HABER- YORUM | DENİZ AYHAN
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KRG) 25 Eylül 2017’de bağımsızlık referandumuna gidileceğini bizzat yönetimin başkanı olan Barzani’nin ağzından tüm dünyaya duyurdu. Bu duyurunun hemen akabinde gerek Bağdat merkezi yönetimi gerekse de bölgesel ve uluslararası birçok aktör Kürdistan’ın muhtemel bağımsızlık referdumuna dair tonu ve içeriği farklı birçok beyanatta bulundu. Bu beyanatla beraber hali hazırda Irak Kürdistanı’nın mücadele etmek zorunda olduğu bir takım siyasi, ekonomik ve askeri problemleri alt alta yazdığımızda, bağımsızlık referandumu sonrası her şey yolunda gitse bile gerçekten bağımsız bir Kürdistan devletinin ortaya çıkmasının yıllar alacağını şimdiden ifade edebiliriz.
Kürtler Arası Siyasi İhtilaflar ve Ekonomik Durum
Barzani başta olmak üzere, Kubad Barzani, Mesrur Barzani ve daha birçok üst düzey KRG temsilcisi son günlerde yoğun bir şekilde özellikle Avrupa başkentlerinde ve ABD’de bağımsızlık referandumu için nabız yoklamakta ve destek aramaktalar. Bu bağlamdan hareketle, iki hafta kadar önce Mesud Barzani Avrupa Parlamentosu’nu ziyaret etmiş oradan Belçika Savunma Bakanlığı’nda bir takım görüşmeler gerçekleştirdikten sonra, Washington Post’a bir mülakat vererek, neden bağımsız bir Kürdistan için zamanın geldiğini ifade etmeye çalışmıştı.
KRG yöneticilerinin tüm müspet açıklama ve yorumlarına rağmen, bağımsızlık referandumunu zora sokabilecek Erbil tandanslı bir takım sorunların olduğu da uluslararası kamuoyunca bilinmekte. Bu sorunların en önemlilerine baktığımızda karşımıza KRG’de bulunan siyasal partiler arasındaki geçmişten gelen bir takım ihtilaflarla beraber ekonominin kötü seyri göze çarpmakta.
Hali hazırda KRG’deki en büyük üç siyasi parti arasında cereyan eden ihtilaf şüphesiz Barzani ile son derece yakından ilişkili. Talabani’nin partisi olan PUK ve değişim hareketi olarak bilinen Muhammed Yusuf’un Goran Hareketi, Barzani’nin 2013 yılında biten görev süresinin son 4 yıldır tekrar tekrar uzatılmasına son derece tepkili olduklarını hemen hemen her mecrada dile getirmekteler. Gerek PUK gerekse de Goran hareketi Kürdistan’ın bağımsızlık referandumuna doğrudan karşı çıkmasalar da, farklı renk ve tonlarda özellikle Barzani üzerinden bir takım kaygılarını ifade etmekteler ve bu minvalden hareketle bir sonraki dönemde Barzani’nin görevde olmaması çağrısı yapmaktalar.
Bu kaygıların başladığı ve 2013-2014’te iyice belirginleştiği bir dönemde Irak Bölgesel Yönetimi Parlamento’su Barzani yönetimi tarafından askıya alındı ve parlamento sözcüsü Goran’lı Muhammed Yusuf görevden zorla el çektirildi. İki yıldan fazla bir zamandır Kuzey Irak Kürdistan parlamentosu çalışmamakta. Bununla beraber, Neçirvan Barzani de başbakanlık yetkilerini kullanarak Goran’lı üç bakanı görevden aldı ve böylece Goran-KDP arasındaki siyasi ihtilafa yeni bir boyut kazandırdı.
Tüm bu ihtilaflar bağımsızlık referandumu öncesi derinleşirken, geçtiğimiz hafta Goran’da bir liderlik değişimi söz konusu oldu. Barzani yeni Goran yönetimini arayarak kutladı ve eski sorunları bir kenara bırakıp Kürdistan’ın bağımsızlık referandumu için birlikte çalışmaya davet etti. Barzani yeni Goran yönetimine bu teklifi yaparken, bu teklifin kabul edilmesi durumunda 15 Ağustos’ta parlamentonun tekrar açılabileceğini ve daha önce parlamento başkanlık vazifesinden azledilen Muhammed Yusuf ve diğer üç Goran’lı bakanın görevlerine tekrar geri dönebileceklerinin altını çizdi. Tüm bu müspet adım ve gelişmelere rağmen Goran ve Barzani’nin KDP’si arasında Barzani’nin görev süresi üzerinden devam eden siyasi ihtilafın yakın bir zamanda sona ereceğini düşünmek yanlış olacaktır.
