İslâm düşmanlığını Kara Cuma’ya gizlediler

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Şeker Bayramı kavgasından sonra bu kez de “Kara Cuma” tartışması yaşamaya başladık. Ancak, kapitalist Amerika’nın tüketimi artırmak için icat ettiği Black Friday, Türkiye’de piyasaya uyum sağlamanın yolunu kolay buldu.

Black Friday ya da Türkçedeki karşılığıyla Kara Cuma, Şükran Günü ile birlikte anılan bir kavram. Şükran Günü (Thanksgiving), Kuzey Amerika’da Tanrı’nın artık bitmek üzere olan nimetlerine karşı, aile bireylerini bir araya getirerek yapılan buluşmaya verilen bir isim.

Kasım ayının dördüncü Perşembe gününe denk gelen Şükran Günü’nün menüsü de standart gibi. Amerika kökenli aileler bu buluşmada aynı masanın etrafında toplanıp hindi, patates püresi ve kabak tatlısı yer.

Şükran Günü’nün geçmişiyse 17. yüzyıla kadar uzanır. 11 Aralık 1620’de gelen 120 “Pilgrims” olarak tanımlanan göçmenlerin, hastalıklardan, açlıktan ve kötü hava şartlarından olumsuz etkilenip sayıları 56’ya düşer.

Sağ kalan bu göçmenler, hayatta kaldıkları için bir kutlama yemeği organize ederler. İşin garibi, kıtaya ilk ayak bastıklarında kendilerine yardım eden 100 dolayında Kızılderili de bu yemeğe katılır. 

Şükran Günü adı verilen bu geleneğe sonraki yıllarda 13 koloni daha dahil olur. İlk ABD Başkanı George Washington, 1789’da bu günü ulusal bayram olarak ilan eder.

Başkan Abraham Lincoln, 26 Haziran’da kutlanan “Şükran Gününü” ABD İç Savaşı’nın devam ettiği 1863’te, Kasım ayının son Perşembe gününe aldı. 

KARA CUMA İLE ŞÜKRAN GÜNÜ’NÜN İLİŞKİSİ

Kara Cuma adı, 1869’da yaşanan ekonomik krizden sonra piyasayı hareketlendirmek amacıyla ortaya atıldı. Amerikan halkı Şükran Günü’nde resmi tatil yapıyordu. Ertesi gün ise mesai günüydü. 

Perşembeleri kutlanan Şükran Günü’nün ardından yorgun düşen insanlar için, ertesi gün işe gitmek hayli zordu. Şirketler Cuma gününde ticari hayatı canlandırmak amacıyla farklı yöntemler uygulamaya girişti. 

Philadelphialı mağaza sahipleri, 1950’li yıllardan itibaren Şükran Günü’nün ertesine denk gelen günü, Noel alışveriş sezonunun ilk günü saydılar ve bugüne ilişkin büyük indirimler yaptılar.

KIRMIZI ZARAR, SİYAH KÂRI İFADE EDER

Şirket bilançolarında kırmızı zararı, siyah kârda olmayı temsil eder. Şirket yöneticileri, Noel alışverişinin başlaması dolayısıyla kâra geçeceklerini gördükleri için bilançolarının da kırmızıdan siyaha geçeceğini hesaplarlar. 

Bundan dolayı da Hristiyan dünyasında Şükran Günü’nden sonraki Cuma gününü Kara Cuma, bir diğer ifadeyle kâra geçme günü sayarlar. 

Kara Cuma adı, toplum bilincine 1960’lı yıllarda yerleşti. Noel alışverişinin başladığı günde yapılan büyük indirimler için mağazalar kapılarını çok erken açmaya ve çok geç kapatmaya başladı. 

Aynı zamanda yoğunlaşan araç ve insan trafiği yüzünden hayat çekilmez hale geldi. Günlük hayatı etkileyen olumsuzluklardan dolayı da Kara Cuma adı iyice dile yerleşti. İlk yıllarda ülkenin belirli bölgelerinde yapılan bu yoğun indirim uygulamaları, 1990’lardan itibaren bütün ülkeye yayıldı. 

2010’dan itibaren internetin ticari hayatta yaygınlaşmasıyla birlikte dünya çapında bir uygulamaya dönüştü. 

TÜRKİYE’DE CUMA’YA LEKE SÜRÜLDÜĞÜNÜ SANANLAR İŞYERLERİNİ BASTI

Türkiye’de de son 8-10 yıldan bu yana işyeri sahipleri, Kara Cuma kampanyalarına yoğun ilgi gösterir oldu. İlk yıllarda uluslararası zincir mağazaların öncülük ettiği bu indirimler, bazı tartışmaları da beraberinde getirdi.

Bu kavramın altında İslâm’a bir saldırı olduğunu düşünen kimi yobazlar, indirim kampanyalarını “Kara Cuma” olarak duyuran işyerlerine baskınlar düzenledi. Karşılarında bulduklarına hesap sormaya kalktılar.

Öyle ya “mübarek Cuma gününe” kimin leke düşürmeye hakkı vardı. Bu Hristiyan dünyası, sırf Müslümanların mübarek gününe kara çalmak için Black Friday’i icat etmişlerdi.

Her şeye kolay alışmasını bilen kapitalizm, bu seneye hazırlıklı girdi. “Kara Cuma” adına alternatifler bulundu. Neredeyse her firma, Cuma’yı kara olmaktan çıkarıp daha sevimli gösterecek isim taktı.

🎁 Muhteşem Cuma
🎁 Sihirli Cuma
🎁 Efsane Cuma
🎁 Mega Cuma
🎁 Şahane Cuma
🎁 Harika Cuma
🎁 Beyaz Cuma
🎁 Büyük Cuma

Bazı markaların belirlediği Cuma sıfatları ise şöyleydi:

Hepsiburada: Efsane Cuma
Amazon: Gülümseten Cuma
Zara: Kara Cuma
Sefamerve: Bereketli Cuma
Media Markt: Şahane Cuma
Rossmann: Işıltılı Cuma

Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası şirketlerin öncülüğündeki yaratıcılıkla, bu sene Cuma günü kara sürülmeden atlatıldı. Mağazaların önünde uzun kuyruklar oluştu.

 

İşin en garibi ise bütün dünyada kullandığı ismi Türkiye’de de kullanarak “Kara Cuma” demeye devam eden Zara mağazası, en yoğun izdihamı yaşadı. 

Kimi İslâmcı hesaplar, indirim kampanyalarına katılanların görüntülerini paylaşarak ülkede insanların aç olduğunu öne sürenleri yalanlamaya çalıştı. Bu izdihamı yapanların, “millet aç” diye bağıranlar olduğunu söyleyenler de vardı. 

 

Lüks mağazadaki indirimden ürün kapabilme yarışına girenlerin önemli bir kısmının başı örtülü olmasını görmezden geldiler. 

Ancak, bu indirimli ürün kapma yarışını kendine yakıştıramamış olanlardan dik duruşlarını sürdürmeye çalışanlar da vardı. Bu hanımefendi, sistemin hatasından dolayı kendisini burada bulanlardandı. 

 

Adına ister Kara Cuma deyin, ister Cuma’ya leke sürüldüğünü sanan Türkiye’de yaşayan Müslüman halkın rahat etmesini sağlamak amacıyla başına sevimli bir sıfat takıp söyleyin fark etmez. 

Yaşıyorsanız ve tüketiyorsanız kapitalizm, sizin hayatınıza sızacak bir yolu muhakkak bulur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Aslinda bu olayla bu haber portalinda Ahmet Karabay müstear isimli birinin yazi yazmasi arasinda savrulmusluk acisindan pek bi fark yok. Bilincsizlik cok kötü bi sey. Rüzgar kuzeye dogru esiyorsa en büyük derdin güney oluyor. Bu cok farkli bi sey ki bu tornadoya kapilmiscasina bazen doguda, batida, hatta kuzeyde bile güneyi görebiliyor ve habire cebellesiyorsun. Ama aslinda bir kabusun icindesin ve uyanamiyorsun, derdinin bu oldugunun farkinda olmadan güneyle savasiyorum diye debelenip duruyorsun. Sen buna ben rüzgardan önceki gibi degilim artik degistim diyorsun, böyle aciklamak istiyorsun ama öyle degil, sen rüzgardan önce de böyleydin, fitratin böyleydi, rüzgarla birlikte asil potansiyelin ortaya cikti.
    Ama tabii beterin beteri var. Bir de bu versiyonlarin karsi tarafa gecmis olanlari var. Fatih Yilmaz diye bi muhabir mesela, vakti zamaninda Bülent Kenes´in kadrosunda calismis, simdi ahaber´den Bülent Kenese salliyor.
    Ama fitrat ayni fitrat, biri bi tarafta kalmis, biri öbür tarafta. Simdi mesela o Fatih Yilmaz. Hasbelkader bu tarafta kalabilirdi, yalakalik yapma firsati bulmadan, hapse girip cikabilirdi, o zaman angajmanini haliyle bu tarafta kullanacakti.
    Maalesef bu tarz fitratlar gazetelerde cok is görüyorlar. Cünkü böyle her daim satasmaya istahli, bundan haz alan, sehvet duyan tipler karsi tarafta bol olunca bizde de olsun isteniyor. Bi Adem Yavuz Arslanla karsilik veremezsin cünkü onlara.
    Iste bu, karsi tarafin kurdugu oyunun kurallarini benimsemek demektir. Soru calanlar da böyle caldilar, acul acul dava acanlar, telefon dinleyenler de böyle yaptilar.
    Gazete bu konularda ihtiyatliydi aslinda, en azindan kör göze parmak olmuyordu isler. Simdi medyamizda öyle oldu. Eline artik ne gelirse atiyor, tas gelirse tas, odun gelirse odun, demir gelirse demir. Her seye ragmen isleyen, islemesi gereken bir tavir, durus, usul, tarz yok. Hak getire!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin