M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
Girişimciliği, sanayiciliği ve işadamlığı, çılgın vatanseverliği ete kemiğe büründürseniz ortaya Nuri Demirağ çıkar. Bu ele avuca sığmaz şahsiyetin bilinmeyen bir de siyasetçi kimliği var. Demirağ’ın siyasetçi kişiliğinden pek söz edilmez. Bugün sizlere siyasetçi Demirağ’ı anlatmaya çalışacağım.
Demokrasi tarihimiz siyasi parti mezarlığı gibi. Sayısını ve ismini hatırlamadığımız kadar parti gelip geçti. Cumhuriyet tarihimizin ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ise 1945’te başlayan çok partili siyasi hayatın ilk muhalefet partisi de Nuri Demirağ’ın kurduğu Milli Kalkınma Partisi idi.
Ancak niçin siyasete atıldığını anlamak için yaşam öyküsünü kısaca bilmekte fayda var.
1886’da Sivas’ın Divriği kasabasında doğan Nuri, 3 yaşında iken babasını kaybetti. İlk ve orta öğrenimini burada bitirdi 1903’te açılan sınavı kazanıp Ziraat Bankası’nda memur olarak hayata atıldı.
Daha sonra İstanbul’a geldi. 1910’da Maliye Bakanlığı sınavını kazanarak Beyoğlu Gelirler Müdürlüğünde görev yapmaya başladı. Maliyenin hemen her kademesinde görev yaptı. Çalıştığı sırada gece öğrenimi ile üniversite eğitimini bitirdi.
YENİLGİNİN EN AĞIR DÖNEMİNDE ‘TÜRK ZAFERİ’
Birinci Dünya Savaşı yenilgisi ve İstanbul’un işgalinden sonra, işgalcilerin baskı ve yönlendirmelerine dayanamayıp 1918’de memuriyetten istifa etti. Eminönü’nde tuttuğu bir işyerinde 56 altın sermaye ile kurduğu tesiste sigara kağıdı üretmeye başladı. Mağlubiyetin en acı döneminde ürettiği kağıda, “Türk Zaferi” adını verdi.
Nuri Bey, imal ettiği Türk Zaferi sigara kağıdı ve sonrasında üretimine başladığı sigaradan servetinin temelini oluşturdu. Bu sırada başlayan Milli Mücadele’ye destek verdi. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Maçka’daki şubesini yönetti.
Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde Cumhuriyet kurulduktan ve ülke imar edilmeye başlandıktan sonra ulaşımda demiryollarına ağırlık verildi. 1926’da Samsun-Sivas demiryolunu yapan Fransız şirketi işi bırakıp gitti.
Demiryolunun ilk etapta 7 kilometrelik bir bölümü ihaleye çıkarıldı. Maliye kökenli Nuri Bey, üçte bir fiyat vererek bu ihaleyi aldı ve kısa sürede bitirdi. Demiryolu inşaatının kalan kısmı da kendisine verildi.
Samsun-Sivas demiryolu, planlanandan kısa sürede bitirildi. Nuri Bey, tapuda memur olan mühendis kardeşi Abdurrahman Naci’yi de istifa ettirerek kendisine ortak yaptı. Nuri Bey artık yeni demiryolu inşaatlarının müteahhidi oldu. Samsun-Erzurum, Sivas-Erzurum, Fevzipaşa-Diyarbakır hatlarının inşasına girişti. Sarp kayalıklar çoğu zaman balyozlarla kırılarak yollar, köprüler ve tüneller inşa edildi. Batıda Afyon-Dinar demiryolunun inşasını üstlendi.
Türkiye’nin o dönemde inşa edilen 10 bin kilometrelik demiryolunun dörtte birine yakınını Nuri Bey’in ekibi hayata geçirdi. Ülkeyi demir ağlarla ördüğü için 1934’te soyadı kanunu çıktığında Atatürk, “Demirağ” soy ismini verdi.
Nuri Demirağ, Cumhuriyetin kurucu kadrosunun sanayi ayağını gerçekleştirmeyi görev edinmişti. Demiryollarının inşası için 1937’de yapımına girişilen Karabük Demir Çelik fabrikasının yapımını üstlendi. İzmit’teki kağıt, Sivas’taki çimento fabrikasını, Bursa’daki Merinos tekstil tesislerinin müteahhitliğini yürüttü.
Bu kadar şevk ve heyecanla çalışırken İstanbul Boğazı’na köprü yapılması için hazırlıklara girişti. ABD’deki San Francısco’daki Golden Gate köprüsünü inşa eden firmayla anlaşıp bunun planlarını hazırlattı.
Köprü Ahırkapı ile Üsküdar Doğancılar arasına kurulacak, 960 metresi karada, 1600 metresi denizde olmak üzere toplam 2 bin 560 metre uzunluğunda olacaktı.
1934’te bu planı Atatürk’e sunduğunda beğenilmiş olsa da proje Bayındırlık Bakanı (Nafia Vekili) Ali Çetinkaya’yı aşamadı. Çetinkaya ile Demirağ arasında uzun tartışmalar oldu. Demirağ, en son, “Bu iş olacak. İstanbul buna muhtaç. Ben yapamazsan evladıma bırakırım. O yapar ama vasiyet edeceğim, ‘Bu köprüden İnönü de, Çetinkaya’da geçemez’ diye levha assın.” diyerek Ankara’dan ayrıldı.
Demirağ’ın Boğaz’a köprü hayali 39 yıl sonra Süleyman Demirel hükümeti döneminde Cumhuriyet’in 50 yılında hayata geçirildi.
DEMİRAĞ’IN KAZANDIĞI SERVET
O dönemde inşa ettiği projelerden büyük paralar kazandı. Türkiye bütçesinin 212 milyon TL olduğu 1936 yılında, Demirağ’ın serveti 11 milyon TL idi. Bu sırada Nuri Bey’den, güçlendirilmeye çalışılan hava kuvvetleri için uçak bağışı yapması istendi.
Bunun üzerine “Madem ki bir millet tayyaresiz yaşayamaz. Öyleyse bunu başkalarının lütfundan bekleyemeyiz. Ben bu uçakların yapımına talibim.” diyerek havacılığa yöneldi.
Asıl fabrikayı memleketi olan Divriği’de kuracaktı. Bu amaçla 1500 dönüm arazi satın aldı. Beşiktaş’taki Barbaros Hayrettin Paşa İskelesinin arka tarafında bugünkü Deniz Müzesi ile Shangri-La Bosphorus İstanbul Oteli’nin arasındaki alana atölyesini kurdu. “Tayyare Etüt Atölyesi” olarak kurulan tesis, kısa zamanda “Uçak İmalat Fabrikası” halini aldı.
Deneme uçuşlarını yapabilmek ve pilotların eğitilmesi amacıyla Yeşilköy’deki Elmas Paşa Çiftliği’ni satın aldı. Burada Pilot yetiştirmek için “Nu. D. Gök Okulu” adını verdiği bir okul inşa etti.
Bugünkü Atatürk Havalimanı’nın olduğu alana uçuş pisti ve uçak bakım ve onarım atölyesi kurdu. Türkiye’nin ilk uçak mühendislerinden olan Selahattin Reşit Alan’ın planlarını çizdiği tek motorlu “Nu.D-36” uçağı üretildi. Hemen ardından çift motorlu 6 kişilik “Nu.D-38” uçağı uçuş testini başarıyla tamamladı.
Demirağ, aynı yıl Türkiye’nin ilk yerli paraşüt üretimini gerçekleştirdi.
DEMİRAĞ İÇİN ZOR GÜNLER BAŞLIYOR
Türk Hava Kurumu, 10 eğitim uçağı ve 65 planör siparişi verdi. 24 uçağın üretim ve test sürüşleri tamamlandı. Uçakların tesliminin bir kısmı Eskişehir’de yapılacaktı. Bu uçaklar için yeniden test yapılması istendi. Uçakların planını da çizen Selahattin Reşit Alan, uçuş tecrübesi bulunmamasına rağmen, ilk uçağı kendisi götürmek istedi.
Eskişehir İnönü’de, düzenlenen tören alanını dolduran insanlar piste de taştığı için yan taraftaki tarlaya iniş yapmaya çalıştı. Bu sırada bir hendeğin olduğunu fark edemeyince uçak yere çakılıp parçalandı. Pilot da can verdi.
Türk Hava Kurumu (THK), bu kazayı gerekçe göstererek verdiği uçak siparişlerini iptal etti. Üretimi tamamlanmış uçakların teslim alınmaması Nuri Demirağ için sıkıntılı bir sürecin başlangıcı oldu. Demirağ, THK ile yıllar süren bir hukuk mücadelesine girişti.
Her iki uçak modelinden yurt dışından siparişler alındı. İspanya, İran ve Irak bu uçaklardan almak istedi. Mahkeme süreci Demirağ’ın aleyhine sonuçlandı. Ardından “uçuş güvenliği olmadığı” gerekçesiyle uçakların yurt dışına satılması da yasaklandı.
Yurt içine satamayan, dışarıdan aldığı siparişleri de teslim etmesine izin verilmeyen Demirağ’ın uçak fabrikası 1944 yılında üretimi durdurmak zorunda kaldı. Bu kazadan sonra Nu.D-38 uçakları, binlerce kilometre uçuş yapmasına rağmen en küçük bir kaza yaşanmadı.
Nuri Demirağ, yaşananları ve uğradığı haksızlığı anlatmak için hükümet nezdinde girişimlerde bulundu. Sonra neler yaptığını ve hedeflerini anlattığı Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye mektuplar yazmaya başladı.
İnönü konuyu Başbakan Şükrü Saracoğlu’na iletti, Saracoğlu da Milli Savunma Bakanlığı’na sordu. Bakanlıktan gönderilen iki sayfalık mektubun özeti şöyle idi:
“Nuri Demirağ, mektubunda vekalet (bakanlık) tarafından fabrikasına iş verilmediğini bahsetmekte ise de 1941 senesinde vekaletimce mezkur fabrikaya Lysander tayyarelerinin tamir ve revizyonları ile bilumum kara nakil vasıtalarının tamiratı verilmiş ve 50 bin liralık bir mukavele tecdit edilmek suretiyle yalnız 1941 mali yılı içinde bu fabrika ile vekalet arasında 188 bin 189 liralık iş yapılmıştır.”
DP DÖNEMİNDE DE DEĞİŞEN BİR ŞEY OLMADI
14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti iktidara geldiğinde de durum değişmedi. Yeşilköy’deki tesisler, uçak pisti, bakım hangarları ve fabrika yok pahasına istimlak edildi. Üretilen uçaklar, bir süre sonra hurdaya satılmak zorunda kalındı.
Nuri Demirağ, sadece ekonomik kalkınma ile ilgilenmedi, ülkenin yetiştirdiği sanatçılara da sahip çıkmaya çalıştı. Pek çok kişinin adının birlikte anılmasını istemediği Nazım Hikmet’e Cihangir’deki evlerinden birini verdi, Neyzen Tevfik’e ev aldı. Öğrenci yurtları kurdu, okullar yaptırdı.
Döneminin en başarılı işadamlarından biri olan, liberal ve özgürlükçü yaklaşımlarıyla tanınan Nuri Demirağ, ülkenin yönetim anlayışının değiştirilmesi gerektiğine kanaat getirerek çözümü siyasette aramaya başladı.