YORUM | M. AHMET KARABAY
Bu ülkede siyasetin “devlet yönetimini devralma” değil de “devletin sahibini belirleme” olduğu anlayışı devam ettiği sürece Türkiye’nin çıkış kapısına yönelme ihtimali yok. Bu nedenle pek çok siyasetçiyi, bir bakıyorsunuz düne kadar eleştirdiği isimlerin yanında saf tutarken görüyorsunuz.
Batı, demokrasinin yolunu kralın bazı yetkilerinden feragat etmesini sağlayan Magna Carta (Büyük Sözleşme) ile aralamaya başladı. 1215’te İngiliz Kralı John, hukukun kralın isteklerinden daha üstün olduğunu ve yasalara uygun davranmayı kabul ediyor. Bir anlamda kendi yetkilerini kısıtladığına dair bir belge imzalıyor.
Magna Carta’yı ortaya çıkaran sebepler ve imza attıranların pozisyonları elbette çok farklı. Önemli olan imzalanan bu belgenin ileride yepyeni şekiller alarak demokrasiye dönüşmesiydi.
Biz ise tarihimizde gücün dağıtılması değil toplanmasıyla övündük. Tarihimiz bu tür övünmelerle dolu. Sadece geçmişte değil, aynı tablo günümüzde de devam ediyor/ettiriliyor.
Bundan dolayı bütün keramet tek adama yüklenince, o gittiğinde ülkenin biteceğinden korkulur. Bunun sadece sultanlar ve padişahlar döneminde olduğunu sanmayın. Benzeri tablo Cumhuriyet döneminde de sürüp gitti.
Kurucu lideri Atatürk hastalandığında aylar boyunca ülkenin ne olacağı konuşuldu. Sonra İnönü, çok partili döneme geçme adımı attıktan sonra bu kez İnönü giderse bu ülkenin akıbetinin ne olacağından korkuldu. Sonra benzeri kaygılar farklı şekilde Menderes için duyuldu.
Son 10 yıldan bu yana da “Aman Erdoğan gitmesin. Yoksa bu ülkenin hali nice olur?” diye korku pompalanıyor. Oysa esas endişe, kurulan ve kendi lehlerine işleyen menfaat çarkının bozulacak olmasından kaynaklanıyor.
SİYASETÇİYLE TOPLUM BİRBİRİNİ BESLİYOR
Liderin etrafında menfaat şebekesi oluşturanlar, ondan nemalanmayı sürdürmek için bütün güçlerini lideri yerinde tutmaya harcıyor. Etraftakiler gücü merkezdekine veriyor, lider de oluşan enerjiyi çevresindekilere dağıtıyor.
Bu döngü sadece iktidardaki siyasetçi için değil, büyüğünden küçüğüne bütün siyasetçiler için de geçerli.
Yazılarımda sık sık vurguladığım bir şey var. Sürekli takip edenler belki bıkıp usanmış olabilirler. Din ve milliyetçilik kavramlarının meta olarak pazarlanmadığı toplum yok. Bizim gibi geçmişinden başka övünecek fazla bir iftihar/övünç kaynağı olmayan toplumlarda bu iki kavram, daha kolay pazarlanabiliyor.
Kim bu kavramlardan birini ya da ikisini birlikte kullanabiliyorsa ondan büyük siyasetçi yok sayılıyor.
Aynı ülkede yaşadığı Kürde düşmanlık duyup, Baykal Gölü bölgesinde yaşayan Türk soylu Kurıkanlarla Turan hayali peşinde koşabiliyorlar.
Dahası yan binada yaşayan Alevi komşusuna düşmanlık besleyip Azerbaycan’daki, Pakistan’daki Şii Müslümanlarla İttihad-ı İslam hülyası ile yanıp tutuşabiliyor.
MİLLİYETÇİ SİYASETÇİLERDEN SINIFI GEÇEBİLEN KAÇ KİŞİ VAR?
Eskiler yetişmiş insan yokluğunu ifade etmek için “kaht-ı rical” kavramını kullanırlardı. Kaht-ı ricalin en acı şekilde yaşandığı toplum ise ne yazık ki milliyetçi ve İslamcı kesim. Karanlık günlerde kafalarını çevirip baktıklarında hangisini yıldız adayı diye görüp peşinden gitseler, kısa sürede yıldız değil yıldız böceği olduğunu fark ediyorlar.
Milliyetçi kesimde yakın geçmişte onlarca örneği var. Geriye dönüp saymak istemiyorum. Son örneği birinci turda cumhurbaşkanı adayı olan ve seçim sonrası MHP gibi köklü bir partinin kaptan köşküne oturacağına kesin gözüyle bakılan Sinan Oğan.
Sinan Oğan’ın Rus-Azeri ittirmesiyle Erdoğan’a yanaştığını dünkü yazımda anlatmıştım. Oğan’ın, Erdoğan’ın kazanması için YSK ve derinlerin yaptığı hesabın içinde bulunması gereken bir aparat olduğu ortaya çıktı.
Daha birkaç hafta önce, bir Ülkücünün kessen Hüda Par ile aynı sandığa girmeyeceği iddiasını öne süren Sinan Oğan şimdi aynı pota içinde yerini tıpış tıpış aldı.
🗓27 Mart 2023
Sinan Oğan:
“HÜDA-PAR’la aynı sandığa bir ülkücüyü kessen girmez, olmaz o. HÜDA-PAR’la yan yana durmaz bir Türk milliyetçisi!” pic.twitter.com/aWkBgg7kCg
— Hafıza (@hafizatv) May 22, 2023
Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Tayyip Erdoğan’ın “Adını bile saymaya gerek yok” diyerek hiçliğe mahkum ettiği Sinan Oğan, Erdoğan’ın yanına koşa koşa giderek şahsiyetsizliğin son dönemdeki en önemli portresini çizdi.
Erdoğan, seçim kampanyası için gittiği Elazığ’da, “Yüksek Seçim Kurulu, dört cumhurbaşkanı adayının kesin listesini açıkladı. Bir tarafta bölücülerin yürü Kemal’i var. Öte tarafta gel Muharrem bulunuyor. Beri taraftakini saymaya gerek bile yok” ifadelerini kullanmıştı.
Oğan’ın, Erdoğan’ın bu yok saymasına karşı verdiği cevapta aslında ileriye yönelik çok şey gizliymiş:
“Sevgili Türk Milleti, Türk milliyetçileri ve Atatürkçülerin Adayı Sinan Oğan için Sn. Erdoğan ‘saymaya gerek bile yok’ demiş. Bu bakış açısı aslında bunların bilinç altının tezahürüdür. Bunlara göre Türk milliyetçilerinin oyu ‘zaten çantada kekliktir’ ama Sn. Erdoğan 14 Mayıs’ta çantada ne olduğunu iyi görecektir. Unutma Sn. Erdoğan; ‘Cüceyi payız sayarlar’.“
ABDÜLLATİF ŞENER DE SİNYALİ ÇAKANLARDAN OLDU
Abdüllatif Şener, uzun süre Milli Görüş kadrolarında siyaset yaptıktan sonra kuruluşundan itibaren AK Parti içerisinde yer aldı.
AK Parti’nin ilk hükümetlerinde başbakan yardımcılığı yaptı. Sonra istifa edip Türkiye Partisi’ni kurdu. 25 Mayıs 2009’da kurulan parti, 27 Ağustos 2012’de feshedilerek partiler mezarlığındaki yerini aldı.
2011 seçimlerinde memleketi Sivas’tan bağımsız aday olduysa da kazanamadı. 2018 seçimlerinde CHP listelerinden aday gösterilip Konya milletvekili olarak Meclis’e gitti. 14 Mayıs 2023 seçimlerinde aday gösterilmedi.
Milletvekilliği listelerinde yer almayan Şener, iktidara yakınlığıyla bilinen NTV’de boy gösterdi. Milletvekili olduğu dönemde CHP’deki hatalı politikaları bir gün bile eleştirmeyen Şener, şimdi Erdoğan’ın ağzındaki “Kandil” sakızını çiğnemeye başladı:
Abdüllatif Şener, milletvekili olarak tekrar chp’den seçilemeyince, soluğu yandaş kanalda aldı. Bir siyasal islamcı asla sizi yanıltmaz. pic.twitter.com/KiDBF1wbwO
— Dr. Esmeralda (@Esmeral42507697) May 23, 2023
Şener sadece Kılıçdaroğlu’na giden oyların nereden olduğunu söylemedi. Millet İttifakı’nın adayının cumhurbaşkanı seçilmesi halinde hiçbir vaadini yerine getiremeyeceğini öne sürdü. Üstü kapalı değil, açık açık Erdoğan’a oy verin propagandası yapıyor.
Son dönemi Erdoğan’ın yönettiği ülkede yaşamıyormuş gibi bir bakış açısıyla değerlendiren Şener’in sözleri aynen şöyle:
Abdüllatif Şener, parlamento çoğunluğunun Cumhur İttifakı’nda olduğunu hatırlatarak Kılıçdaroğlu’nun kazanması durumunda kaos çıkacağını söylüyor.pic.twitter.com/NhvVTOnRGn
— Çağlar Cilara (@caglarcilara) May 23, 2023
“Meclis çoğunluğu Cumhur İttifakı’ndayken açıkça şunu söyleyeyim, Kemal Bey’in seçimi kazanmasıyla birlikte cumhurbaşkanlığı da bir başka partiye gittiğinde bir kere verdiği sözlerden hiçbirini gerçekleştiremez. Meclisten hiçbir kanun geçiremez.
Millet İttifakı’nın en büyük iddiası olan 6 partiyi bir araya getiren güçlendirilmiş parlamenter demokrasi artık hayal olur. Bunu gerçekleştiremezler.
Maliye, ekonomik politikalar uygulayamazlar. Neden? Vergi çıkaramazlar. Bütçe çıkaramazlar. Bakın bütçe çıkaramadıkları için AK Parti iktidarının yapmış olduğu bütçenin arttırılması yoluyla uygulamaya başlarlar. Bütçe politikaları olmaz. Mali politika olmaz. Hatta bürokrat ataması yapamazlar.”
Şener, Erdoğan’ın ülkeyi kararnamelerle yönettiğini bilmiyor olsa gerek ki bu sözleri sarf ediyor. Millet İttifakı’nın gücün bir kişide toplanmasına karşı çıktığı sistem tam da Şener’in anlattığı sistem.
♦️ Yürütme yetkisi cumhurbaşkanına ait.
♦️ Bu sistemde Cumhurbaşkanı tek başına bakanları atayıp hükümeti kuruyor.
♦️ Kanun hükmünde kararnameler çıkarabiliyor.
♦️ Kamu yöneticilerini, valileri, büyükelçileri, rektörleri cumhurbaşkanı belirliyor.
♦️ Vergi/resim/harçları değiştirebiliyor, muafiyet/istisna getirebiliyor.
♦️ Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Kurulu’nu, Yargıtay’ı, Danıştay’ı şekillendirebiliyor.
Anlaşılan bütün bakanların milletvekili olduğunu gören Abdüllatif Şener, Erdoğan’ın yeniden kazanacağını varsayarak boşalan bakanlıklar için CV doldurup Beştepe Sarayı’na göndermiş.