapça bölüm başkanı oldu.
Halefi Snouck-Hurgronje emekli olmuştu ama, Wensinck her anlamda onun temsilcisiydi.
Brill Academic Publishers ya da EJ Brill 1683’te kurulmuş bir akademik yayıncı.
340 yıl önce kurulan bu yayınevi her yıl 275 dergi ve 1200 yeni kitap basıyor hala. Yayınevinin kurucularının dedesi Samuel Van Musschenbroek dindar bir Hristiyanmış ve ticarete kafası basan çocuklarına bilime yönelmelerini isteyince, çözüm olarak bilimsel yayıncılığı keşfetmişler.
İşte bu BRILL yayınevi 1910 yılında bir İslam Ansiklopedisi çalışmasına başlıyor. İşin tepesinde Vensinck’in hocası Snouck-Hurgronje var fakat, en ciddi maddeleri Hollandalı dil ustası Vensinck’in kaleminden yazılmış.
15 ciltlik bu hala en ciddi İslam kaynaklarından biri olarak gösterilen ansiklopedi ne yazık ki bazı maddeleriyle adeta hakikat cinayeti işlemiş. Vaktiyle bir sahaftan bulup kütüphaneme koyduğum bu kaynak ülkemizde de Milli Eğitim bakanlığı tarafından 1978 yılında yayınlanmıştı.
Olumlu ve olumsuz pek çok yönüyle epey tartışmalara sebep olan Encyclopaedia of Islam, 1913’te piyasaya çıktıktan sonra 1938 yılına kadar muntazaman güncellenmiş. Savaştan sonra (1954) tekrar yayınlanmaya başlayan edisyonları uzun süre sessizliğe gömülmüştü ve güncel olmadığı için ciddi eleştiriler alıyordu ki, 2007 yılında tekrar güncellemeye başladılar.
İşte bizim Arent Jan Wensinck, bu ansiklopedinin en ciddi ve ağır maddelerini yazmış. Mesih, mehdiyet, İbrahim gibi maddelerin yanı sıra Hızır maddesini de kaleme alan Wensinck.
Mısır kralı Fuad, 1932 yılında Mecmau’l-Lugati’l Arabiye için bir ilim komisyonu kurduruyor. Piyasada ne kadar şarkiyatçı varsa topluyor; H. A. Roskeen Gibb, Louis Massignon, August Fischer, Carlo A. Nallino… Wensinck kendisine de davet gelmesini bekliyor ama tam tersi bir tepki yükseliyor Mısır’dan. Özellikle İbrahim maddesi tam bir fecaat çünkü. Mısır bu maddeyi doğrudan İslam düşmanlığı olarak değerlendirince Wensinck el altından “o maddeyi ben değil hocam yazdı, aslında ben Müslüman oldum” filan dese de muradına eremiyor. Mısır Milli eğitim bakanı Hilmi Paşa, onun yerine Alman şarkiyatçı Enno Litmann’ı davet ediyor kurula.
Doktora tezi “Muhammed ve Medine Yahudileri” olan Wensinck’in yazdığı Hızır maddesi pek çok israiliyat ve saçmalık barındırsa da inanın Diyanetin İslam Ansiklopedisi’nden çok daha ciddi ve geniş. (En azından bu madde için diyorum)
İş bu Wensinck, Hızır meselesini öylesine bir bulamaca çeviriyor ki, işin içine Gılgameş de dahil bir dolu efsane ekliyor.
Efsanelerin kutsal kitaplardan esinlendiği tarihsel bir gerçek. Ancak Wensinck öylesine zorlamalarda bulunuyor ki, akla ziyan.
Derdimiz Wensinck’in metozorilerini buraya boca etmek değil.
Ancak gerek sahih İslami kaynaklar gerek bolca İsrailiyatın bulunduğu oryantalist metinlerde ortak tek nokta var:
Bu konudaki en temel, gerçek ve yalın bilgi Kur’an-ı Kerim’de bulunmaktadır. Elbette Kehf suresinden bahsediyorum.
İşin can alıcı noktası şu: surede yer alan “Mecmau’l Bahreyn” ve “Balık” meselesi neredeyse tüm kültürleri etkileyen bir mitosa dönüşmüştür.
Wensinck, Hızır hikayesini 3 klasik efsaneye serpiştirir. Bunlar Gılgameş Destanı, İskender’in hikayesi ve İlyas ile Yeşua kıssası.
Yine bir oryantalist kaynak olan Encyclopedia Of Religion and Ethics’in (en son 1921’de yayınlanan 12 ciltlik bu kaynağın baskısı neredeyse yok gibidir) “Khıdır” maddesini yazan Israel Friedlaender, Hz. Hızır karakterinin İslam’dan çok önce var olan bir figür olduğunu yazar.
Bu gayet normaldir… İslam alimlerdin kimse Hızır’ın bir İslam velisi ya da peygamberi olduğunu filan söylememiştir zaten!
Friedlaender de pek çok şarkiyatçı gibi İlyas ile Hızır’ı fena halde karıştırır aslında. Çünkü Hızır karakterinin en önemli iki özelliği vardır: bir ölümsüz oluşu, iki her yere yetişebilmesi. Yani bast-ı zaman tayy-ı mekan hususiyeti. (Korkmayın bu meseleye en azından bugün girmeyeceğim!)
Ne Wensinck ne de Friedlaender iddialarının ardında durabilecek kadar bir dayanak bulamadıkları için iddiaları çok çürük durur.
İslam alimleri de özellikle Hızır’ın ölümlü olup olmadığı konusunda, yani hayatta mı değil mi meselesinde epey farklı düşünürler. Ayrıca Hızır’la ilgili rivayetler zayıf ve mevzû hadisleri konu edinen hadis literatüründe de önemli bir yer tutar.
Başta Buhârî, İbrâhim el-Harbî, Ebû Hayyân el-Endelüsî, Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, Takıyyüddin İbn Teymiyye ve Süyûtî olmak üzere birçok hadis ve tefsir âlimi Hızır’ın hayatta olmadığını söylemişlerdir.
Hızır’ın hala hayatta olduğunu, fakat zamanı gelince öleceğini kabul eden az sayıda alim vardır. Bunlardan biri de Bediüzzaman’dır. Ve kanaatimce Bediüzzaman’ın Yuşa Tepesi’ne sıklıkla gitmesindeki iki sebepten biri (her ikisini de anlatacağım inşallah) Hz. Hızır’dır.
Peki Said Nursi, Hz. Hızır meselesine nasıl bakmaktadır. Bunu öğrenelim ki, sonrasında Gülen Hocaefendi’nin Hızıriyet Makamı’nın kodlarını çözebilelim.
Nasıl… Okuyacak haliniz var mı hala? Devam ediyorum bak!
Söz, Söz Sultanı’nda:
“Sual: Hazreti Hızır (aleyhisselâm) hayatta mıdır? Hayatta ise niçin bazı mühim ule’mâ hayatını kabul etmiyorlar?
Elcevap: Hayattadır, fakat merâtib-i hayat beştir. O, ikinci mertebededir. Bu sebepten bazı ulemâ hayatında şüphe etmişler.”
Hazreti Bediüzzaman daha ilk cümlede bizi ters köşe etmiştir.
“Hayat nedir?” sorusunun cevabı biraz da “ölüm nedir?” sorusuyla ilgilidir. Öyle ya günümüzde bir canlının farklı farklı ölüm türleri vardır.
Tıbben ölüm farklıdır, dinen ölüm farklıdır, bedenen ölüm ayrı ve hatta sosyal olarak ölüm de vardır.
Birinin hayatta olup olmadığını anlayabilmek için Bediüzzaman’ın yaptığı hayat katmanlamasını iyi anlamak gerekiyor.
Hemen kısaca özetleyelim. Hz. Pir, 5 hayat katmanını şöyle izah ediyor:
- sıradan insanların hayatı.
- Hızır ve İlyas nebinin hayatları ki, bu katmanda nisbeten serbestiyet vardır. Misal zamanı bükebiliyor, yeme içme ihtiyaçlarını bazen yapıyorlar.
- Hz. İsa ve İdris’in hayat tabakası ki bu katman meleklerin düzlemine oldukça yakın durur.
- şehitlerin hayat tabakası.
- Ruhlar alemi…
Siz okumaktan, ben de yazmaktan birazcık yorulduk. Yarına kadar mola.