İran ruleti [Vehbi Şahin]

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Moskova’yı uluslararası diplomasi için cazibe merkezi haline getirdiği muhakkak.

Suriye’de Mart 2011’de başlayan iç savaşa Eylül 2015’te askeri harekâtla dahil olan Rusya, bu tarihten itibaren derdi olanın deva bulmak için başvurduğu bir hekim pozisyonunda…

Putin de pek şikayetçi değil bundan…

Rusya’yı uluslararası arenada ve özellikle Akdeniz’de yeniden başat aktör haline getirmenin peşinde.

Bu nedenle bölgenin önemli ülkeleri İsrail, Mısır, Türkiye, Suriye, Irak ve İran’la ilişkileri sıcak tutuyor.

ÖNCE NETANYAHU SONRA ERDOĞAN

Bu hafta iki önemli misafiri var Putin’in.

9 Mart’ta İsrail Başbakanı Netanyahu’yu, 10 Mart’ta da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ağırlayacak Kremlin’de…

Konuşulacak öncelikli konu belli: Suriye…

Son 1,5 yılda iç savaşın gidişatını değiştiren Putin, Suriye’nin geleceğinden sorumlu tek patron gibi davranıyor artık.

Nitekim Erdoğan ve Netanyahu ziyaretleri de bu hakikati gösteren bir delil aslında.

Erdoğan’ın gündeminde Suriye ve S-300’ler dışında başka konu var mı bilmiyoruz.

İsrail Başbakanı’nın asıl derdi ise İran…

Daha doğrusu Suriye’deki savaşa müdahil olan ve burada kalıcı olmaya çalışan İran’ın askeri varlığı…

Netanyahu, Moskova’ya gitmeden önce bu konuyu Putin’le yapacağı görüşmede dile getireceğini açıkladı zaten.

İRAN’I SURİYE’DE VURURUZ

Savunduğu görüşler özetle şunlar:

-İran, Suriye’deki askeri varlığını kalıcı hale getirmek istiyor.

-Amacı, Suriye topraklarında hem kara hem deniz üssü kurmak…

-Biz bunu istemiyoruz.

-Eğer İran Suriye’deki askeri varlığını kalıcı hale getirirse biz buna seyirci kalmayız ve bu üsleri vururuz.

Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan bu yana işgal altında tutan İsrail için Suriye’nin geleceği hayati öneme sahip.

Suriye’de, İsrail’i tehdit edecek yönetim de istemiyorlar bu topraklara konuşlanmış askeri varlık da…

Neden?

Golan Tepeleri’ndeki stratejik üstünlüklerini kaybetmek niyetinde değiller çünkü…

Nitekim Netanyahu bu konuya da temas ediyor.

“Golan Tepeleri’nde bizi yeni bir cephe açmaya zorluyorlar” diyor.

TRUMP İRAN’LA KAPIŞIR MI?

“İkinci vatanım” dediği İran, Erdoğan’ın Moskova ajandasında var mıdır?

Bunu ancak, Netanyahu gibi Erdoğan da gitmeden önce açıklarsa öğrenebiliriz.

Fakat ilginçtir bu iki ziyaret öncesi İran uluslararası gündeme daha sık gelmeye başladı.

20 Ocak’ta Beyaz Saray’da işbaşı yapan ABD Başkanı Donald Trump’ın, İran’ı hedefe koyan açıklamalarından sonra Washington ile Tahran arasındaki gerginlik artmaya başladı.

Basra Körfezi’nde İran’a ait devriye botlarının sık sık Amerikan savaş gemilerine tehlikeli biçimde yaklaşması bunlardan biri mesela.

Diğeri de geçen hafta İran’ın durup dururken Rusya’dan aldığı S-300 füzelerini başarıyla test ettiğini duyurması…

Peki, Tahran neden Trump’ın hedefinde?

2015’te İran’ın nükleer programını frenlemek için imzalanan anlaşmadan sonra İran’ın, nüfuzunu ve gücünü bölge geneline daha büyük cesaretle yansıttığına inanıyor yeni Amerikan yönetimi…

‘OBAMA OLTADAKİ BALIĞI KAÇIRDI’

Onlara göre eski Başkan Barack Obama, İran’ı oltadan kaçırdı.

Kanıt olarak da şu gelişmeleri sıralıyorlar:

1) İran, Rusya ile birlikte Suriye’de Esed’e büyük destek verip rejimin ayakta kalmasını sağladı.

2) Suriye’de savaşan Lübnan Şii milis grubu Hizbullah’a ağır silahlar sağlamak için Rusya ile birlikte hareket etti.

3) Irak, Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerden gelen Şii milisleri, Esed’in yanında savaşmaları için Suriye’ye yönlendirdi.

4) Irak, Suriye ve Yemen’de nüfuz alanını genişletti.

Özetle Trump yönetimindeki ABD’nin niyeti İran’ı dizginlemek…

Bunu eskiden olduğu gibi ekonomik yaptırımlarla mı yoksa savaşla mı yapacak bu henüz belli değil.

Netanyahu’nun Moskova ziyareti öncesi Trump’la “İran tehdidi” üzerine bir telefon görüşmesi yapması, iki liderin İran konusunda aynı endişeyi taşıdığını gösteriyor.

Peki ABD, İsrail istiyor diye İran’ı vurur mu?

Şİİ NÜFUZ ALANI

Irak ve Suriye’deki IŞİD tehdidi bitmeden ve bu iki ülke istikrara kavuşmadan ABD’nin doğrudan İran’a askeri müdahalede bulunacağını söylemek pek gerçekçi olmaz.

Ancak Tahran yönetiminin ambargonun kalkmasından sonra izlediği açılım politikasının İsrail ve ABD’yi rahatsız ettiği de muhakkak.

Körfez ülkeleri ile Yemen’de nüfuz alanını genişleten İran’ın, Suriye’deki iç savaşı kendi lehine fırsata çevirdiği de yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Bağdat, Şam ve Beyrut üzerinde etkisini artıran Tahran, Hazar’dan Akdeniz’e, Basra Körfezi’nden Kızıldeniz’e uzanan çok geniş bir coğrafyada Şii nüfusu harekete geçirebilecek bir potansiyele sahip.

Ayrıca Sünni nüfusun yoğun olduğu ülkelerde de kendisine “sempati” ile bakan Müslümanlar ve siyasi kadrolar var.

SUUDİ ARABİSTAN VE TÜRKİYE

Bölgede İran’ı dengeleyebilecek iki ülke var: Türkiye ve Suudi Arabistan…

Riyad yönetimi, Suriye, Irak ve Yemen’deki iç kargaşalara bazen doğrudan bazen dolaylı müdahalede bulundu ama istediği başarıyı elde edemedi.

İran her üç ülkede de Suudi Arabistan’ın tekerine çomak soktu.

Aynı şekilde Türkiye’nin Irak ve Suriye’de izlediği politikaları boşa çıkardı.

Erdoğan ve AKP iktidarı, ABD ve AB ülkeleri nezdinde güven kaybı yaşama pahasına Tahran’la işbirliği yaptığı halde İran, hem Şii hilalini tamamlama hem de Türkiye’nin bölgesel çıkarlarını sabote etme konusunda hiç geri adım atmadı.

Trump’la birlikte ABD ve İsrail’in Ortadoğu’da İran üzerine yeni bir Rus ruleti oynamaya hazırlandığı belli oluyor.

Şüphesiz bu yeni oyunda Riyad ve Ankara kilit öneme sahip olacak.

ERDOĞAN VE AKP’NİN ÖNCELİĞİ

Türkiye’yi 15 yıldır tek başına yöneten Erdoğan ve AKP hükümeti, yanı başında Irak ve Suriye’den sonra yeni bir kriz çıkma ihtimali karşısında ne yapıyor peki?

1) Anayasa değişikliği yaparak ne pahasına olursa olsun Erdoğan’ı “Başkan” yapmak istiyor.

2) 16 Nisan’da yapılacak referandumdan “Evet” çıkması için Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine savaş açıyor.

3) Barzani ile yakınlaşarak kaybettiği Kürt oylarını tekrar ütmeye çalışıyor.

4) Suriye bataklığında ABD ve Rusya ile savaş hamaseti yapıyor.

5) Rusya ile stratejik ortaklık kurmak için NATO’dan çıkma planları hazırlıyor.

6) Cemaat’e yönelik acımasız cadı avını kesintisiz sürdürüyor.

Dış politikası iflas eden bir hükümetten ne bekliyorsun ki denilebilir.

Elbette çok şey beklemiyoruz, fakat Türkiye’nin çıkarlarını korumasının birinci vazifesi olduğunu da hatırlatmak istiyoruz.

Sonuç olarak Irak ve Suriye’den sonra komşu ülke İran da bir istikrarsızlık merkezi haline gelebilir.

Dünya, Üçüncü Dünya Savaşı ihtimali dahil tüm senaryoları konuşurken Türkiye’nin geleceği Erdoğan ve AKP hükümetinin muhteris politikalarına kurban ediliyor maalesef.

Umarım İran ruleti Türkiye’ye pahalıya patlamaz!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin