AHMET KURUCAN | YORUM
Çeşitli vesilelerle bana ulaşan sorulara baktığımda iki şeyin ön plana çıktığını görüyorum. Birincisi İslam iktisadı ile alakalı sorunlar. İkincisi ise iman, ibadet ve ahlak değil sosyal hayatı düzenleyen hükümlerle alakalı sorular.
Görebildiğim kadarıyla iki yaş grubuna ait bu sorular. İlki, yaşını başını almış, iktisadi hayatın içine atılmış, helal-haram konusunda duyarlılığını koruyan ama eldeki mevcut hükümlerle pratik hayatın içinde karşı karşıya kaldığı sorunları aşamayan kişiler. Öyle ki bazen ikilem içinde kalıyorlar. Ya kapitalist düzenin dayatmaları ve iktisadi hayatın kurallarına uyarak devam edecekler ya da ellerinin altında bulunan hükümlere uyarak “olduğu kadar” diyecekler. Ama bunu demeleri karşısında da halk tabiriyle “sermayeyi kediye yükleyip” belli bir müddet sonra iktisadi hayatın dışında kendilerini bulması muhakkak.
İkinci grup soruların sahipleri ise genelde gençler. İmanlarını tahkik seviyesine ulaştırma, bir adım öteye taşıma, iç içe yaşadığı hayatta karşılarına çıkan insanlara net bir şekilde cevap verebilmek isteyen kişiler bunlar.
Bu yazıda birinci konu ile alakalı spesifik hiçbir soruna değinmeden genel manada bir hususun altını çizmek istiyorum. İslam iktisadının en temel sorunu ekonomik meseleleri olgudan hareketle değil de zahiri bir biçimde yorumlanan nakillere yönelik çözme çabasıdır. Fıkıh, sosyal hayatın alabildiğine durgun olduğu kurucu imamlar dönemlerinde din ile hayat arasında canlı bir bağ kurmuştur ama ne yazık ki sonraki dönemlerde değişen ve gelişen şartları merkeze koyup yeni düşünceler geliştirme yerine geçmiş dönemlerin uygulamalarını asıl norm hale getirip bugünü düne taşıyan bir yol izlemiştir. Sözün geldiği bu aşamada literatürümüzde var olan re’y ve hadis ekolü ayırımını ve bu iki grup arasındaki tartışmaları ve meselelere yaklaşım metodları hatırlayabilirsiniz.
İfade etmeye çalıştığım bu analizi şöyle de anlatabilirim: Hayat sürekli ileriye doğru akan bir nehir gibidir. Bahsini ettiğim durgunluk ilerleyen zamanlarda değişim, dönüşüm, gelişim ve başkalaşım ile yer değiştirmiş ve baş döndürücü bir hızla beşer hayatının içine girmiştir. İşte bu gerçekle yüzyüze kaldığımız dönemlerde selef yeni arayışlar içinde iken kendisini hapsettiği o kaleden istisnai fetvalarla çıkma gayretinde bulunmuştur. Faiz yasağına bey’ül i’ne, bey bi’l istiğlal, bey bi’l vefa isimleri altındaki cevaz arayışları ya da Osmanlı Şeyhülislamı Ebu Suud Efendi’nin önce paranın vakfedilebileceğine fetva vermesi ve peşinden para vakıfları kurularak “muamele-i şer’iyye” adı altında % 12.5 oranında faizli krediye ‘evet’ demesi ifade etmeye çalıştığım gerçeğin somut delilleridir.
Tekrar edeyim, İslam iktisadının en büyük sorunu bir zamanlar sosyo-ekonomik hayatımızı düzenleyen tarihi bilgiyi donuklaştırması, hatta bunun yenilenemez olduğunu iddia etmesi daha da ötesi bunu sistemleştirme çabasıdır. Bugünün dünyasındaki verilen sorunlarımız donuklaştırılmış bilgilerimizi asıl norm kabul edilerek aşılamaz. Olgusal gerçekliklere dayanarak dinamik bir sistem inşası şart vesselam.
değerli hocam, donuklar çare değil. eyvallah katılıyorum. dinamik ve olgu eksenli olmalı, tamam. çıkarın artık şu dilinizin altındaki, gizlediğiniz tatlı baklavaları ve paylaşın Allah için. vaziyet perişan.. koyun taşın altına elinizi. zaman zaman eriyor..
Selamlar Hocam,
Bunun şart olduğunu ortaya koyan bu yazınızın devamını, bu şartın nasıl ifa edilebileceği üzerine değerlendirmelerinizle sürdürmenizi ve hatta bunun ifasına ilim ve pratik dünyadan hassas üyelerden oluşan heyetler oluşturulmasına ön ayak olmanız, liderlik etmeniz de temennimizdir. Değilse, soru geldi deyip deyip, ilmi olarak falanca alimin falanca asırdaki değerlendirmelerini nakleden uzun uzun yazılmış bağnazlıklardan kendimizi kurtaramayız.
Fatih Özer
biraz daha acarsaniz… lutfen bi zahmet
Likidite tuzağına düşmüş bir ekonomi de, basiretsiz para yönetimi birde bunun üzerine,
cayır cayır para basıp, emisyon yapıp, para arzında bulunursa,
Fischer etkisine girmiş ekonomi de üstelik bu iyice ayarını bozup, ne kadar para arz edersen et aynı oranda faizler yükselir, enflasyon ve para arasında birebir dönüşüm olursa,
ve bundan etkilenen sabit ücretliler, kontrata dayalı çalışanlar, enflasyona endeksli olmayan ücretli çalışanlar varsa,
kısaca lağım çukuruna düşülmüş halde iken elbise kirlendi namaz kılınır mı o an kılınmaz mı tartışması gibi haramı helali tespit etmek.
Sütün içine su katılmış, limon suyu katılmış, tuz atılmış, şeker atılmış.. Ayır ayırabilirsen sütümü, limonu, şekeri ve tuzu.
Ve bu ayrımı yaparken, elimizdeki merceğe dönersek..
Asrı Saadette, merkez bankası var mıydı?
Para piyasası diye bir piyasa var mıydı?
En önemlisi Asrı saadette rezerv para hangisiydi,
Mekke de Medine de kullanılan para, altın mıydı, gümüş müydü, bunları kim üretir kim basardı?
Piyasaya müdahale diye, fiyatları dengeleyelim diye, borç alan devlet, borç veren devlet anlayışı var mıydı. faizi silah olarak kullanıp burda,
Ruma mı uyulurdu, Kisraya mı?
İlk para, İslam dünyasında 685 yılında basıldı Emeviler döneminde o da altın paraydı.
Şimdi karman çorman şu ekonomik hayata, eskinin suçu olmadan ama oldukça asit ekonomik hayatın bakışını nasıl adapte edicez.
İlk burdan başlanmalı.
Daha para nedir konusunda anlaşma sağlanamamış.
Para bir peçe midir, örtü müdür, mv=py denklemindeki gibi harika bir formülün bir bağımsız değişkenimidir.
Ana değişkenlerin sabit olduğu, mükemmel bir görünmez sihirli el prensibi ile mi işler piyasa, para da orada yerini harika bir şekilde dengeler mi?
Yoksa Cambridge yaklaşımı gibi, Faizden etkilenir ama şu yönüyle, Yale yaklaşımıyla etkilenir ama böyle mi.
Para talebi spekülasyon saikiyle mi olur, olmaz mı..
Ekonomi de bunların etkisi nedir, hangi bakış ne derece karşılar teorileri.
Karman çorman ekonomi dünyası.
Bugünü anladığını sanan ekonomist bile ezberci.
Şimdi bir İlahiyatçıya gel de çık işin içinden desen ne yapsın adam.
İşleyişi bırak globalde, ulusal düzeyde dahi anlayamayan, çünkü anlaşılamayan karmakarışık bir finansal sistemde, mali sistemde, ekonomik sistemde,
İlahiyatçı ne kadar iyi niyetli olursa olsun, ne kadar Ehli Sünnet vel Cemaat mantığıyla bir orta yolla gitmeye çalışsın, bir yerde gelir çuvallar.
Bir kere yetemez, bilemez.
Haksızlık da ondan bunları bilmek.
Mecelle ile son bulmuş uygulaması, 100 yıl öncesinde kalmış en son hükümlerle,
birazcık anlamaya çalışır ama onda bile, o devrin ekonomi anlayışına göre ancak bir vizyonla 100 yıl öncesine kalır.
Koca dünya krizlerden çıkamamış sebebini anlayamamışlar anlamak yıllarını almışta, 1929 ekonomik buhranı savaşa sürüklemiş koca dünyayı.
1946 sonrası doğruyu bulduk sanmış politikalar geliştirmişler de, 70 opec kriziyle aslında neyi yanlış yaptıklarını anlamışlar.
Philps curve, tüketim bulmacası bilumum sonradan yapılan araştırmalarla, teorilerin nasıl da çöktüğü anlaşılmışken,
işi gücü ekonomi olanların dahi çuvalladığı bir alanda,
ilahiyatçalara gel çık işin içinden, hadi sen iyi insansın güveniyorum yaparsın, demek,
Safdillik olur.
Cesaretiniz için yine de çok teşekkürlerl değerli hocam.
Yazidan anlasilma. Faiz helaldir.
Baska bir sey aranacak gerek yok.
Direk söylemeye cesaret edememis.
Çok merak ediyorum Ahmet bey nereye bağlayacak konuyu.
Bir durum tesbiti var.
Bu duruma öyle ya da böyle bir çözüm önerecekmi merak etmiyor değilim
Linç yemeden korkmaması lazım.
Bir çok kez ortada kuyu var yandan geç modunda konuşmalar dinlemiş yazılarını okumuş idik Ahmet beyin.
Bir yerlerde ona fren yaptıran bir şeyler var gibi