Referandum öncesi Irak Kürdistanı’nı son derece zor duruma sokan diğer bir iç sorun ise, Kürdistan ekonomisinin krizin eşiğinde olduğu ve hatta birçok bankasının iflas ettiği gerçeği. Özellikle son iki yıldır Bağdat merkezi hükümetinin Kürdistan’a bütçeden yaptığı yüzde 17’lik desteğin kesilmesi, IŞİD ile devam eden savaşın son derece maliyetli oluşu ve yaklaşık 1,8 milyon mültecinin Kürdistan’a sığınmasından kaynaklı olarak Kürdistan bütçesi her ay yaklaşık 100 milyon dolar net açık vermekte ve bu durum ekonomiyi krizin eşiğine getirmekte.
Ekonomik kötü gidişattan ötürü son üç aydır Peşmerge güçleri maaş almadılar ve bu sebeple silahlı birliklerin yüzde 1’i görevi bıraktı. Şüphesiz Peşmerge’nin maaşlarının verilmeyişi, IŞİD’e karşı ABD ve uluslararası koalisyonun yürüttüğü savaşı son derece menfi etkileyeceği de önemli bir faktör olarak karşımızda durmakta. Ekonomik kötü gidişattan olumsuz etkilenen sadece Peşmerge güçleri değil. Son dört aydır öğretmenlerin ve sağlık sektöründe çalışanlarının maaşları verilemediği gibi, kamuda büyük bir daralmaya gidilerek bazı kurumlarda yüzde 40’a varan personel azaltılması gerçekleştirildi.
Referandum Öncesi Bölgesel ve Uluslararası Görünüm
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlığına başından beri karşı duran İran ve Türkiye’nin pozisyonları şüphesiz Barzani için bağımsızlık referandumu öncesi yumuşatılması ve makul düzeylere getirilmesi gereken önemli engeller. İran’ın sekiz milyon Kürt nüfusuna sahip olması, PKK ile yakın çalışan PJAK ve Komala gibi ayrılıkçı Kürt partilerinin varlığı, Tahran’ın muhtemel bir Kürdistan bağımsızlık referandumuna bile son derece sert tepkiler vermesine neden olmakta.
Diğer taraftan, Türkiye’nin gerek Erdoğan gerekse de Başbakan Yıldırım’ın ifade ettiği gibi Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduğu ve KRG’nin bağımsızlık referandumunu sorumsuzluk olarak nitelediği geçtiğimiz günlerde basına da yansıdı. Ancak Avrupa’daki Irak Kürdistan’ına yakın kaynaklarla yaptığım bazı temaslardan aldığım izlenim şu ki, Erdoğan’ın halk desteğini böyle bir mesele ile ilintili olarak kaybetmek istememesinden kaynaklı olarak kamuya açık verilen demeçler farklı, KRG’li yetkililerle yaptığı görüşmeler farklı.
Uluslararası aktörlerden bağımsızlık referandumuna dair gelen ilk açıklamalar İran ve Türkiye’ye kıyasla daha makul denebilir. ABD bağımsızlık referandumunun gelecek yıl yapılacak Irak seçimlerinden sonra olmasını isterken, Almanya ve İngiltere ise bağımsızlık referandumu hazırlıklarının IŞİD ile yakılan savaşı olumsuz yönde etkileyeceğini belirterek, en azından Rakka’ya girildikten sonraki birkaç aylık sürece kadar referandumun ertelenmesinden yana olduklarını ifade ettiler. Rusya’nın tavrı ise Kırım örneği üzerinden bakıldığında daha iyi anlaşılacaktır. Rusya Kırım’ı ilhak ederken ‘halkların kendi kaderini tayin etme hakkı’ üzerinden bir söylem geliştirmiş ve ilhakı uluslararası hukuka dayandırmaya çalışmıştı. Dolayısıyla, Kürdistan’ın aynı hak söylemi ile ortaya çıkmasından ötürü Rusya’nın savunduğu bu uluslararası hukuk normunu Kürdistan bağımsızlık referandumu özelinde açıktan reddetmeyeceğini şimdiden söyleyebiliriz.
Referandumun 25 Eylül’de ya da başka bir tarihte olmasından bağımsız olarak şunu belirtmekte fayda var. Bağımsızlık referandumunun ilan edilmesi aslında bir bakıma 100 yıllık bir tabunun yıkılmasını sağlayacak ve gelecek tepkileri ölçmek için bir sinyal fişeği vazifesi görecektir. Sonrasında ise, KRG ve Bağdat hükümeti tamamlanması belki de yıllar sürecek petrol, ihtilaflı sınırlar meselesi, Musul ve Kerkük’ün statüsü gibi onlarca meseleyi tartışma zemini bulacaklardır.