IŞİD sonrası Irak’ta Haşdi Şabi etkisi ve Türkmenler

YORUM | EBUBEKİR IŞIK

2015 yılında Musul’un IŞİD tarafından işgal edilmesi ve Şii mabetlerinin yağmalanmaya başlaması kutsal yerlerin korunmasına dair önemli bir askeri ihtiyacın ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Bu ihtiyaca istinaden 12 Haziran 2015’te Iraklı Şiilerin otorite olarak kabul ettiği Ayetullah Ali Sistani Irak’ta bulunan tüm Müslümanlara bir çağrıda bulunarak IŞİD’e karşı bir araya gelinmesi için cihat fetvası vermişti. Bu cihat fetvasından üç gün sonra elli beş – altmış bin kadar gönüllü IŞİD ile savaşma noktasında hazır olduklarını beyan etmişlerdi. Bu süreç halk birlikleri olarak da ifade edilen Haşdi Şabi’nin kurulmasını da beraberinde getirmişti.

IŞİD ile Irak sathındaki mücadelede en etkili güçlerden biri olarak karşımıza çıkan Haşdi Şabi’yi oluşturan yapılara baktığımızda temel bir ayrım yapmamız mümkün. Elliden fazla küçüklü-büyüklü milis gücün varlığı ile beraber, Haşdi Şabi koordinasyonu altında mücadele eden ve hiçbir milis güç ile iltisakı olmayan halk birliklerinin olduğunu da ifade etmek durumundayız. Fakat, bu çok parçalı yapının içerisinde gerek askeri gerekse de siyasi olarak öne çıkan bir takım gruplar bulunmakta. Haşdi Şabi’yi oluşturan en etkili ve güçlü üç milis kuvveti şöyle sıralayabiliriz. 2003 yılında Irak’ın Amerika’nın işgaline maruz kaldığı süreçte kurulan ve son döneme kadar Irak İslam Konseyi’ne bağlı olan ‘Bedir Grubu’ aslında Haşdi Şabi şemsiyesi altında ki en etkili güç olarak ifade edilebilir. Daha sonra Irak İslam Konseyi’nden ayrılan Bedir Grubu kendi ‘öz yapılanması’nı kurarak hem askeri hem de siyasi anlamda daha özerk bir yapıya kavuştu.

Haşdi Şabi içerisindeki son derece etkili diğer bir grup ise şüphesiz Ketaib Hizbullah grubu. Özellikle, Lübnan Hizbullah’ı ile yakın ilişkiler içerisinde bulunan bu grup, Lübnan’dan Haşdi Şabi’ye yapılan hem insani hem de askeri yardımların koordinasyonunu sağlayan grup olarak karşımıza çıkmakta. Haşdi Şabi’yi oluşturan en etkili üçüncü güce baktığımızda ise karşımıza Iraklı Şii lider Mukteda Al-Sadr’ın Mehdi ordusundan ayrılan ve Haşdi Şabi’ye katılan birlikleri görmekteyiz. Aslında bu halk birliklerinin ortak adı Haşdi Şabi olsa da, özellikle Tikrit operasyonunda gördüğümüz gibi, her grup kendi bayrağı ve komutanının liderliğinde IŞİD ile yapılan mücadeleye katılmakta ve bu anlamda dönem dönem farklı gruplar arasında çok ciddi koordinasyon sorunlarını da ortaya çıkarmakta.

Haşdi Şabi, Şiilik ve Türkmenler?

Bu milis grupların dışında Iraklı olmayan, hatta Şii olmayan birçok milis grubun Haşdi Şabi şemsiyesi altında kendilerine yer buldukları bilinen bir gerçek. Fakat, Haşdi Şabi birliklerinin temel motivasyonunun Şiilik olup olmadığı başından beri tartışılmakta ve bu tartışmanın önümüzde ki dönemde yerini sıcak çatışmalara bırakacağına dair kaygılar büyüyerek devam etmekte.

Özellikle, 2015 yılının son aylarına doğru Haşdi Şabi’nin IŞİD ile mücadele sırasında ciddi başarılara imza atması, aynı dönemde IŞİD ile savaşan Kürt Peşmerge güçlerinin ve Sünni Arapların yer yer tepkisine yol açmıştı. Hatta, IŞİD ile mücadelede gerçekleştirilen operasyonlara sürekli Şii imamların isimlerinin verilmesi bu tartışma ortamını daha da gerginleştirmişti. Irak yetkilileri bu nizayı çözüme kavuşturmak için Haşdi Şabi liderleri ile bazı görüşmeler gerçekleştirmiş ve bir takım Sünni ve Türkmen birliklerin de Haaşdi Şabi çatısı altında mücadele etmelerinin Haşdi Şabi’yi daha meşru bir çizgiye çekeceğini öngörmüşlerdi. Bu sebeple, 2016’nın başlarından itibaren bazı Arap Sünni aşiret güçlerinin ve Kerkük çevresinde yaşayan bir takım Türkmen grupların Haşdi Şabi’ye bağlılık yemini ederek IŞİD’e karşı aynı cephede savaştıklarına şahid olduk. 2016 ve 2017’ye doğru gelinen süreçte ise Haşdi Şabi içerisinde ki Türkmen güçlerin sayısının son derece arttığını ve özellikle Türkmenlerden oluşan 16. ve 52. tugayın Haşdi Şabi’nin en etkili orduları haline geldiklerine tanıklık ettik.

Bununla birlikte, Haşdi Şabi’nin IŞİD bölgeden temizlendikten sonra faaliyetlerine devam edip etmeyeceği, ya da faaliyetlerinin sadece askeri alanda kalıp kalmayacağı da hararetle tartışılmaya devam etti. Aslında bu iki sorunun da cevabı 2017 yılının ortalarından itibaren netliğe kavuştu. 2017’nin başında Irak Ulusal Güvenlik Konseyi Haşdi Şabi’yi Irak Ordusu’nun bir parçası yapacak bir takım hukuki düzenlemeleri Irak Parlamentosu’na sundu ve parlamento bu teklifi onadı. Hali hazırda 90 000 kadar milis gücün kayıt edildiği ve bunlardan 30 000 kadarının aylık 610 Amerikan doları civarında Irak Ulusal Güvenlik Konseyi’nden maaş aldıkları Irak resmi devlet kanalından geçtiğimiz aylarda duyurulmuştu.

Yukarda ifade edilen ikinci kritik mesele olan ‘Haşdi Şabi’nin faaliyetlerinin askeri alanla sınırlı kalıp kalmayacağı’ hususu da aslında yavaş yavaş aydınlığa kavuşmakta. Hatırlanacağa üzere 2015’te 86 gün boyunda IŞİD ablukası altında kalan bir Türkmen beldesi olan Emirli’den birçok Türkmen grup gönüllü olarak Haşdi Şabi’ye katılarak IŞİD’ın bu beldeden temizlenmesi için uğraş vermişlerdi. IŞİD bu bölgeden aylar sonra temizlenmiş ve ilginç bir şekilde o günden bugüne bu Türkmen bölgesinin siyasi ve idari yönetimi tamamen Haşdi Şabi’ye bağlı bir takım insanlar tarafından yürütülmekte. Benzer yaklaşımları Irak’ın devlet organlarının etkin olamadığı ve IŞİD’den boşaltılan farklı birçok bölgede de görmek mümkün.

Bununla birlikte Haşdi Şabi’nin hem askeri hem de siyasal faaliyetlerinde hatırı sayılır bir İran etkisinin olduğunu da belirtmek gerekir. Özellikle IŞİD’e karşı 2015 yılında başlatılan mücadelenin hemen her safhasında İranlı askeri yetkililerin eğitim, planlama ve lojistik desteklerinin hep var olduğunu, İran Devrim muhafızları Küdus Ordusu komutanı Kasım Süleymani’nin cephe cephe Irak’ta gezerek farklı Haşdi Şabi komutanlarını motive ettiği ve bir eşgüdüm sağlamaya çalıştığı defalarca uluslararası medyaya da yansımıştı. İran’ın Haşdi Şabi ile olan bu girift ilişkisini Haşdi Şabi çatısı altında mücadele veren Horasan grubu üzerinden gerçekleştirdiğini Erbil merkezli Rudaw haber kanalı daha önce yaptığı yayınlarda dile getirmişti.

Tüm bu faktörler aslında bize dört kritik çıkarım için son derece önemli içerikleri sağlamakta. Bir, Haşdi Şabi resmi olarak ifade edilen hedeflerinin aksine son derece Şii motivasyonlu bir hareket görüntüsü vermekte ve bu görüntüden Şii’lerin gerek askeri gerekse de siyasal olarak domine ettiği bir Irak için mücadele ettiğini anlamaktayız. İki, Haşdi Şabi resmi olarak Irak ordusunun bir parçası olsa da, Irak devlet aparatının gücünü ‘yettiremediği’ sahalarda siyasal sorumluluk almakta, IŞİD’den boşaltılan bölgeleri hem siyasi hem idari olarak yönetmeye talip olmakta ve yönetmekte. Üç, Irak Türkmenleri’nin önemli bir kısmının Şii olduğu düşünülürse, soydaşlarımız olan Irak Türkmenleri’nin Haşdi Şabi’nin hamiliğine biat ettikleri ve bu bağlamda İran etki sahasına her zamankinden daha fazla açık olduklarını ifade edebiliriz.  Dört ve en önemlisi, Haşdi Şabi’nin Şii motivasyonlu askeri ve siyasi tasarrufları önümüzdeki süreçte IŞİD benzeri ve radikal Sünni tandanslı yeni bir terör örgütünü ortaya çıkarabilir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin