HABER-YORUM | SEMİH ARDIÇ
İki hafta içinde iki insan sokağın ortasında üzerine benzin döküp kendini ateşe verdi. 12 Ocak’ta Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi önüne geline Sıtkı Aydın aylardır işsiz olduğunu belirtmiş ve elindeki bidonu başından aşağı boca etmişti. Üzerine döktüğü benzindi ve çakmağı yakması ile alevler içinde kalması bir olmuştu. Acılar içinde kıvranan Aydın’ın feryadı Meclis’in dış duvarlarında yankılanmıştı. Polislerin süratli müdahalesi umudunu kestiği hayata yeniden tutunmasına vesile oldu.
Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavisi süren Aydın’ın sesi TBMM’nin duvarlarını aşıp içerideki iktidar milletvekillerine ulaşamadı. Bilakis hükûmete yakın gazete ve televizyonlarda provokatörlük yapmakla itham edildi. ‘Aydın Doğan’ın amiral gemisi’ denilen Hürriyet gazetesi haberde isim ve soy isminin baş harfleri ile S.A. şeklinde yer verebildi onun trajedisine.
AMAN HÜKÛMET ZARAR GÖRMESİN!
‘Aman kimseler duymasın’ ve ‘hükûmet zarar görmesin’ hafiyeleri, işsiz bir adamın ölümle hayat arasındaki o ince çizgide gidip gelmesinin fazla dillendirilmesine de müsaade etmedi. Onların nazarında münferit bir vakaydı ve fazla mübalağa edilmesine lüzum yoktu. 39 yaşındaki Aydın’ın, “En son seçimde oyumu Tayyip’e verdim.” demesi bile iktidar sahiplerinin empati yapması için kâfi gelmedi.
Sıtkı Aydın gibi işsiz olan Mustafa Birgül de 29 Ocak’ta Balıkesir’de belediye binası önünde intihara teşebbüs etti. Onun da bir elinde benzin bidonu, diğerinde çakmak vardı. “İşsizim, açım, öleyim mi?” diye haykırdı ve kendisini ateşe verdi. Civarında dehşet içinde hâdiseyi takip edenlerin müdahalesi sayesinde kurtarıldı. Hastaneye kaldırıldığında başında, omuzlarında ağır yanıklar mevcuttu, şuuru kapalıydı. Makaleyi kaleme aldığım esnada Birgül halen yoğun bakımdaydı ve hayati tehlikesinin sürdüğü belirtiliyordu.
SON MESAJI MEZAR TAŞI OLDU
Birgül Facebook hesabında en son mezar taşı fotoğrafını paylaşmış. Üzerinde şöyle yazıyor: “Bil ki mezar taşıdır insandan yarına kalan. Unutma! Onu da başkası yaptırır gerisi yalan!”
Belki de ölüme giden yolda dünyada kalanlara, biz insanlara bıraktığı o not her şeyi hülasa ediyor. Mezar taşı bile alamayacak kadar parasız bir adam etrafından kendisine uzanan bir eli aramış, maalesef bulamamış. Canı, hayatı kendisine emanet olunan Reis-i Cumhur, Başbakan, vali, kaymakam, belediye reisi, eş, dost, kardeş ve arkadaş namına kim varsa hiçbiri aldırış etmemiş onun fakr u zaruret içinde kalışına. Çırpındıkça batmış, günden güne tükenmiş…
MİLYONLARCA İŞSİZDEN SADECE BİRİ
Hemen yanı başımızda aç, bîilaç milyonlardan sadece biriydi Mustafa Birgül. Kendisi gibi evine, eşine, çocuklarına bir ekmek dahi götüremeyen yüz binlerin hali pür melaline ayna tutmak için mi canına kıymak istedi? Yoksa ‘komşusu aç iken tok yatan’ günümüz Müslümanlarına unutamayacakları bir ders mi vermek istedi?
Bir insanın hayattan, sevdiklerinden, ahiretinden vazgeçmenin eşiğine getirilmesine sebep olmak, bilerek ya da bilmeyerek böyle bir cürme iştirak etmek ne fena!
22 Ağustos 2017 tarihinde Kayseri’de yaklaşık bir yıldır işsiz olan 2 çocuk babası, 45 yaşındaki Haydar Çopur da 2 bin lirayı bulan borcunu ödeyemediği için Valilik Göç İdaresi binası önünde kendini yakmıştı.
İŞSİZİN TRAJEDİSİ ÜÇ VAKA İLE MAHDUT DEĞİL
Üç vaka haber olduğu için teferruatına vakıfız. Türkiye ekonomisinin rekorlar kırdığı iddia edilen senede belki üç vaka gibi yüzlerce intihar vakası yaşandı. Mamafih biz duymadık, duyamadık. Zira baskı ve sansür ikliminde işsizlerin feryadı haber olamıyor.
Ataması yapılmayan öğretmenin amele olarak çalıştığı binadan düşüp hayatını kaybetmesi, bir başka Kanun Hükmünde Kararname (KHK) mağdurunun devrilen traktörün altında vefat etmesi Türkiye’de işsizliğin en hazin fotoğraf kareleridir.
İŞSİZLİK MAAŞINA MÜRACAAT YÜZDE 50 ARTTI
Bir can, bir insan bahis mevzu iken kuru rakamlar elbette birşey ifade etmez. Devletin istatistiklerinde 3 milyon 700 bin civarında kişinin işsiz olduğu belirtiliyor.
Sokakta beş gençten birinin işsiz olduğu bir Türkiye için bu rakam çok törpülenmiş bir rakamdır. İş bulma ümidini kaybedenler için tespit ettiği müddeti altı aydan bir aya indiren Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) böylece 3,5 milyon işsizi kâğıt üzerinden silmiş oldu. Masa başında yapılan o işlem işsizin yarasına merhem sürmedi. 2017’de işsizlik maaşına müracaat edenlerin sayısı bir evvelki seneye nazaran yüzde 50 arttı.
ESNAF, YAZAR KASA FIRLATMIŞTI
Esnaf Ahmet Çakmak, “Sayın başbakanım al, ben bir esnafım.” diye bağırarak.
Başbakanlık önünde yazar kasa fırlatmıştı. 2001 krizinin sembolü haline gelen o fotoğrafla bugün yaşanan trajedi mukayese bile edilemez.
O hâdise bile Türkiye’de basın hürriyetinin nereden nereye gerilediğini göstermesi açısından manidar. Halk o gün yazar kasa eylemine dair haberleri herhangi bir sansüre takılmadan takip edebilmişti. Devletin kanalı TRT bile o haberi özel kanallara yakın bir objektiflikte yayınlamıştı. Hükûmeti teşkil eden Demokratik Sol Parti (DSP), Anavatan Partisi (ANAP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) o krizin akabinde 3 Kasım 2002 milletvekilliği seçiminde sandığa gömmüştü.
GREV BİLE YASAK
Hali hazırda işsizlik, geçim derdi, yüksek enflasyon gibi başlıklar haber bile olmuyor. İşçiler haklarını demokratik yollardan alabilmek için greve gitmek istiyor, Bakanlar Kurulu ‘zinhar’ deyip yasaklıyor.
Neymiş efendim! Greve gidilirse millî güvenlik tehdit altında kalırmış! Bir avuç insan hak aramak için Anayasa’nın verdiği gösteri ve yürüyüş hakkını kullanmaya kalksa biber gazına maruz kalıyor. Joplarla gözaltına alınanlar günlerce nezarethanede tutuluyor. “Açım, hakkımı istiyorum.” diye sokağa çıkmanın bile terör suçu sayıldığı günlerde iş-güç ve servet sahibi olanlar da konforlarını kaybetmemek için üç maymunu aratmıyor.
ADALETSİZLİK HER YERDE
Adaletsizlik bulaşıcıdır ve o sari hastalık adliye koridorlarından memleketin bütün sathına yayılmış vaziyette. Gemisini yüzdüren kaptanların Türkiye’sinde işsizlerin sokak ortasında çırpınışına aldırış eden yok.
Sıtkı Aydın, Mustafa Birgül ve Haydar Çopur… Onlar TÜİK’in işsiz yerine koymadığı üç insan… Ailelerinin geçimini temin etmek için çaldıkları kapılar hep yüzlerine kapandı.
Onlar ‘işsizim, açım, öleyim mi?’ diye feryat etti. Zerre kadar vicdan taşıyanları intibaha getirecek kadar dehşetengiz bir tablo bu. Bir insan başlı başına bir âlemdir. Başkalarının ölümüne sebebiyet veren sistem, devlet, toplum ismi her ne olursa olsun o nizam ayakta kalmaz, kalamaz. Bir gün hâk ile yeksan olur.
O işsiz, aç, bîilaç insanların feryadının ilk muhatabı bin küsur odalı Saray’da, bin liralık altın varaklı kadehten su içenler, milyonluk Mercedes alma yarışına giren devletlû kimselerdir.
“Beraber yürüdük biz bu yollarda” demekle halk adamı olunmadığı gibi parti tabelasına ‘adalet’ ibaresi yazmakla da adil olunmuyor.