YORUM | HAKAN ZAFER
Kimse ağzıyla söylemiyor ama İslam’a bir din muamelesi yapmadığımız ortada.
İşimize nasıl geliyorsa öyle alaka kuruyoruz. Halbuki İslam, içinde barındırdığı niteliklerle tam bir dindir. Senin benim dinim olması, istediğimiz boyayı çalmaya, “bakma, adımız öyle ama…” diyerek bayramda seyranda akla gelecek kadar küsmeye hak doğurmaz.
Çok boyutludur. İnanç, pratik, duygu, bilgi ve etki boyutları vardır. Bunlardan herhangi birine, bir nesneye, kişiye veya kavrama indirgenemez. Şekilden ibaret değildir ama sadece akılla da olmaz. Mesela, başörtüsünden, sakaldan vs. ibaret olmadığı gibi “benim kalbim temiz” tıraşı da pek gitmez.
Tabiatüstüdür. Kutsalları ve birtakım sembolleri vardır. Bu alan, insana açık ama dokunamayacağı, restorasyon yapamayacağı kadar da gücünün uzağındadır. Buna rağmen derunidir. Her bireyin gönlüne bakan yönü vardır. Orası da kişinin kendine geniş ama başkasına uzak, pinhandır.
İslam’ı korumak Allah’a, anlamak insanadır. Ana kaynakları bellidir. Getiren Elçi (sav) dahil kimsenin editörlüğünü kabul etmeyen (Hakka 43-48) Kutsal Kitabı ve bünyesinde sarsılmaz yeri olan bir Peygamberi vardır. Kim ve ne olursa olsun ve biz onları ne kadar çok seversek sevelim, Kuran ve Sünnet’ten başkası, kıyamet kopsa asıl kaynak olamaz. Bir yorumdan öteye geçemez. Hatta bu yorumların sağlaması da yine bu iki temel kaynak üzerinden yapılır.
Pratiği vardır. İbadet ister. Bu ibadetler, nimetten yana borçlanmış kul için borç iadesinden daha öte anlam taşır. Hem biliş hem marifet hem de ahlaki yapının inşası için ıskalanamayacak önemdedir.
Yalnızca mistik, entelektüel beklentilere cevap veren bir disiplin değildir. Sade, doğal ve insana en uygun dünyalı istekleri vardır. Mesela, uçsuz bucaksız evrenden bahsetmenin yanı sıra, çocukların ebeveyn odasına ne vakitlerde izinle girmeleri gerektiğine de değinir.
Her dönemde dinin çıkar uğruna kullanıldığını, siyasetin, taban bulmak için din bilginlerinin eline törpüler vermek istediğini, almayanı perişan düşürdüğünü görmek durumundayız. Bu sebeple İslam’ın ne olduğu kadar ne olmadığı üzerinde durmak daha sağaltıcı olacaktır.
***
İslam;
Sınanmamış, akışı henüz bozulmamış görüşlerinle çelişiyor mu diye her istediğinde yerinden kaldırıp, benzesin istediğinin yanına koyacağın kadar hafif bir şey değildir.
Etrafa, zamana uygun düşmüyor diye marangoz tezgahına koyabileceğin bir malzeme de, canının istediğine “neden İslam’da yok?” diye hayıflanacağın bir yarım da değildir.
Gözler üzerine yöneliyor diye bazen utanacağın bazen de havasını atacağın bir şey değildir.
“Ne gereği var?” dediğin, öylesine sırtına yüklenmemiş sorumluluklarından uzak yaşamayı tercih ettiğin hayatla seni çelişkiye iten, arada göz atmaya korkacağın bir kontrol listesi değildir.
Üzerine örtünce, tembel ve perişan halini, müttaki zannettirecek bir örtü de değildir.
Aslında seni tutmasa koşup uçacağın ağırlık, gayret etmişsin ama seni kıskanıp yarı yolda çelmeyi ayağına uzatmış bir hasetçi hiç değildir.
Sesi çıkmıyor diye tüm ihmalini, kabahatini ona yükleyeceğin bir sırt değildir.
Hayal dünyası geniş kimselere masalsı bir atmosfer, bir korku tüneli, gizem yumağı ve kendini iyi hisset diye gerçekten koparan bir araç da değildir.
Niyetini gizleyen perde değildir.
Karakterini kutsayacağın vaftiz suyu olmadığı gibi insanlar seni iyi bilsin diye onların hoşuna gidecek şekle büründüreceğin her kabın sıvısı da değildir.
Hak etmediğin saygıyı, üzerinden toplayacağın bir şey, kendini farklı hissetmen için ilginç bir renk olmadığı gibi dışlamak için de bir sopa değildir.
Müşteri ikna ederken imdadına yetişen bir pazarlama stratejisi de değildir.
El alem boynunu senin gurur bıçaklarının altına uzatsın diye kolay idare ettiren uyuşturucu değildir.
***
Değildir işte…
İslam, bir dindir. Başkası değildir.