The Guardian gazetesi “Yeni popülizm” (The new populism) yazı dizisinin Türkiye ile ilgili bölümünü yayımladı. “Islahatçıdan “Yeni Sultan”a: Erdoğan’ın popülist evrimi” (From reformer to ‘New Sultan’: Erdoğan’s populist evolution) başlığıyla yayımlanan yazıda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Siirt’te okuduğu Ziya Gökalp’in “Asker duası” şiirinden sonra tutuklanmasından günümüze kadar “evrimi” inceleniyor.
Makale, The Guardian’ın Türkiye ve Orta Doğu temsilcisi Bethan McKernan ve gazeteci Gökçe Saraçoğlu tarafından kaleme alındı. Makalenin yazarları, Erdoğan’ın hapishanede geçirdiği 4 ayın kendisi için “biçimlendirici” aylar olduğunu belirtti. Yazının ilgili bölümünde şu ifadelere yer verildi: “Geriye dönüp baktığımızda Erdoğan’ın 1990’lı yıllarda hapishanede geçirdiği 4 ay biçimlendirici bir tecrübeydi. Erdoğan, o süreçte söylenen sözlerin ne kadar güçlü olabileceğini anladı ve dindarlığıyla, işçi sınıfı geçmişiyle ile açıkça alay eden, onu siyasetten aforoz etmeye çalışan elitlere karşı nefreti sivrileşti.”
Makalenin devamında Erdoğan’ın o günlerden 20 yıl sonra, bugün bir “Popülist dev” olduğu ifade edildi. Erdoğan’ın iktidardaki son dönemi Global Popülizm Veritabanı’na göre veritabanındaki herhangi bir sağcı liderin en popülist dönemiydi. Saraçoğlu ve McKernan, “Araştırmalar gösteriyor ki Erdoğan dikkatli bir Islahatçı başbakandan, Venezuela’nın Hugo Chavez’i kadar popülist olan otoriter bir cumhurbaşkanına dönüştü” diye ifade etti.
Gazetede, Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü Türkiye Araştırmaları Programı’nın direktörü ve “The New Sultan: Erdoğan and the Crisis of Modern Turkey” kitabının yazarı Soner Çağaptay’ın sözlerine de yer verildi. Çağaptay, “Erdoğan 21. yüzyıl popülizminin mucitidir” diyor ve ekliyor: “Onun kariyeri tek bir insanın bütün bir ülke üzerinde nasıl inanılmaz bir etki yaratabileceğini gösteriyor”.
Makalede Erdoğan’ın doğup büyüdüğü Kasımpaşa’dan da bahsediliyor. Yazının “Erdoğan’ın ıslahatçı kökeni” başlıklı bölümde yazarlar Yaşar Ayhan adlı bir berberin sözlerini aktarmış. Erdoğan ile geçmişten tanıştığını ve hâlâ yakın olduklarını belirten Ayhan, “Erdoğan ufuklarımızı açtı. O gelip bizi sadece eğlence olsun diye taciz eden, politikacılardan para alan yozlaşmış polislerin karşısında durabileceğimizi, kendine güveni az olan biz ‘siyah Türkler’e gösterdi. O her şeyi değiştirdi”. Bu başlığın altında AK Parti hükümetinin ilk yıllarına odaklanılmış olduğu ifade edildi.
Erdoğan başbakanlığının ilk döneminde (2003-2007) kendisine 0.1, yani yok denecek kadar düşük bir popülist puanı verilmiş.
Saraçoğlu ve McKernan makalelerinde 2007 ve 2010 anayasa referandumlarının “AKP‘nin iktidardaki yerini sağlamlaştırdığını ve yeni bir dini muhafazakar dönem başlattığını, ancak bu tutumun liberal ve laik demokrasi ile daha az uyumlu olduğunu” belirtiyorlar.
Çağaptay ise, “Erdoğan bir döner ustası gibi bizi cezbetti, sonra istikrarlı ve metotlu bir şekilde Türk demokrasisinden ince dilimler çıkardı. Çıkarabildiği her seferinde liberal ve laik Türkiye’den bir katmanı eksiltti” yorumunda bulunuldu.
Erdoğan, tabloya göre 2007- 2014 arasında 0.9 puan ile biraz popülist bölgesine ulaştı.
Makalenin devamında Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler’e yaptığı ‘yenilenme’ çağrısına yer verdi. Yazıda Gezi Parkı olayları da önemli bir nokta olarak belirlenmiş, ilgili bölüm ise şu şekilde; “Başbakanın giderek yurtiçindeki muhaliflere de toleransı azaldı, ve otoriterliği 2013 yılında Gezi Parkı protestolarına verdiği tepki ile açıkça görüldü. Tüm ülkeye yayılmadan önce İstanbul’da başlayan eylemler sert bir devlet baskısıyla karşılaştı. Sonradan gelen şiddet sonucunda 22 kişi hayatını kaybetti, 5 bin kişi de gözaltına alındı.
Bu Erdoğan liderliğinin en yakın – ve en popülist döneminin – bir ön gösterimiydi ve 2014 yılında başkan seçilmesiyle başladı. ”
Yazarlar, aynı zamanda Erdoğan’ın başkan seçildikten, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra konuşmalarının en popülist boyuta ulaştığını ifade etti.
The Guardian’da yer alan makaleye göre Erdoğan’ın bu konuşmalarının analizi onu popülistlik konusunda Venezuela lideri Nicolas Maduro ve Bolivya lideri Evo Morales ile aynı kulvara koyuyor.
“Darbe girişiminden sonra ilan edilen olağanüstü hâl Erdoğan’ın gücüne güç kattı. 160 bin’den fazla hukukçu, akademisyen, öğretmen ve memur hükümet düzenlemeleri sonucunda işini kaybetti ve eleştirel medya organları kapatıldı. Türkiye’de diğer bütün ülkelerden daha fazla gazeteci hapse atıldı ve ülke Transparency International’ın demokrasi puanlarında sert düşüşe geçti. Gözlem örgütü artık Türkiye’yi ‘özgür olmayan’ ülke olarak sınıflandırıyor. Erdoğan’ın anayasa değişiklikleri 2029’a kadar iktidarda kalabileceği anlamına geliyor.” denildi.