HABER YORUM | YÜKSEL DURGUT
İslam, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde (İHEB) yer alan insan hakları ilkelerini benimser özellikler taşıyor. Ne yazık ki, Müslüman dünyasında bu hakların nadiren desteklendiğini kabul etmek gerekiyor.
İslam kelimesi, kelimenin tam anlamıyla Yaradan’a boyun eğmek anlamına gelir. Bu, İslam’ın İncil ve Yeni Ahit’te de özetlenen aynı ahlaki ilkeleri kapsadığı anlamını taşır. Bunların her ikisi de modern Batı hukuk kuralları ve hukuk sistemi için şablon görevindedir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) dünyada böyle bir kavram henüz yokken, 7. yüzyılda Arabistan halkını insan hakları kavramı ile tanıştırdı. Sadece O’na inananlar için değil, tüm insanlık adına insan haklarını ve insan onurunu yücelten bir Peygamber olmuştur.
İslam, dünyada büyüyen bir güç olarak aslında bir tehdit değil. Avrupa’ya göç ettikten sonra Batı’nın özgürlük ve demokrasi idealleriyle birebir uyumlu olduğuna şahit oldum. Bu, İslami bir toplumun batı toplumuna benzeyeceği anlamına gelmiyor. Avrupa’da bulunan sosyalist demokrasiler veya monarşilerin hiçbiri de öyle değil.
Bugüne kadar Batı, özellikle Amerika, İslam dünyasına kendi demokrasi versiyonlarını dayatmayı değil de Batı’nın değer verdiği eşitlik, özgürlük ve adalet ilkelerini destekleyen hükümetlerin yükselişini desteklemiş olsaydı benim gibi on binlerce Müslüman ülkelerindeki zalimane baskılardan kaçarak Batı’ya sığınmak zorunda kalır mıydı? Muhtemelen hayır.
İnsan haklarını ve temsili idealleri koruduklarını iddia eden Taliban gibi İslami gruplar Batı’nın eşitlik, özgürlük ve adalet konusundaki desteğini alsalardı, Müslüman dünyasında bir yer bulabilir ve yeni bir barış ve refah çağının başlamasına yardımcı olabilirlerdi. Bu konuya derinlemesine girmeye gerek yok. Suriye ve Afganistan’daki zalimane yönetimler bu düşünceleri maalesef çürüten iki ülkedir.
Avrupa’ya yolum düştükten sonra yeni oluşan arkadaş çevremin hemen hemen hepsinin dünyanın farklı ülkelerinden insan hakları savunucuları olduklarını fark ettim. Rusya’dan, Suriye’ye, El Salvador’dan Afganistan’a kadar yeni edindiğim arkadaşlıkların özünde insan ve kendi halklarının haklarını savunmak için canla başla mücadele ettiklerine şahit oldum.
Bu yeni dostların mücadelesinde İslam’ın ve Müslüman olarak benim ne işim var. Eğer İslam dünyasının liderleri Peygamberimizin insanlık adına insan hakları ve onuru öğretilerini yerine getirmiş olsaydı bizler Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmazdık.
Müslüman alimlerin çoğu Batılı ve İslami değer sistemlerindeki bazı belirgin benzerlikleri vurgulamak için insan haklarına atıfta bulunuyorlar. Ancak hatalı oldukları nokta İslami değerleri çağdaş anlayışta gizlemeye çalıştıklarıdır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde, “onur, her insanın insani düzeyde garanti ettiği kararlı bir ilkedir” ifadesine yer verilmiştir. İslam gerçekten de bu tür değerlerin ruhunu destekliyor, ancak onlara zaman ve mekan boyunca uygulanabilecek bir şekilde atıfta bulunuyor. Kuran hükümleri evrenseldir ve bireysel gelişimin yanı sıra insanlar arasında barış ve uyumu tesis etmek için bir plan amacına yöneliktir.
Kuran ayetleri aslında zamansız değildir. Her dönemin ilacıdır. Bu ilacı sadece İslam düşünürlerinin evrensel terimlerle açıklamaları gerekir. Bu çabalarını tüm kutsal metinlerde, özellikle de üç İbrahimî din olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’da aktarıldığı şekliyle evrensel gerçekleri savunmaya odaklanmalıdırlar.