İran’ın “Z Kuşağı” ve başörtüsü 

YORUM | YÜKSEL DURGUT

İran’ın başkenti Tahran’da akrabalarını ziyaret eden Kürt bir kadındı. En yakınındakiler onu Jina olarak çağırıyorlardı. Biz adını ölümünün ardından medyadan Mahsa Amini olarak öğrendik. İran yasalarına göre başörtüsü takmadığı için ahlak polisi tarafından gözaltına alındığında turistik bir gezi için şehirde dolaşıyordu. 

Gözaltına alındı ve ardından uygun başörtüsü takma konusunda ‘eğitim’ verilen bir merkeze götürüldü. Burada neler yaşandığını pek kimse bilmiyor. Ailesi Amini’yi bir daha gördüğünde hayatını kaybetmişti.

İnternette dolaşan iki fotoğraf yayınlandı 22 yaşındaki genç kadın ile ilgili. İlk fotoğrafta gözaltına alınmadan önceki son hali objektiflere yansıdı. Yere yıkılma anının olduğu iddia edilen kısa bir videosu yayınlandı. Diğeri ise tüm dünyayı ayağa kaldıran, kulağından kan sızan ve çeşitli tüplere bağlı olduğunu gösteren fotoğraftı. Vücudu fotoğrafta bile cansız görünüyordu. Gözaltında olan başka bir kadın, Amini’nin polis tarafından dövüldüğünden kendisine bahsettiğini söyledi. 

Sosyal medyadaki görüntülerin ardından Tahran’da başlayarak tüm ülkeyi saran büyük protestolar başladı. Ülkenin bütün şehirlerine sıçrayan protestolar gençlerin liderliğinde gece gündüz sürüyor. Çeşitli sosyal sınıflardan insanlar ve etnik gruplardan da katılımın sürdüğü protestolarda şu ana kadar ölenlerin sayısı 75’i geçti.

Yıllardır uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya kalan İran ekonomisinin durumu ve bürokrasideki yolsuzluğun yanı sıra ayaklanmalara neden olan bir dizi başka sorunlar da var. 

Mevcut protestoların arka planında Mahsa Amini’nin gözaltında öldürüldüğü ve başörtüsü mücadelesi yatıyor. İran’ın din adamları, başörtüsünü tüm Müslüman kadınlar için zorunlu görüyor. Amerika’da yaşayan İranlı bir gazeteci arkadaşım, başörtüsünün rejimin siyasi argüman olarak kullandığı bir tiyatrodan ibaret olduğu yorumunu yapıyor. 

İran’daki olaylar sonrası en çok yapılan paylaşımların başında; “İranlı ya da Suudi, Fransız ya da Hintli ya da başka bir devlet, kadınlara ne giyeceklerini söyleme hakkına sahip değil.” geliyor. Başörtüsü mücadelesinin özünde erkek egemenliğinin olduğu devlet mekanizmaları var. Zorlama ile güçlerini kullanmakta ne kadar kararlı olduklarını gösteriyor. Kimi ülkelerdeki hükümetler, kadınları başörtüsü takmaya, diğerlerinde de çıkartmaya zorluyor. Her iki durumda da feminist aktivistlere mücadele hakkı doğuyor. 

İranlı kadınların bu protestolara öncülük etmesi birçok kişiyi sevindirirken, kimilerinde de endişe oluşturuyor. İran’da gösterileri bastırmak için güç kullanılırken,kadınlar  saçlarını keserek, başörtülerini yakarak tepkilerini sürdürüyor. 

İran devletinin bu muamelelerinden, giderek daha fazla baskı uygulayan ahlak polisinin gözaltına almalarından halk artık bıkmış. Ama sonucunu bilmedikleri mücadelelerinde yürüyorlar. İran’ın birçok yerinde internet engellenmiş olsa da, VPN sunucuları üzerinden birçok tweet, resim ve slogan atılmaya devam ediyor. 

Yaşanan olaylar İran’ın yabancı düşmanlarının ekmeğine de yağ sürüyor. Protestoları dini rejime daha baskı uygulamak için kullanmaya çalışıyorlar. Aynı zamanda batının benzer olaylara maruz kaldığındaki sessizliği, ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor.

Fransa’daki Marine le Pen’in Ulusal partisi ve Hindistan’daki Narendra Modi’nin BJP’si gibi partilerin büyük güçlere aç olan İslamofobi politikacıları, başörtüsünü yasaklamayı ve kendi fikir düşüncelerinin kabul edildiği yaptırımları kabul ettirmeye çalışıyorlar. 

Batı ise, İran halkına yönelik bu yardımseverliklerini, yaptırımlar konusunda da ele almalıdır. Ülkede her olay patlak verdiğindeki yardımseverliğine siyaset bulaştırmamalıdır. ABD, İran’daki protestoculara son yaşanan olayların ışığında internet kısıtlamalarını hafifletme kararı alırken, diğer yandan da kritik ilaçların İranlı hastalara ulaşmasını engelleyen yaptırımları uyguluyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, İran’a bu insani yardımların ulaşmasına izin verilse dahi, Amerika’nın diğer yaptırımları “İran’ın bu tür insani yardımları finanse etmesini kısıtlıyor”. 

Suudi Arabistanlı bir kadın doktora öğrencisi Salma al-Shehab’ın, geçen ay Twitter üzerinden insan hakkı talepleri nedeniyle 34 yıl hapis cezasına çarptırılmasına ses çıkarılmazken, İran’a bu kadar ağır yüklenilmesi kafalarda soru işareti bırakıyor. Batı bu iki yüzlülüğünü sona erdirirse, Amini için verdikleri destek mesajları daha muteber olacak. 

İran’ın sokakları bugüne kadar böylesi bir protestoya ev sahipliği yapmadı. Sokakların kontrolü Z kuşağının elinde. Ülke nüfusunun yüzde 80’inin 40 yaşın altında olduğu bir ülke nüfusu var. Bu da sokakların heyecanını daha da artırıyor. Ülkenin yönetiminde ise 70 yaşın üzerindeki radikal bir yaş grubunun idaresinde olması, İranlı protestocuların sokağı bir süre daha boş bırakmayacağını gösteriyor. 

İranlı yetkililer, halkı rahatsız eden konulara odaklanmalı. Ara formüller bulmalı. Aksi halde bu protestolar şimdi bastırılsa bile kısa süre sonra yeniden alevlenecektir. Bu yüzden de Mahsa Amini’nin polis şiddeti ile hayatını kaybettiği doğrulanırsa, sorumlular cezalandırılmalıdır. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin