YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
İkinci Meşrutiyet dönemine damga vuran olaylardan birisi de İttihat ve Terakki’nin Abdülhamit’i tahttan indirmesine ve ülke yönetimini ele geçirmesine zemin hazırlayan 31 Mart Olayı’dır. Olayın en büyük sorumlusu olarak askerleri tahrik ettiği öne sürülen Volkan Gazetesi ve onun sahibi Derviş Vahdeti gösterilmiştir.
Olayla ilgili olarak kurucuları arasında Bediüzzaman Said Nursi’nin de bulunduğu İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti suçlanmış, cemiyet mensupları Hareket Ordusu’nun İstanbul’a gelişi sonrasında sıkıyönetim (örfi idare) mahkemelerinde yargılanmışlardır.
Biz bu yazıda 31 Mart Olayı ile ilgili değerlendirmelerimizi önceki yazılarımıza havale edip sadece cemiyet üzerinde duracağız (https://www.tr724.com/31-mart-olayini-kim-organize-etti/) (https://www.tr724.com/ittihatcilara-allahin-bir-lutfu-31-mart-olayi/).
CEMİYETİN KURULUŞU
Öncelikle cemiyetle ilgili olarak bugüne kadar yapılan çalışmaların azlığı dikkat çekmektedir. Tunaya’nın 1952’de yayınladığı meşhur “Siyasi Partiler” kitabından sonra tek kapsamlı yayın Kocahanoğlu’nun Derviş Vahdeti ile ilgili çalışması olup cemiyet hakkında müstakil makale bile yayınlanmamış, sadece 2015 yılında bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır. Ayrıca Bediüzzaman’ın hayatında önemli bir yer tutan bu olayla ilgili Risale-i Nur camiasının da ayrıntılı bir çalışma yapmadığı görülmektedir.
16 Mart 1909’da Volkan’ın 75. Sayısında kurulduğu ilan edilen İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti, kuruluş yeri ve yönetim yeri olarak Volkan gazetesi bürosunu göstermekteydi.
Cemiyetin kurucuları arasında Volkan Gazetesi sahibi Derviş Vahdeti başta olmak üzere Süheyl Paşa, Mehmet Sadık Efendi, Bayezid dersiamlarından Mehmet Emin Hayreti Efendi, Fatih dersiamlarından Abdullah Ziyaeddin Efendi, Halveti Tarikatından Şeyh Seyyid Müslim Penah Efendi, Kadiri Şeyhi Muhammed Efgani Efendi, Beylerbeyi Camii vaizi Hacı Kazım Efendi gibi daha çok ilmiye mensubu kişiler ve adı“Bediüzzaman Said-i Kürdi İbn-i Mirza” olarak yazılmış olan Bediüzzaman yer almaktaydı.
Tunaya’nın “klerikal (aşırı dinci), gizli ve ihtilalci” olarak nitelediği cemiyetin, kendisine “Fırka-i Muhamediyye, Cemiyet-i Muhammediyye, Volkancılar Cemiyeti” dediği görülmektedir. Cemiyet kuruluşunu, 3 Nisan 1909’da Ayasofya Camii’nde mevlid okunması ve sonrasında Derviş Vahdeti’nin nutku ile ilan etmiştir.
Kıbrıslı Derviş Vahdeti’nin Aralık 1908’de kurduğu ve 110 sayı yayınlanan Volkan gazetesi, cemiyetin yayın organı olmuş, bütün faaliyetleri bu gazetede yer almıştır. Dolayısıyla Volkan, cemiyeti anlamak için temel kaynak durumundadır.
Fırkanın herhangi bir mebusu olmasa da meclisle irtibat kurmaya çalışmış, örneğin Volkan’da yayınlanan bir “istirhamname” ile kanunların şeriata uygun olmasını istenmiştir.
Volkan’da yayınlanan yazılardan, cemiyetin dini amaçlarla kurulduğu hatta dünya Müslümanları arasında birlik ve yardımlaşmayı sağlayacak milletlerarası bir cemiyetin İstanbul şubesi olarak düşünüldüğü anlaşılmaktadır.
İttihad-ı Muhammedi Fırkası, Volkan’da yayınlanan beyannamesinde “Biz ki Muhammedi’leriz, Şer’i şerif dairesinde hareket etmek mecburiyetindeyiz. Bu salahiyetimize de hiçbir şahs-ı manevi kanşmaz ve kanşamaz…” diyerek temel prensibini ortaya koymuş ve kanunların şeriat dairesinde yapılması için çalışılacağı vurgulanmıştır.
Cemiyet herkese kapılarının açık olduğunu belirttikten sonra ilginç bir şekilde “bütün askerleri tabii üye” kabul etmekte ve üyelerinin diğer siyasi partilere de üye olabileceğini belirtmektedir. Ancak tereddütleri gidermek için olsa gerek, katılmayanların “dinine zarar gelmeyeceği” belirtilmiştir.
Cemiyet yine enteresan bir şekilde programının 1. Maddesinde “Cemiyetin reisi Hazreti Muhammed Mustafa (s.m.) dir” demiştir. Faaliyet alanı bütün “Memalik-i İslamiye” olup nutuk iradı, vaazlar verilmesi, Türkçe, Arapça, Farsça ve diğer dillerde gazete ve risale basmayı hatta yabancı ülkelere vaizler göndermeyi hedeflemiştir. Bu ifadeler, cemiyetin “İslamcı” yönünü ve “İttihad-ı İslam” politikası izleyeceğini göstermektedir.
Cemiyete üye olanlar Volkan’da ilan edilecek ama istediği zaman da ayrılabileceklerdir. Nitekim kuruculardan bile kısa zaman sonra ayrılanlar olmuştur. Üyelerden bir aidat toplanmamakta, ihtiyari olarak verilecek iane, hediyeler ve matbuat gelirleriyle faaliyetin devam edeceği belirtilmektedir.
Cemiyetin ilginç bir projesi de “İttihad-ı Muhammedî Şirket-i Bahriyesi” adıyla bir şirket kurulmasıdır. Şirket, “İslam dünyasına büyük hizmetler edecek”, önce vapurlar satın alınacaksa da sonraları inşa edilecekti. Duyuruda “vapurlarımızda cami-i şerif bulunacak, işret katiyen bulunmayacak” ve “adab-ı şerait-i İslamiyeye muvafık tertibatı havi olacaktır” deniliyordu (Volkan, 4 Mart 1325, S. 76; 8 Mart 1325, S. 80).
VOLKAN GAZETESİ
Volkan’daki yazılarda “altı aylık meşrutiyet böyle mi olacaktı” denilerek İttihatçılar hedef alınmaktaydı. Özellikle “Avrupa ahlakı ile tahalluk eden” İttihatçılara ağır eleştiriler yönetilmekte ve “dört beş herif-i naşerifin” öncülüğünde batı taklitçiliği yapıldığı suçlaması yönetilmekteydi. Tunaya’ya göre bu kişiler; Ahmet Rıza, Hüseyin Cahit, Bahattin Şakir, Rahmi ve Talat beylerdi.
Cemiyet açılışta herkesin elinde, üstte “La İlahe İllallah Muhammedün Resullulah”, altta da “İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti” yazan yeşil sancak olmasını istemiştir. İlk defa bir siyasi partinin camide mevlid okunarak kuruluşunu ilan etmesi ve tamamen dini argümanlar kullanmasının İttihat ve Terakki nezdinde nasıl bir etki yaptığını tahmin etmek zor değildir.
Nitekim Sırat-ı Müstakim ve Beyanülhak gibi İslamcı dergiler cemiyetin kuruluşunu eleştirmişler, İttihatçıların yayın organı olan Tanin de cemiyeti, “istibdat ve irtica taraftarlığı” ile suçlamıştır. Volkan mecmuası da bu eleştirilere cevaplar yayınlanmıştır. Buna rağmen benzer açılışlar devam etmiş, örneğin Firzovik şubesi de “mev’izeler ve mevlidle” açılmıştır.
Vahdeti, Volkan’a göre yüz bin kişinin, bazı yazarlara göre yirmi bin kişinin bulunduğu açılış konuşmasında “Niyaziler, Enverler, Selahattinler, Eyüp Sabriler, Hasan Beyler, bu zevat-ı muhteremenin emsali, zamanın Halid bin Velidleri’dirler. Allah bunlardan razı olsun“ diyerek İttihatçıları övmüştü.
Volkan’ın 31 Mart Olayı öncesinde kendisini farklı bir konuma koyarak Müslüman halka dönük uyarılarda bulunduğu görülmektedir. Örneğin “Umum Askerler” adına yayınlanan bir bildiride İslam kadınlarının “Bedesten çarşu-yu kebirinde ve Beyoğlu cihetlerinde ve bed mahallerde dolaşmaktan ve alışverişten vazgeçmeleri” istenmiştir.
Volkan’da cemiyetin kurucularından bazıları yazılar yazdılar. Bu kişilerden Süheyl Paşa üç, M. Emin Hayreti ve Abdullah Ziyaeddin beş, Faruki Ömer Şevki on üç yazı, bir kısmı da iki veya daha az yazı kaleme aldılar. Doksan yedi yazısı yayınlanan Vahdeti hesaba katılmadığında bizim taramamıza göre en çok yazısı yayınlanan üye, on altı yazıyla Said Nursi’dir.
Cemiyet üyelerinin birlik ve beraberliğe duyulan ihtiyaç, İslamiyete uygun ilk cemiyetin İttihad-ı Muhammedi olduğu, din ve devleti koruma konusunda asker ve ilmiyenin birlikte olduğu, cemiyetin şeriat ve halifeye bağlı olduğu, vatanın kutsallığı gibi konuları ele aldıkları, İttihatçılara ağır eleştiriler yönettikleri ve onları ülkeyi yeni bir istibdada götürmekle suçladıkları görülmektedir.
Bediüzzaman “Divan-ı Harbi Örfi” adlı eserinde cemiyete girişini “İşittim, İttihad-ı Muhammedi (A.S.M.) namıyla bir cemiyet teşekkül etmiş. Nihayet derecede korktum ki; bu ism-i mübarekin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin. Sonra işittim: Bu ism-i mübareki bazı mübarek zevât,-Süheyl Paşa ve Şeyh Sadık gibi zatlar- daha basit ve sırf ibadete ve Sünnet-i Seniyeye tebaiyete nakletmişler. Ve o siyasi cemiyetten kat-ı alâka ettiler. Siyasete karışmayacaklar, tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkıdır, tahsis ve tahdid kabul etmez. Ben nasıl ki, dindar müteaddid cemiyete bir cihette mensubum. Zira maksatlarını bir gördüm. Kezâlik o ism-i mübareke intisab ettim…” şeklinde açıklamaktadır.
Bediüzzaman’ın Volkan’daki ilk yazısı ise “Hakikat” başlığını taşımakta, “Yaşasın Şeriat-ı Garra”, “Yaşasın Şeriat-ı Ahmedi”, “Sada-yı Hakikat” gibi başlıklarla yazılar yazdığı, bazı yazılarının çok kısa olduğu dikkat çekmektedir.
Said Nursi’nin genel olarak değindiği konular İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin savunulması, İslam esasları çerçevesinde hareket edilmesi, vatan ve dünyayı din için sevmek gerektiği, dünya için dinin ihmal edilmemesi gibi hususlardır. Bu arada “Selanik’te İttihatçılarla beraberken neden ayrıldın” diye soranlara, bazı İttihatçılar ayrılsa da kendisinin hala “Hürriyet Kahramanları” Enver ve Niyazi beylerle birlikte olduğunu vurgulamaktadır.
Bediüzzaman’ın Volkan’daki bazı yazılarının sonuna “İttihad-ı Muhammediye Cemiyeti’nin en küçük efradı” şeklinde bir ifade eklediği görülmekte, meşrutiyet rejimi ve Kanun-i Esasi’nin İslam referanslı olarak şekillenmesi gerektiği düşüncesini öne çıkardığı anlaşılmaktadır.
Said Nursi, 31 Mart Olayı’nın üçüncü gününde “Edipler Edepli Olmalı” başlıklı “Biraderim Derviş Vahdeti Beye” diye başlayan yazıyı yayınladı ve basının olayları tahrik etmemesi gerektiğini belirtti.
İsyanın dördüncü gününde İkdam’da “Kahraman Askerlerimize” başlıklı yazıyı kaleme alan Bediüzzaman’ın bu yazısı ertesi gün Volkan, Mizan ve Serbesti’de yayınlandı. Bu yazıda asi askerlere subaylarına itaati tavsiye etmiş, kendi ifadelerine göre aynı gün Harbiye Nezareti’ndeki askerlere de bir konuşma yaparak sekiz taburu isyandan vazgeçirmiştir.
Bediüzzaman’ın Volkan’ın son sayısında üç yazısı yayınlanmış olup bunlardan ikisi daha önce iki gazetede yayınlanan yazılardı. Bu yazılarda da askerlere subaylarına itaat etmeleri tavsiyesi yapılıyor, ayrıca subayların siyasete karışmamaları gerektiği ifade ediliyordu. “Sada-yı Vicdan” başlıklı yazıda ise yine “İttihad-ı Muhammedi” savunulmaktaydı.
