YORUM | MAHMUT AKPINAR
Hamas’ın son saldırısı pek çok şaibeyi, soru işaretini bünyesinde taşımakla birlikte dünyada şok etkisi oluşturdu. Muhtemelen İsrail halkında güvensizlik hissine, dünyadaki Yahudilerde endişeye sebep oldu. İsrail yıllardır havadan, karadan, denizden kuşatma altında tuttuğu, ağır ambargoya, denetime ve baskıya maruz bıraktığı, küçücük bir coğrafya olan Gazze’den şaşırtıcı bir saldırıya maruz kaldı. Bunun İsrail istihbaratının yönlendirip maniple ettiği bir olay mı olduğunu muhtemelen asla öğrenemeyeceğiz. Ama bazı emareler zamanla ortaya çıkacaktır.
Netanyahu aynen Erdoğan gibi yolsuzluk soruşturmalarından bunalmış ve sıkışmıştı. İsrail halkı Netanyahu’nun hukuku yok etme ve otoriterleşme eğilimine sert şekilde karşı çıkıyordu. Bu olay Netanyahu için, Erdoğan’a “Allah’ın lütfu!” olan 15 Temmuz’a benzer sonuçlar doğurabilir. Sivilleri hedefleyen son Hamas saldırısı ile Netanyahu en azından içte şahsının sorgulanmasını bir süre engelleyecek. Muhtemelen bu olayı otoriterleşmeye gerekçe yapacaktır. Ayrıca dış politikada İsrail’e ve Netanyahu’ya saldırganlık meşruiyeti oluşturacak, yayılmacı politikalara devam imkânı sağlayacaktır. Fragmanlarının görüldüğü üzere bundan sonra Filistinlilerin yaşam şartlarının çok daha ağır olacağını kestirmek zor değil!
Hamas’ın sivillere yönelik saldırısı bir terör eylemidir ve asla kabul edilemez, savunulamaz. Ama hemen arkasından İsrail’in uluslararası hukuku, insan haklarını yok sayarak zaten kuşatma altında olan Gazze halkının elektriğini, suyunu, gazını kesmesi ve sivil binaları vurması Hamas’ın yaptığından yöntem olarak farkı olmayan, çok daha ağır sonuçlar doğuran bir devlet terörüdür. Netanyahu’nun sivil binaların vuruluşunu sosyal medya hesabından paylaşması ise sorumsuzluk yanında, hukuksuz, pragmatist, ilkesiz liderlik örneğidir.
İsrail’in saldırgan tutumları hep benzer olaylar üzerine bina ediliyor. Gazze’den, Filistin tarafından İsrail cenahına bazı saldırılar oluyor, füzeler atılıyor; ardında İsrail bu olayı dünyaya “meşru savunma hakkı” şeklinde sunarak “Müslümanları öldürme, Filistin’i bombalama hakkı” elde ediyor. Onlarca yıldır bu tablo tekerrür ediyor ve bunu kimse sorgulamıyor. Oysa Filistin’in en önemli gücü füzeleri değil, haklılığı, mağduriyeti, mazlum olmaları. Dünya bu noktada -sözde de olsa- Filistinlilerin arkasında. İsrail’e güçle mukabele etmeye kalkmak yerine mağduriyetle ve diplomasiyle mukabele edilse çok daha fazla zarar verilebilir. Müslümanların kanı sonuç alınamayacak çıkışlardan dolayı dökülmemiş olur. Ancak son saldırı ile İsrail’i eleştirenler dahi bir süre susmak ve Netenyahu’nun yapacaklarına kulak tıkamak zorunda kalacaklar. Muhtemelen İsrail çok daha geniş işgal operasyonlarına başlayacak, kendince daha büyük hedeflere ulaşmaya çalışacaktır.
Son yıllarda BOP çerçevesinde Ortadoğu’nun yeniden yapılanmasına ancak İsrail’in güvenliği penceresinden bakarsanız anlamlı hale geliyor. Batılı güçler, münhasıran ABD İsrail’e kayıtsız şartsız destek vermekle, insan haklarını ihlallerini görmezden gelmekle kalmadı, bölgeye monte edilmiş İsrail’in ayakta kalması için coğrafi, siyasi mühendislik de yaptı. Ortadoğu’da son 30 yılda İsrail’e tehdit oluşturan devletler zayıflatıldı, parçalandı. Ortadoğu İsrail’in güvenliği endeksli yeniden yapılandırılıyor ve etkisiz küçük devletçiklere bölünüyor. Bu arada Müslümanlar Ortadoğu’daki yapısal değişimi görmek yerine sembolik değeri olan Filistin’deki, Gazze’deki olaylara odaklanıyor. Bir yönüyle büyük resmi kaçırıyor.
İsrail batının mutlak desteğiyle pervasız ve saldırgan tutumlarına devam etse, askeri, istihbari imkanlarına güvenerek kibirli tavırlarını sürdürse, medyatik açıdan dünyayı etkilemeyi başarsa da uzun vadede rasyonel politikalar uygulamıyor. Aksine bölgedeki varlığını tehlikeye atıyor.
İsrail bölgede yeni bir aktör. Devlet olarak sahneye çıkması bir insan ömrü kadar. Dünyadaki konjonktürden, batılı müttefiklerinin, özellikle ABD’nin kayıtsız şartsız desteğiyle geride kalan 75 yılda bölgede terör estirdi, sadece gücü, silahı esas alan bir üstünlük kurmaya çalıştı. Bunu kısmen başardı da. Ancak eğer İsrail ve İsrailliler 350 milyon Müslümanın ortasında kalıcı ve uzun vadeli olarak devam etmek istiyorsa, başkasına hayat hakkı tanımayan, ceberut, zorba, komşularının varlığına dahi tehdit oluşturan bir devlet olmaktan çıkmalıdır. Bir şekilde çevresindeki toplumlarla, Müslümanlarla barışa, saygıya, dayalı bir ilişki düzeni kurmayı başaramazlarsa, bu coğrafyada ayakta kalması, uzun vadede varlığını sürdürmesi mümkün olmayacaktır. Arkasına ABD’yi, global sermayeyi, UA kuruluşları almış bir İsrail bir süre zulümlerini, katliamlarını, hukuksuzluklarını devam ettirebilir. Ancak er veya geç ABD dünyada ve bölgede etkinliğini yitirecek, İsrail’i koruyan güçler zayıflayacaktır. İsrail silahlı unsurlarıyla hep böyle “ceberut”, “güçlü” ve “baskın” kalamayacaktır. Hamas’ın İsrail’e son olayla vermek istediği temel mesajın bu olduğu iddiaları vardır. Dünyadaki dengelerin değişmesi ve güçlülerin etkisizleşmesi, zayıfların güçlenmesi beşerî coğrafyanın kaderidir.
İsrail hukuksuzlukla, evrensel değerleri yok sayarak ve kibirle çevresindeki Müslümanları eziyor, aşağılıyor, katlediyor. Müslümanların ehli kitaba, Yahudilere bakışı tarih boyunca olumlu olmuştur. Gerek Medine Vesikasında gerekse İstanbul’un fethi sonrası uygulanan Millet Sisteminde Yahudilere bugünün batı dünyasında bile olmayan haklar, ayrıcalıklar verilmiştir. Yahudiler yüzyıllarca en rahat dönemlerini İslam toplumları içinde yaşamışlardır. Ama İsrail’in Müslümanlara ve Filistinlilere yaptığı zulümler, katliamlar bütün Müslümanlarda Yahudilere karşı bir husumet oluşturuyor. İsrail yaptığı zulümler, hukuk, ilke tanımaz katliamlar sadece Müslümanlarda değil, insaf ve vicdan sahibi bütün insanlarda tepkiye neden olmaktadır. İsrail’in uygulamalarının Yahudilerin kendisini “üstün ırk” görmeleri nedeniyle, dini gerekçelerle yapıldığı yönündeki kanaatler güçlenmektedir.
Sonuçta İsrail politikaları sadece İsrail Yahudilerinin güvenliğini ihlal etmemekte, dünyada Yahudilere nefret, tepki birikmesine neden olmaktadır. Bu sebeple İsrail’in saldırgan tutumlarına, Netanyahu gibi zalim ve pragmatist liderlerin uygulamalarına en net ve sert tepkiyi Yahudi liderler, toplumlar vermelidirler.