AHMET KURUCAN | YORUM
Bir önceki yazımda kızgın, üzgün ve kötü insanlar üzerinde şahsi tecrübelerim ve psikoloji ilminin verileri ışığında genel bir bilgiler vermiş ve bir resim çizmeye çalışmıştım. Bugün ise aynı hususa İslami bakış açısından yaklaşmaya gayret edeceğim.
İslami değerler insanı insan yapan, onu canlı-cansız sair varlıklardan ayıran özelliklerine vurgu yaparak o özelliklerini işletmelerini ister. Bu bağlamda, insanın öfkelenmesi, üzülmesi ve hatta zaman zaman ahlaki, hukuki ve insani değerleri dışlaması mümkündür. Ancak bu ihtimal göz önünde bulundurularak, bireyin sürekli kendini kontrol etmesi, her zaman iyiyi ve güzeli arayıp kötüden ve çirkinden uzaklaşması tavsiye ve emredilir.
Teker teker ele alalım; kızgın insanlar. Kızgınlık bir diğer ismiyle öfke insanı bir duygudur. Ancak öfkenin nasıl ortaya çıktığı ve nasıl kontrol edileceği insanın iradesine bağlıdır.
Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurur: “Güçlü kişi, güreşte başkasını yenen değil, öfkelendiğinde kendisini kontrol edebilen kişidir.” (Buhârî, Edeb, 76)
Dikkat ederseniz, hadiste “Neden öfkeleniyorsunuz?” diye sorgulayıcı ve suçlayıcı bir tavır yok, öfkelendiğinizde onu kontrol altına almaya teşvik var.
Ne yapabilir insan? Kendisini nelerin öfkelendirdiğini biliyorsa o mekanlardan, o insanlardan, o muhabbetlerden uzak tutabilir. Eğer uzak duramazsa, o öfke anında susmayı tercih edebilir, mekân değiştirebilir. Ama, “Ne yapayım kardeşim ben böyleyim, beni de böyle kabul edeceksiniz!” diyemez. Diyemez zira bu iradesinin hakkını vermemek anlamına gelir.
Allah’tan ümidinizi kesmeyin!
Üzgün insanlar. Üzgünlüğün kökeninde ne vardır? Umutsuzluk…
İslami değerler ise her halükarda umutsuzluğun karşısındadır. Her şeyden önce her şeye gücü yeten bir Kadir-i Mutlak vardır ve bizim ona inancımız tamdır. “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” (Zümer, 53) ayeti keskin bir dille herşeye niğehgan olan Allah’tan ümidin kesilmesini yasaklar. Bir başka ayette Allah’tan ümid kesmenin inançsız insanların özelliği olduğuna vurgu yapar. (Yusuf, 87)
O halde ne yapmalı insan? Bu dünyanın bir imtihan yurdu olduğu gerçeğini hatırında tutarak sabredecek, Rabbisine dua edecek, tevekkül, teslim, tefviz içinde O’na sığınacak. Allah’ın en sevgili ve seçtiği kullar arasında yerini alan peygamberlere bakacak ve onlar bu imtihanlara tabii olduysa bana ne oluyor ki diyecek? Ama buna can u gönülden inanarak dile getirecek. İşte o zaman İbrahim Hakkı’nın dediği, “Nâçâr olacak yerde, Nâgâh açar ol perde, Dermân eder ol derde, Mevlâ görelim neyler, Neylerse güzel eyler”; yani, “Kul çaresiz bir hale düştüğünde, İlahi rahmetten kendisine bir perde açılır ve derdine derman yetiştirilir. Çünkü O, neylerse dermanı da güzel eyler” sırra mazhar olur.
Kötü insanlardan uzak durun!
Kötü İnsanlar: Bunların narsist, manipülatör, kurnaz ve başkalarına zarar vermeyi alışkanlık haline getirmiş insanlar olduğunu ve hiç değişmediklerini söylemiştik. İslami literatürde bunlara takiyyeyi, aldatmayı, yalanı, hırsızlığı, arsızlığı, iki yüzlülüğü adeta meslek edinen, kendi menfaatlerini merkeze koyan, empati yoksunu kişiler diye nitelendirebiliriz.
İslami değerler ışığında ne yapacağız böylesi kişilere karşı? Tek bir cevabı var bunun ve bu cevap psikolojinin önerisi ile örtüşüyor: Uzak durmak. Bakın Allah Resulü (sas) ne diyor: “Mümin bir delikten iki defa sokulmaz.” (Buhârî, Edeb, 83) Yani, bir insanın kötü niyetini gördükten sonra hâlâ ona güvenmeye devam etmek akıllıca değildir.
İnsan tanımak bir sanattır demiştik. Evet insan tanımak bir sanattır vesselam. Sokakta görseniz yolunuzu değiştireceğiniz insanları sırtınızda taşımayın. Âgâh olunuz vesselam.