FIRKANIN SONU
31Mart Olayı’nı başlatan askerlerin ellerinde cemiyetin açıldığı gün dağıtılan bayrağın bulunması, Vahdeti’yi ve cemiyeti şüpheli konuma getirdi. Yine Vahdeti’nin gazetede Abdülhamit’e hitaben yayınladığı mektup da halkı ve askeri tahrik olarak değerlendirildi. Aslında Abdülhamit’in Mabeyn Başkatibi Ali Cevad Bey’in Fezlekesi’ne göre Yıldız, Vahdeti’ye güvenmiyordu.
Vahdeti, hakkında tutuklama kararı çıkarılınca İttihatçıların kontolündeki mahkemeye güvenmediğinden İstanbul’dan kaçtıysa da bir ihbarla İzmir’de yakalandı. “Abdülhamit’e açık mektup” başlıklı makalesinden dolayı yargılansa da 31 Mart Olayı’nın “müsebbibi” olarak idam kararı verildi ve 1909 Temmuz’unda idam edildi. Cemiyet mensubu olup hakkında idam kararı verilen ikinci kişi ise Volkan yazarı Enderunlu Lütfi oldu.
Cemiyet böylece ortadan kalkmıştır. Tunaya başta olmak üzere bazı araştırmacılar Vahdeti ve cemiyeti, 31 Mart Olayı’nın kışkırtıcısı olarak görseler de dönemin tanıkları; Vahdeti, cemiyet ve Volkan’ın olaylardaki rolünün önemsiz olduğunu belirtmektedirler.
Bugün için ağırlık kazanan görüş, 31 Mart Olayı’nın İttihat ve Terakki-Ahrar Fırkası mücadelesinin sonucu olduğu ve hanedan mensubu olan Prens Sabahaddin’e ceza veremeyen İttihatçıların başka kurbanlar buldukları şeklindedir. Nitekim İttihad-ı Muhammedi’nin Prens Sabahaddin öncülüğünde Jön Türklerin liberal kanadı tarafından kurulan Ahrar Fırkası’na yakın olduğu hatta Ahrarcıların gölgede kalarak İttihad-ı Muhammedi’yi öne sürdükleri iddia edilmektedir.
Bediüzzaman da benzer suçlamalarla, Vahdeti’ye idam kararı veren Hurşit Paşa’nın başkanı olduğu Divan-ı Harp’te yargılandıysa da beraat etti. İttihatçıların yayın organı Tanin 24 Mayıs 1909’da beraatı şöyle duyurmuştu: “Bediüzzaman Said-i Kürdi Efendi mukaddemen vaki olan ihbaratın, saniadan (uydurma) ibaret olduğu ve bilakis mumaileyhin tesis-i meşrutiyette hidemat-ı ber güzidesi sebk eylediği tahakkuk eylemekle, tahliye edilmiştir” (Tanin, 11 Mayıs 1325).
Osmanlı arşiv belgelerinden 31 Mart Olayı sonrasında “İttihad-ı Muhammediye Cemiyeti fesadiyesi” olarak adlandırılan mensuplarının sadece İstanbul’da değil diğer mahallerde de yakın takibe alındığı anlaşılmaktadır.
Bu belgelere göre Kavala’da “saf ahaliyi ifsad eden cemiyet mensuplarının yakalanması” için emir çıkarılmış (TFR. ISL. 208/20785, H. 18.05.1327), Şam ve Hama’da cemiyet üyeleri hakkında tedbir alınması (DH. ŞFR. 413/2, R. 1.3.1325; 413/92, R. 10.03.1325) ) istenmiştir. Benzer tahkikatların Eruh, İskeçe, Sivas gibi yerlerde de yapıldığı görülmekte ve cemiyet tarafından kandırılanlar için bir şey yapılmasa da kurucuların ve “milleti ifsad edilenlerin” mahkemeye teslimi istenmektedir (DH. MKT. 2814/35, H. 25.04.1327).
Not: Değerli okuyucularımın Kurban bayramlarını tebrik eder, güzel bir bayram geçirmelerini temenni ederim.
***
Kaynaklar: A. Özcan, “İttihad-ı Muhammedi”, DİA, C. 23; K. Kahraman, Z. Kurşun, “Derviş Vahdeti”, C. 9; T. Z. Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler, İstanbul, 1988, C. 1 ; S. Yenel, İttihad-ı Muhammediye Cemiyeti, CBU SBU Yüksek Lisans Tezi, Manisa, 2015; S. Ölmez, “Bediüzzaman Said Nursi’nin 31 Mart Olayı’ndaki Tavrı”, Köprü, Bahar 2002, S. 78; Volkan Mecmuası
https://katalog.idp.org.tr/arama?journal_name=volkan&author_name=said+nursi&order_by=match (6.7.2022).