Yorum | Nurullah Albayrak
15 Temmuz’dan bu yana emniyette, gözaltı mekânlarında ve cezaevlerinde işkence yapıldığına dair haberler sıkça paylaşılıyor. Ne yazık ki hukuk sistemini yerle bir eden hukukçu ve iktidar mensuplarının yaklaşımları ile bazı kifayetsiz muhterislerin işkenceyi tavsiye eden açıklamaları, bazı kamu personelini en iğrenç yöntemlerle işkence yapma sapkınlığına sevk etmiş görünüyor.
Kamu görevi yaptığını zanneden ve kendisini insan olarak gören kamu personeli bilmelidir ki, işkenceyi meşru gören hiçbir kanun olmadığı gibi devletler de meşru görmemektedir. En ilkel devletlerde bile savaş ve olağanüstü dönemler dahil olmak üzere hangi gerekçeyle olursa olsun, işkence istisnasız olarak yasaklanmıştır. Bizim yasalarımızda da işkence suçtur ve Türk Ceza Kanunu’nun 94. maddesinin 6. Fıkrasında açıkça belirtildiği üzere ‘Bu suçtan dolayı zamanaşımı işlemez.’
İnsan Haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelerde korunan hakların başında da işkence yasağı gelmektedir. İşkencenin engellenmesi ve sorumlularının etkin bir şekilde cezalandırılması amacıyla, sırf işkencenin önlenmesine matuf sözleşmeler kabul edilmiş ve sözleşmelerin kabul edilmesiyle de yetinilmeyerek bu sözleşmelerin etkin olarak uygulanabilmesi için de mekanizmalar öngörülmüştür.
Hem ulusal hem de uluslararası yasa ve sözleşmelere bakıldığında kamu görevi yaptığını zannederek insanlara işkence yapan kişilerin er geç cezalandırılacağı bilinmelidir. İşkencecilere cesaret verenler hukuk işlemeye başladığında ya sanık olacaklardır ya da tanık olup işkencecilerin daha ağır ceza alınmasına katkı sağlayacaklardır.
15.YÜZYIL ENGİZİSYON HUKUKU
Ne yazık ki bugün yapılanların 15. yüzyıl Engizisyon yargılamalarından farkı yoktur. “Bu yazılanları imzala, yoksa karınla oruç açarız”, ‘İstediğimiz şekilde ifade vermezsen eşini ve çocuğunu da buraya getiririz’, ‘İtiraf etmezsen buradan çıkamazsın’ şeklinde son derece iğrenç tehditler kullanmak suretiyle yapılan işkenceler de bir barbarlık örneği olarak işkencecilerin ismiyle birlikte tarih sayfalarındaki yerini alacaktır.
Engizisyon mahkemelerinde, tutuklular sorguya alınmadan önce aylarca zindanlarda tutulur, sanığın direnme gücünün kırılması planlanırdı. Mahkeme önüne çıkarıldığında kendisinden söylemesi istenilen şeyleri kabul etmesi gerekirdi aksi bir davranış yeniden zindana geri gönderilmesi ve büyük bir ihtimalle de bazı cezalara çarptırılması anlamına gelirdi. Sanıktan suçunu itiraf etmesi istenirken engizisyoncuların elinde kanıtlar olduğu, onun aleyhine tanıklık etmeye hazır tanıklar olduğuna inandırılırdı. Tutuklunun ne kanıtların niteliğini ne de tanıkların kimliğini öğrenmesine izin verilmediği gibi, sanık direnir veya suçu kabul etmezse daha şiddetli yollara başvurulurdu.
Tarih yeni engizisyoncuların iğrençliklerini elbette yazacaktır. Bizlere düşen ise işkencecilerin yaptıklarının hukuk nezdinde karşılığını bulmalarını sağlamak olmalıdır.
YAPILANLARI KAYDA ALABİLMEK ÖNEMLİ!
Bu kapsamda, ilk olarak mutlaka ya duruşmada yapılacak açıklamalarla ya da savcılığa yapılacak suç duyurusu başvurusu ile ayrıntılı şekilde yaşananlar anlatılıp zapta geçmesi sağlanarak etkin soruşturma yürütülmesini talep etmek olmalıdır.
Yapılacak şikâyet sonrasında açılan soruşturma takip edilmeli ve hukuki süreç sonuna kadar sürdürülmelidir. Bu konuda internet sitelerinde ve açık kaynaklarda gerekli açıklamalar ve ihtiyaç duyulan dilekçeler bulunmaktadır. Mevcut dilekçeleri mağdur olan kişiler kendi durumuna uyarlayarak kullanabilir.
Unutulmamalıdır ki işkence suçlarında zamanaşımı olmadığı gibi bizzat işkencecilere karşı açılacak tazminat davasında da zamanaşımı yoktur. İşkenceciler ölseler dahi geride kalan aileleri tazminatları ödemekle karşı karşıya kalacaktır. İşkenceci bizzat fiili icra eden olarak anlaşılmasın; işkenceyi yapan, yapılmasına izin veren, yapılmasına göz yuman ve işkenceye itiraz etmeyen herkes işkencecidir ve açılacak tazminat davalarının ve ceza soruşturmalarının muhatabıdır.
1700’lü yıllarda yaşayan ünlü hukukçu Beccaria’nın, “Suçlar ve Cezalar” isimli eserinde işkenceyle ilgili olarak söylediği sözle bitireyim;
Bir adamın kendisinin ithamcısı olmasını istemek iddiası korkunç ve pek gülünçtür. Hakikat sanki onun adaleleri ve sinirleri arasına gizlenmiş gibi, işkence ile çıkarmağa çabalamak vahşet ve budalalıktır…. Ortada suç ya var yahut yoktur. Varsa o suça kanunun tespit ettiği ceza verilecektir ki, bu takdirde işkence faydasızdır. Şayet suç yoksa bir masuma eza ve cefa etmek müthiş bir vahşet olmaz mı?”