M. AHMET KARABAY | HABER YORUM
Türkiye’nin, Suriye’yi istikrarsızlığa sürükleyip lokal protestoları iç savaşa dönüştürmesinden sonra iki ülke de huzur yüzü görmedi. Suriye fiili olarak dörde bölündü, Türkiye ise milyonlarca sığınmacıyı sırtında taşımak zorunda kaldı. Aradan geçen 13 yılın sonunda Suriye’de yeniden başa dönülüyor gibi görünse de durum iki ülke açısından da başlangıç noktasından çok daha vahim.
Her şey diktatör Hafız Esad’ın 2000’de ölümü üzerine Batı’da eğitim alan oğlu Beşar Esad’ın yönetime gelmesi ve ülkesini demokratik bir ülkeye dönüştürmek istemesiyle başladı. Oğul Esad, bu yolda rehberlik etmesi için kendine kuzeyindeki Türkiye’yi yöneten Tayyip Erdoğan ve ekibini seçti.
Esad’ın, Erdoğan ailesiyle sıcak bağlar oluşturması iki ülkeye yeni bir ufuk açmaya başladı. Ortak bakanlar kurulu yapmaya kadar giden ilişkiler sırasında, Erdoğan yönetimi Şam’ın zayıf taraflarını gördü.
2011 yaz aylarında “Arap Baharı” fırtınasının Suriye’yi de etkisinin altına almasıyla Hama ve Humus’ta protesto gösterileri patlak verdi. Esad, zaten demokratikleşme adımları attığı gerekçesiyle bu protestoları önceleri görmezden geldi.
Gösteriler kontrolü aşacak boyuta ulaştığında Ankara’dan iç güvenliği sağlamada gerek duyduğu ekipman ve malzeme temin etmek istedi. Talepleri arasında kırılmaz plastik polis kalkanı, biber gazı ve cop vardı.
Bu talepler, Yeni Osmanlıcı duygularla yanıp tutuşan Ankara yönetiminin zihinlerinde ampullerin yanmasına yol açtı. Suriye’nin çok zayıf bir ülke olduğunu var sayarak emperyalist emellerini gün yüzüne çıkardı. Bunun üzerine Türkiye, Esad rejimini köşeye sıkıştırmaya başladı.
Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Batı’nın Türkiye’ye dayattığı şartlardan rahatsızlık duymuyormuş gibi Şam’da Esad’a bir dizi demokratikleşme şartı dayattı. 9 Ağustos 2011’deki 6 saat süren Esad-Davutoğlu görüşmesinde köprüler atıldı. Bu görüşmenin perde arkasını o sıralarda dar kapsamlı bir gazeteci buluşmasında bizzat Davutoğlu’ndan dinlemiştim.
Sonrasında Suriye’deki olaylar kısa sürede ülkenin her tarafına yayıldı. Erdoğan, 5 Eylül 2012’de partisinin grup toplantısında çıkıp meşhur, “Şam’a gidip Emevi Camii’nde namaz kılma” hayallerini dışa vurdu.
Ülkesinin elden gitmekte olduğunu fark eden Esad yönetimi, çareyi Rusya’dan destek istemekte buldu. 2013’te destek vermeye başlayan İran’ın yanı sıra 2015’ten itibaren Rusya’nın da Esad’a destek vermesiyle Suriye’de dengeler kökten değişmeye başladı.
İSRAİL’İN LÜBNAN’DA ATEŞKES İLAN ETMESİ YENİ BİR YOL AÇTI
Peki, 9 sene sonra Suriye’de dengeler yeniden nasıl değişmeye başladı? Son günlerde yaşanan olaylar bu soruyu herkesin kafasında uçuşur oldu. Bu denge değişiminde kilit rolün İsrail olduğunu görmeyenler, Suriye’deki gelişmeleri doğru yorumlaması kolay olmaz.
7 Ekim 2023’teki Hamas saldırısının ardından Gazze’de soykırıma girişen İsrail, ardından Lübnan’a karşı ikinci bir cephe açtı. Lübnan’ın güneyindeki Hizbullah mevzilerinden ülkesine yönelen roket saldırılarını bahane eden İsrail güçleri, haftalar süren çatışmalar sonunda Hizbullah’ı büyük ölçüde etkisiz hale getirdi.
Geçtiğimiz Pazar günü Lübnan’da ateşkes açıklayan İsrail Başbakanı Netanyahu, ateşkes öncesinde, “Dikkat et Esad, sıra sana gelecek!” anlamında bir çıkış yaptı. Daha Lübnan’da ateşkes uygulamaya girmeden Suriye’de “muhalif” olarak tanımlanan gruplar Suriye ordusunun kontrolündeki bazı merkezlere yönelik büyük bir saldırı başlattı.
Dünyanın farklı ülkelerinden gelen cihatçı gruplar, Suriye ordusuna karşı farklı amaçlarla çatışıyor. Her grubun ayrı hesabı olduğu gibi Suriye üzerinde komşuları başta olmak üzere büyük ülkelerin ayrı hesapları bulunuyor.
Suriye toprakları üzerinde komşu ve büyük ülkeler vekalet savaşları yürüyor. ABD, Rusya, Türkiye, İran, İsrail… Sahipleri adına vekalet savaşı yürüten silahlı güçler ise YPG, HTŞ, IŞİD, Özgür Suriye Ordusu…
Türkiye’yi HTŞ’yi BM’nin aldığı karar doğrultusunda “terör örgütü” saysa da bu yapı ile işbirliği yapmayı hiç bırakmadı. Türkiye, Hatay Reyhanlı’nın 62 kilometre yakınında bulunan İdlib’in denetimini büyük ölçüde HTŞ ile sağladığı dünyanın bildiği bir gerçek.
HALEP’TEKİ GELİŞMELER VE RUSYA’NIN ODAĞINI UKRAYNA’DAN UZAKLAŞTIRMA HESABI
Son aylarda Rusya, Ukrayna topraklarında önünde engel kalmamış gibi ilerleme kaydetmeye başladı. Yayılmacı hesaplarının olduğu gerekçesiyle Rusya’yı Ukrayna’dan geri çekilmek zorunda bırakmak isteyen Batılı ülkeler, Suriye üzerinde hesaplar yaptı.
İran’ın İsrail tarafından büyük ölçüde kolunun kanadının kırılması ve Suriye’de etkin bir oyuncu olmaktan çıkarılmasından sonra, odağı Ukrayna olan Rusya’ya Suriye’de bir ders vermek istendi. Stratejisini İngilizlerin oluşturduğu anlaşılan bir hazırlık yapıldı ve Lübnan’da ateşkesin ardından Suriye planı devreye alındı.
Sihirli bir el Suriye’de cihatçı ve muhaliflere destek oldu. Birkaç gün içinde Türkiye sınırına 50 kilometre mesafedeki Suriye’nin ikinci büyük şehri olan Halep, büyük ölçüde Esad güçlerinin kontrolünden çıktı.
•QSD Kürt birliği, 4000 kişilik bir kuvvetle Halep Havaalanı’nın kontrolünü sağlıyor. pic.twitter.com/E6XxWgdWPS
— Jiyan News (@JiyanNewss) November 30, 2024
Uluslararası Halep Havaalanı, çatışmasız bir şekilde PYD/YPG’ye devredildi. Suriye ordusu, Halep’in Şam ile bağlantısını sağlayan M5 karayolunda da denetimi tamamen kaybetti. Halep’i aldığını sanan kimi iktidar yanlısı hesaplar, gelişmeleri ne kadar takip ediyor tahmin etmek kolay değil. Sahadaki tablo, onların hayalindeki ile maalesef örtüşmüyor.
Düne kadar birbiriyle çatıştığı var sayılan HTŞ terör örgütü, muhtemelen Halep’in alınmasından sonra ortadan büyük ölçüde ortadan çekilecek. Böylece Kürtlerin kontrolündeki batıdaki Tel Rıfat ile Fırat’ın doğusundaki Münbiç arasındaki kopuk bağın kurulmasında Halep önemli bir rol üstlenmiş olacak.
Suriye’nin dörtte birini kontrolünü altında tutan Suriye Demokratik Güçleri (SDG), yahut Ankara’nın kullandığı tabirle PYD/YPG, Halep operasyonu ile çok geniş bir alan kazanmadıysa da stratejik adımlar attığı tartışılmaz.
Halep’in düşmesi, Türkiye-Rusya ilişkilerini derinden sarsacak. Moskova, HTŞ’nin arkasında Ankara’nın olduğunu biliyor. Halep operasyonu, Türkiye-İran ilişkilerini de zehirleyecek. İran Dışişleri Sözcüsü İsmail Bekayi’nin, “Suriye’nin güvenliğini baltalamak için ABD-İsrail planı devreye sokuldu.” açıklamasını yapması Tahran’ın bakış açısını ortaya koymuş oldu.
Şu bir gerçek, İran’ın kolunun kanadının kırıldığı, Rusya’nın odağının Ukrayna’da olduğu bir dönemde Suriye ordusunun Halep bölgesinde yaşadığı hezimet, Tahran ve Moskova’yı köşeye sıkıştırmış olacak.
Bütün bu yaşananlar yeni bir göç dalgası başlattı. Halep’ten Suriye ordusunun kontrolündeki güney bölgelere doğru bir milyonu aşkın insan göç etti. İdlib ve çevresinde yaşanacak en küçük hareketlilik ise Türkiye’ye doğru yeni bir göçe neden olacak.
Yaşanan gelişmeler üzerine Irak, Suriye ile olan bütün sınırlarını kapattı.
Suriye bugün fiilen dörde bölünmüş durumda. Güneyde Rusya ve İran destekli Suriye ordusu halen ülkenin büyük bir bölümünde kontrolü sağlıyor. Sağ üstte ABD Bayraklı bölge SDG kontrolünde. Batıdaki küçük bölge de HTŞ denetiminde. Türkiye sınırına yakın iki bölge ise Türk Silahlı Kuvvetleri kontrolü altındı.
Bugünkü haritanın kalıcı olduğu hayli tartışılır. Bu harita, yeni kanlı çatışmalara gebe. Bu coğrafyanın geleceği ise hala belirsiz.
Merhaba, yazıda yazım hataları var.
emeğiniz için teşekkür ederim.