İslami kozmopolitanlığa doğru [Dr. Emin Aydın]

Tenkil’e ‘Hadiselerin diliyle vahyeder Allah sıradan insana’ prensibi çerçevesinden baktığımızda, güzergâhı belirleyen iki soru belirir: Nelerden uzaklaştırılıyor ve nerelere doğru sürükleniyoruz? Bu iki sorudan birincisi maziye, ikincisi istikbale bakması hasebiyle her aksiyon insanı gibi Hizmet insanını da asıl ilgilendiren soru ikincisidir.

Nereye doğru sürüklendiğimiz açık: dünyaya. Adem-i merkeziyetçi, hiyerarşik yapıların yerini yapay örgütlenmenin aldığı, İslami normların evrensel kabul gören prensipler içinde diriltildiği, zaman ve mekan telakkisinin genişlediği, kalp ve ruhun derece-i hayatına çıkmakla elde edilebilecek manevi tecrübenin bir benzerinin maddi pratikte yakalandığı bir gelecek. Sözlüklerimize yanlış çağrışımlarla girmiş olsa da İslam’ın özünde var olan bir ifadeyle ‘kozmopolitanlık.’

1994 yılında Muhterem Fethullah Gülen’in ‘Demokrasiden geri dönüş yok’ buyurdukları noktanın bir dejavusunu yaşıyoruz şimdilerde: Kozmopolitanlıktan geri dönüş yok.

İslam’ın öz malzemesi ile kozmopolitanlık

Nasıl ki demokrasi temrinat ile, onu gündelik yaşamın uygulamalarına yedirmek suretiyle edinilen bir erdemdir, kozmopolitanlık da ‘oldum bittim’ denilip edinilecek bir mesele değil. Bir iç-eğitim sürecinden geçmek ve kökenleri Diyojen’e kadar vardırılan, ama herhalde felsefi dışavurumunu ancak Kant ve Tolstoy gibi isimlerde bulmuş olan kozmopolitanlığı, İslam’ın kendi öz malzemesi ile yeniden inşa etmek durumundayız. Yoksa doğunun yağız delikanlılarına Dolce Gabbana giydirmekten farksız bir sakillik ve yapmacıklıkla karşı karşıya kalırız.

İslami kozmopolitanlık özü itibarıyla Hizmet’imizin varlık sebebinin dünyaya bakan yönüyle birebir örtüşür. Dünyevi tek gayesi sulh-u umumiyi, yani evrensel barışı temin olan Hizmet, bunun gerektirdiği perspektif çoğulculuğunu (hakikat çoğulculuğu demiyorum) çoktan yakalamıştır zaten. Evrensel barış ve çoğulculuğun yanı sıra kozmopolitanist söylemlerin iki sacayağı daha vardır: misafirperverlik ve mesuliyet duygusu.

Yeryüzünün ev sahipliği

Misafirperverlik, Levinas’ın ifadesiyle yeryüzü kaynaklarını kullanma hakkına sahip olan insanın, bu hakkını kullanırken, yerin diğer misafirlerini dert edinmesine karşılık gelir. Levinas için çevre bilinci, hayvan sevgisi, diğer insanlarla hayati kaynakların paylaşımı gibi insani sorumluluklar bu misafirperverlik sacayağının umdeleriydi.

Bizler, yeryüzünde cinlerin, ifritlerin, meleklerin, ruhanilerin, geçmişte yaşamış insanların ruhlarının ve hatta gelecekte yaşayacak insanların manalarının ev sahibi olduğumuza inanıyoruz. Bizim demokrasimiz mana buutlu demokrasi olmak zorunda olduğu gibi, kozmopolitanlığımız da yeryüzünde ev sahipliğini yaptığımız bu görünmeyen yeryüzü sakinlerinin misafirlik haklarını hesaba katmak durumundadır.

Herkesle paylaşılabilir fazilet

Mesuliyet duygusu insan olmanın ‘bir gereği olduğuna’ inanmakla başlayan ve insan olmanın ötekini kendinin yapıtaşı, kendini ötekilerden ödünç alınmış bir ara-varlık (inter-being) olarak görmekle neticelenen bir erdemdir.

Elbette Müslümanlar olarak iyi insan olmanın, karbon ayak izimizi minimumda tutmaya çalışmanın, sera etkisi yapan spreyleri kullanmamanın, ayrımcılıkla, diktatörlükle, tekseslilikle mücadele etmenin sevabına inanabilir ve bunların karşılığını cennette almayı ümit edebiliriz. Ama kozmopolitan söylem, herkesle paylaşılabilir olmak durumundadır ve bütün bunlar ‘insan olmanın gereği’ olarak da yapılabilirler.

Direnç ya da kadere rıza

eminaydin

Dünyaya yayılmakta olan, bugüne kadar içine atıldığı her hizmet alanına ‘atıldığı’ gibi, dünyaya da iradesi dışında saçılan Hizmet insanlarının önünde iki seçenek var: kozmopolitleşmeye karşı direnmek veya hızlandırılmış bir kozmopolitanlık pratiğiyle kaderin bizi sürüklediği yere sürünmeden ve yıpranmadan gitmek.

Kanaatimce tarihin en derli toplu kozmopolitanlık bildirgesi olan Veda Hutbesi’yle başlayabiliriz işe. Sevgili Peygamberimizin bize vasiyeti olan bu kutlu hutbede ümmetinden istediği her şeyde, ama her şeyde sınıfta kaldığımız tespitiyle başlayalım önce. Sonra ‘Arabın Acem’e üstünlüğü yok,’ ifadesiyle ırki, etnik ve coğrafi referansları iyi ve kötü çağrışımlarla kullanmayı terk edelim. Zalimlerin de alimlerin de soysoplarıyla uğraşmayalım. Kendilerimizi Türk Müslümanlar olarak sunmayı da bırakalım.

Kozmopolit Müslümanlığın yol haritası konusunda yazmaya devam edeceğim. Elbette eleştiriyi davet ve eleştirilmekten memnun olmak da kozmopolitanlığın bir gereği.

Bir ışık görmüş değilim; zulmeti gördüm sadece. Işığı hep birlikte arayacağız…

e-gazete-yeni

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin