AHMET KURUCAN | YORUM
Çetin Karaman. Allah rahmet eylesin. 2014 yılında vefat etti. 1992 yılında Manisa İl Müftülüğünden Mushafları İnceleme Kurulu Başkanı olarak Ankara’ya tayini çıktı. O yıllarda Manisa Ahmetli İlçesinde vaiz olarak çalışıyordum. İl müftümüzün tayini çıktığında duydum ilk defa bu kurulun adını. Belki Antalya’da göreve başlamadan önce almış olduğumuz 3 aylık seminerde bahsetmişlerdir ama zihnimde yer etmemiş. O zaman sormuştum ilk defa, bu kurum nedir ve ne iş yapar diye. Bir de geçen hafta sordum.
Diyanet’in resmi sayfasında şunu yazıyor: “Dinimizin temel kaynağı Kuran-ı Kerimdir. Kur’an-ı Kerim günümüze kadar tevatüren gelmiştir. Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu (tevatüren) hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze ulaşan Kur’an-ı Kerimi kıyamete kadar asli şekline uygun basım ve yayımını sağlamak, hataları ve hatalı Kur’anları bertaraf etmek amacıyla kurulmuştur. Görevi; Kur’anın asli hüviyetini ve imlasını muhafaza etmektir.”
Ne kadar güzel değil mi? Kur’an’ın orjinal haliyle korunması için hem de hiçbir ücret almadan yayınevlerine böyle bir hizmeti vermek her türlü takdirin üzerinde.
Sonra Diyanet Teşkilatının kanunu olarak bildiğimiz 633 sayılı kanuna bakayım dedim. 6. Madde 5. fıkrasında şunu yazıyor: “Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulunun onay ve mührü bulunmayan mushaflar, cüzler halindeki mushaflar, mealli mushaflar ile sesli, görüntülü ve elektronik ortamda hazırlanan Kur’an-ı Kerimler basılamaz ve yayınlanamaz. Onaysız veya mühürsüz basıldığı veya yayımlandığı tespit edilen mushaf ve cüzler halindeki mushaflar ile sesli, görüntülü ve elektronik ortamda hazırlanan Kur’an-ı Kerim yayınlarının Başkanlığın yetkili ve görevli mercie müracaatı üzerine basım ve yayımının durdurulmasına, dağıtılmış olanların toplatılmasına ve imha edilmesine karar verilir.”
Kur’an’ın asli hüviyetine uygun olarak korunmasına yönelik yaptırım içeren bu görev tanımına ne dersiniz? Ben yine takdirle karşılıyorum. Zira insanoğlu bu. Çiğ süt emmiş. Suistimal edebilir. “İslam dininin kutsal kitabını ticarete konu edeceğim!” derken bilerek ya da bilmeyerek hata yapabilir. İşte tam bu noktada aslına muhalif olan basılı Kur’an’ların toplatılması, yakılması, gerekirse yayınevine yaptırımların uygulanması dini hassasiyeti olan herkesin kabulleneceği bir husustur. Yaptırımların devreye girmesi normaldir.
Ama… İşte bu ‘ama’dan sonrası önemli. Silivri Cezaevi’nde üzerinde Mushafları İnceleme Kurulu’nun onayı ile basıldığını belirten mühürlü Kur’an’lar bir zamanlar Hizmet Hareketi’ne ait olan ‘Define Yayınevi’ tarafından basıldığı için toplatılmış ve yakılmasına karar verilerek ilçe müftülüğüne gönderilmiş.
Neden ilçe müftülüğü diye aklınıza bir soru geldiyse hemen söyleyeyim; yakılma işlemi dini değerlere aykırı olmasın diye. Ne kadar acınası ve ne kadar ironik değil mi? Aslına uygun ve üzerinde devletin resmi kurumunun onayı ile basılan Kur’an’ı toplatma ve yakma kararı dini değerlere uygun mu diye düşünmüyorlar da yakma işleminin uygun olması için ilçe müftülüğüne gönderiyorlar.
İnanmıyorsunuz ya da inanamıyorsunuz değil mi? AKP döneminde Kur’an’ın yakılması! İşte belgesi. Savcı Atacan Özata. “668 sayılı KHK kapsamında kapatılan Define Yayınevinin bastığı ve takdim kısmında….M. Fethullah Gülen’in yazısı olan soruşturmaya konu kitapların, Kur’an-I Kerim olmaları nedeniyle, …. ile ilgili takdim kısımının çıkartılarak yeniden düzenlenmesi yahut dini yönden sakınca olurturmayacak şekilde imhası işlemleri için İlçe Müftülüğün’ne gönderilmesine…”
Güler misin ağlar mısın? “Ya Hocaefendi’ye ait takdimi çıkartın ya da yakın!” diyor Sayın Savcı Atacan Özata.
Pekala Hocaefendi o Kur’an’a yazmış olduğu takdim yazısında Kur’an’i değerlere aykırı bir şey mi yazmış? Soru mu bu şimdi Allah aşkına?” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, soru ama cevabı net olan bir soru: Hayır!
O zaman neden bu karar?
Hocaefendi başta olmak üzere Hizmet’in yayınevine ait kitapların tamamının suç unsuru sayılması, çöp kutularına atılması, yakılmasının sebebi neyse bunun da o! İyi ama bu Kur’an’ın yorumu değil ki? Bizatihi Kur’an’ın yani Allah’ın kelamının kendisi? Olsun, ne fark eder ki onlar için!
Zaman Gazetesi’nin okuyucusuna bir zamanlar promosyon olarak verdiği Elmalılı tefsirini de, 6 hadis kitabının toplamının adı olan İbrahim Canan’ın tercüme ettiği Kütüb-ü Sitte’yi de, Vehbe Zuhayli’nin 10 cilt halinde kaleme aldığı “Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı” kitaplarını da terör malzemesi olarak kamuoyuna deklare etmemişler miydi bunlar? O zamanlar bunu “Bu Fotoğrafa İyi Bakın!” başlıklı bir yazıda değerlendirmiştim.
Aradan geçen 4 yıl içinde değişen ne? Hiçbir şey!
Burada bitireyim. Meselenin insan hakları ihlali ve din özgürlüğüne bakan yönlerini de uzmanları kaleme alsın. Sanırım bu olay hem insan hakları hem de din özgürlüğü raporlarına konu olacaktır.
Bitireyim dedim ama bir ayet dilime takıldı. Diyor ki Allah o Yüce kitabında… Diyanet Vakfı’nın yayınladığı mealden vereyim tercümesini: “… onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.” (3/118)
Ne diyeyim, kininiz, nefretiniz ve öfkenizde boğulun!..
Not: Bazı yazılar vardır. Tarihe not düşmek için yazılır. Bu yazı da onlardan biri…
Ortada devlet mi var? Bir hırsız çetesi ve onun emrindeki hukuktan habersiz cübbeli soytarılar var.