AHMET KURUCAN | YORUM
“Baş eğmezüz edâniye dünyâ-yı dûn içün
Allahadur tevekülümüz, itimadımız.”
Bâkî
“Biz insanı onurlu, şerefli, haysiyetli, kerim bir varlık kıldık.” diyor Allah Yüce kitabında. İnsana düşen Allah’ın yaratılışta kendisine vermiş olduğu bu onur, şeref, haysiyet ve izzeti canı pahasına da olsa korumasıdır.
Orta Doğu insanının hele hamuru Türkiye’de yoğrulmuş ve velev ki muhafazakâr bir aile ve dini bir yapı içinde büyümüş olsa da insan onurunu anlama, anlamlandırma ve koruma konusundaki duyarsızlığını anlıyorum. Din ve dini değerler ne derse desin devletin endoktrinasyon gücü onların inançları da düşüncelerini de davranışlarını da birçokları itibariyle esir almış durumda. Türkçemizde “Şekil A’da görüldüğü üzere!” diye bir tabir vardır.
Bakın şekil A’ya yani şu andaki Türkiye’ye. Üç kuruşluk dünyevi menfaatleri için onurlarını satan insanları görmemek mümkün mü? Ama herkes böyle değil. Olmamalı da zaten.
Anlıyorum demenin temelinde ne yatıyor diye sorabilirsiniz bana. Bakın size Türkiye Cumhuriyeti anayasasının ilk üç maddesini aktarayım:
“Madde 1-Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde 2-Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Madde 3-Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.”
Pekâlâ şimdi de Alman anayasasının ilk üç maddesini aktarayım:
“Madde 1-İnsan onuru dokunulmazdır. Ona saygı göstermek ve onu korumak tüm devlet otoritelerinin görevidir.
“Madde 2- Bu nedenle Alman halkı, dokunulmaz ve devredilmez insan haklarını, dünyadaki her insan topluluğunun, barışın ve adaletin temeli olarak kabul eder.
“Madde 3-Aşağıdaki temel haklar, doğrudan uygulanabilir hukuk olarak yasama, yürütme ve yargı erklerini bağlar.”
İşte bu! Devletin amansız propaganda gücüyle anaokulundan mezara kadar devam eden süreçte yapmış olduğu endoktrinasyon bizi dini değerlerimize rağmen devleti önceleyen, onur, şeref, izzet ve haysiyetimiz dahil kendi benliğimizi, birey olduğumuzu unutturan bir fonksiyona sahip. Fakat yukarıda yazdım; herkes böyle değil. Olmamalı da zaten.
Evet, insan onurunu her zaman korumalı. Bununla beraber başkalarının onur ve haysiyetini koruma noktasında da aynı hassasiyeti göstermeli. Hiç kimseye hakaret etmemeli. Maksadı aşan beyanlarda bulunmamalı. Düşünmeden konuşmamalı.
Muhatabının yaşı kendisinden ne kadar küçük olursa olsun onun da bir insan olduğu gerçeğini unutmamalı. İdari seviyedeki makamından hareketle kendini üst insan olarak kabullenmemeli.
Şimdiye kadar ki idarecilik hayatında kendisine şu ya da bu gerekçe ile itiraz edilmemiş olmasına dayanarak edinmiş olduğu alışkanlıklarını devam ettirmemeli. Kendi onurunu önemsemiyorsa başkalarının kendisi gibi düşünmüyor olabileceğini hesaba katmamazlık yapmamalı.
Onur, insana insan olduğunu hatırlatan en önemli faktördür. Yeri başka hiçbir şeyle doldurulamaz. İnsan, insandır. İbrahim Sayar’ın bir şiirinde dediği gibi, “İnsan, Hz. İnsan’dır.”
Mal değildir insan, mülk de değildir. Onuru çıkarın insanın hayatından, geriye et ve kemik yığınından ibaret bir ceset kalır. Zaten post modern dünya insanı metalaştırıyor. Irkçılık, terör, ayrımcılık, sömürgecilik, işkence, zulüm ve adaletsizlikler hatta teknik ve teknoloji insanın metalaşmasına hız katıyor. Bu durumda insanlar olarak bizler onurumuzu koruma konusunda hassas davranmazsak söz konusu hıza hız vermiş oluruz. Onun için frene basmamız ve insan olduğumuzu herşeyden önce kendimize yeniden hatırlatmamız lazım.
Meseleye bir de başka bir zaviyeden yaklaşayım.
Allah Resulü (sas), “İnsanlar tarağın dişleri gibi birbirine eşittir.” buyuruyor. “Arap’ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur!” diyor ardından. Ve nihayet çok çarpıcı bir cümle ile sözlerini tamamlıyor: “Allah katında en üstün olanınız sorumluluk şuuruna sahip olandır.” diyor.
Sorumluluk şuuru insanın ortaya koyduğu sözleri ve davranışları ile kendini gösterir. Onun içindir ki insanlar arası münasebette söz ve davranışlarımıza azami özen göstermek mecburiyetindeyiz.
Bakın yüce kitabımız Kur’an’a… “Kocasını sana şikâyet eden kadını Allah işitti.” diyor Mücadile süresinin ilk ayetinde.
Tebliğ vazifesini yerine getirirken Mekke eşrafının isteklerine uygun olarak gece gündüz Rabbi’sinin rızasını arayan görme engelli birisine yüzünü çevirmesinin yanlışlığını bildiriyor Kur’an Efendimiz’e (sas). “Size verildiğinde mırın kırın ederek, yüzünüzü buruşturarak alacağınız şeyleri sadaka olarak fakir fukaraya vermeyin.” diyor Kur’an.
Nedir bu olaylardaki ortak payda?
Şimdi o kadının, o görme engelli insanın ve o yardıma muhtaç fakirlerin yerine kendinizi koyun, sonra da bu ayetleri okuyun, ne düşünürsünüz? Ben düşüncemi söyleyeyim; Allah bizim onur, şeref, haysiyet ve izzetimizi korudu derim. İşte insan onuru Hak nezdinde bu kadar önemlidir. Onu önemsiz yapan, insanı onursuz kılan insanın kendisinin onura verdiği değerdir.
Yeter, bitireyim. Bir çift sözün öldürdüğü insan sayısı çoktur insanlık tarihinde. Ölen kim diye soracak olursanız, sözün mahiyetine ve muhatabına göre değişir. Ya söyleyen ölür ya da söylenen.
Son sözüm; kadın-erkek, çoluk-çocuk, Müslüman-Hristiyan, Arap-Türk, demirci-kömürcü kim olursa olsun insan onurunu zedeleyecek söz söyleyen, onursuzdur.
Anlayana yeter…
Kıyaslamalar ve yazı için teşekkürler.
Ateşe suresindeki olayın yanlış anlaşıldığını söylüyor hocaefendi. O kısmı düzeltmek lazım.
Abese suresi
Keşke onurun tanımı da yapılsayıdı. Onur ne demektir, ne anlama gelir?
Yazının, “İslam her şeyi çözdü, ama Ortadoğu insanı onu bir türlü anlamıyor” şeklinde özetlenebilecek kısmına katılmıyorum. Madem İslam her şeyi çözdü, neden farklı statülerde insanlar vardı, cariyeler vardı, kölelik vardı? İslam bu gibi durumları bir vakıa olarak kabul etti, ama statülerini iyileştirmeyi amaçladı şeklindeki açıklamalar o kadar da inandırıcı değil. Bugünki işkence yasaktır hükmü yerine “Sorgulamada işkence uygulamayan devlet görevlisi şöyle sevap kazanır, böyle faziletlidir” dense işkencenin önüne geçilebilir mi(ydi)?
Madem İslam insan onurunu bu kadar yüceltiyor, neden o zaman son yüzyıla kadar Müslüman ülkelerinde kölelik vardı, insanlar kölelik ve İslam´ı birbiri ile bağdaştırdı? Bu nasıl bir din ki, 1400 yıldır etkisi altındaki insanlar tarafından bir türlü anlaşılamıyor?
Ya da anlaşılıyor da, işlerine gelmediği için anlamak mı istenmiyor?
Belki de yazının ana problemi her şeyi dinle açıklama noktasında olması, her şeyin dini kaynaklara dönerek çözülebileceğinden hareket etmesi. Bakın Fransız Aydınlanmacı Paul Thiry d´Holbach “Din ve Ahlak” (1770) isimli eserinde ne demiş:
“Eğer biri sakin bir düşünceyle olayları incelese, Tanrı’nın adının yeryüzündeki insanların tutkuları için bir bahane olarak hizmet ettiğini görürdü. Hırs, hile ve zorbalık, ulusları körleştirmek ve boyunduruk altına almak için bu adı kullanmak üzere birleşmiştir. Hükümdar Tanrı’nın adını, kendi kişiliğini ilahi bir görünümle kuşatmak, hakları için cennetin otoritesine sahip olmak ve adaletsiz ve abartılı fantezilerine kehanet görünümü vermek için kullanır. Rahip ise açgözlülüğünü, gururunu ve bağımsızlığını cezasız bir şekilde tatmin etmek için kullanır…”
Peki, bu neden böyle? „İnsanın hırsı, hevesi, istekleri dinden daha güçlü olduğu için“ diyor.
Bugün Türkiye´nin durumu bu tespiti doğrulamıyor mu?
Yazar bir de Alman anayasasından örnek veriyor. Almanlar bu anayasayı İncil´in ulvi hakikatlerinden mi çıkardı, yoksa bu Aydınlanma düşüncesinin, yakın tarihte yaşanan acı olaylardan çıkarılan dersin ürünü müydü?
Galiba dine insan hayatında hak ettiği sınırlı konumu vermeden bu kısır tartışmaların önüne geçmek mümkün değil. Ama bunu sadece ilahiyatçılardan beklemek de gerçekçi değil.
İsmail bey merhaba,
Yorumunuza sonuna kadar katılıyorum.
Özellikle “ Galiba dine insan hayatında hak ettiği sınırlı konumu vermeden bu kısır tartışmaların önüne geçmek mümkün değil. Ama bunu sadece ilahiyatçılardan beklemek de gerçekçi değil.” bu vurgu çok yerinde olmuş.
Sekülerizm konusunu daha ayrıntılı ele al almadan ve din alanı ile siyaset alanında geçmişin tecrübesini de ele alıp yeni bir bakış açısı üretmeden de dünyada Müslüman toplumların ayağa kalkmasının mümkün olmayacağına inanıyorum.
Kısacası tüm satırlarınızın altına imzamı atarım. Lütfen yorum yapmaya devam edin.
Sizin gibi ufku açık arkadaslardan istifade etmeye ihtiyaç var bence… teşekkür ediyorum 🙌
Kim kimi hangi sözüyle öldürüyor bilemem de, insanlari gereksiz yere asagilik kompleksine iten bir önermeye itiraz etmek durumdayim.
Evvela Alman anayasasi diye bir sey yoktur. Almanlar anayasa (Verfassung) kelimesinin yerine temel kanun (Grundgesetz) tabirini kullaniyorlar. Bunun sebebi de Almanlarin su an ellerinde tuttugu kanun kitabinin halk tarafindan onay almamis olmasidir.
Yazarimizin insani irite eden üslubuyla devam edeyim: Pekala neden onay almadi? Cünküüü mesele milli bir devlet kurmak degil, Batidaki isgal edilmis bölgelerden bir Bati Almanya olusturmakti. Bu devletin kanunlarini da Hitler gibi bi adami basa cikarak bir halka onaylatacak halleri yoktu sonucta.
Dolayisiyla bu ülkeyi kuran Amerika oldugu gibi, anayasayinin nasil olacagina karar veren de Amerikadir. Öyle bir ülke olacakti ki, hem Amerikanin cikarlarini Avrupa´da birebir temsil edecek kadar güclü hem de kendi fikrini söylemeyecek kadar uysal. Böyle bir ülkenin “anayasasi” da elbette “insan onuru” ile baslardi. Hatta adi bile anayasa olmazdi. Demek ki, “Berlin´de hakimler var” sözü bi yere kadar romantiktir.
Almanya iste Amerika´nin öngördügü bu cercevede devam ediyor. O yüzden uluslararasi siyasette agirligi yok Almanyanin, o yüzden halki Alman bayragiyla bitakim basarilari hala utana sikila kutlar, o yüzden Almanya lüzumsuzca Rusyanin karsisinda yer aliyor su an.
Oysa Fransa´ya bir bakalim. Daha ilk maddesi cumhuriyetle baslar, vurgu hep onadir. Bu Fransa kalkar uluslararasi siyasette hep maydonoz olur, gider Libyayi bombalar, hala sömürmeye devam ettigi ülkeler vardir, darbe yaparim haa diyerek hala 14 Afrika ülkesinden harac almaktadir.
Bundan da sunu anliyoruz ki, sayet Amerika´nin yumrugu olmasa, Almanya ve Alman halki yogun bir doktrinasyon ile, ki bu hayirli bi is oldu bi yerde, bu kadar uysal bir toplum haline gelemezdi ve Fransa´dan asagi kalir bi tarafi olmazdi.
Bundan ne anliyoruz? Artik bitakim ülkeleri güzellikleri, görgüleri, iyilikleri kendinden menkulmüs gibi görmekten vazgecelim. Bu bizi cok ciddi asagilik kompleksine sevk eder ve yüzyillar boyunca bunun derin yaralariyla ugrasiriz. Dolayli ve dogrudan kendi kendimize söyledigimiz sözler de öldürücüdür. Gereksiz magduriyet edebiyati, gereksiz Bati güzellemeleri bizi dar bir cerceveye sokar ve milim ilerleyemeyiz, yaziktir, günahtir.
Raci bey merhaba,
Çok bilmiş edebiyatı yapmışsınız ama yazdıklarınızın bir gram konuyla ilgisi yok..
Almanya’nın anayasası yoktur demek de zaten ukelalığınızı ele veriyor. Adına siz ne derseniz deyin isterseniz kanbile kanunu deyin konumız bu değil. Bunun hangi sebeple bilmem Amerika’nın yumruğyla olmuş demenizin de kokumuzla bir ilgisi yok! Konumuz insan omuru ve insan haklarını önceleyen devlet modeli bu kadar basit! Edebiyat yapmaktan ya da illaki birilerini eleştirip muhalefet yapmaktan zevk alıyor olabilirsiniz ama baltayı taşa vurduğunuzun farkında değilsiniz. Kendinizi ifade etmek için bu kadar açık bir konu üzerinden hiç alakasız yorum yapmak da neyin nesi!
Ahmet bey ablatmak istediği insan onuru konusunun önce güncel iki toplumu yöneten kanunları sıralayarak dinimiz açısından da gayet güzel bir özetini yaparak dinî anlayışımızdan ne kadar sapmış olduğumuzu ortaya koymuş. Konu bu. Almanların Amerikalıların niyeti veya batının ne kadar iyi veya lötü toplum oşduğu değil! Batı güzellemesi ile Aşağılık kompleksine kapıldığımızı söyşemeniz hele tamamen bir safsata konuyla hiç alakası yok.
Hakki bey size de merhaba,
Öncelikle size ne! Siz de benim anlattigim konuyla dogrudan alakasi olmayan ama dikkat cektigim bir yanlisi masaya yatirabilir ve benim icin bu konu önemli diyebilirsiniz. Ama fikirle altini doldurarak! Yok bu konuda yorum yapmak da neyin nesiymis, yok efendim ukalalikmis, safsataymis, baltayi tasa vurmusum, muhalefet yapmaktan zevk aliyormusum, bunlara karnim tok, önce altini doldurun, sonra karakterinize göre ön yargili degerlendirmenizi yine yaparsiniz.
Ben sizin belirlediginiz cercevede yorum yapmak zorunda degilim, konunun ana fikriyle alakali yorum yapmak zorunda da degilim. Konunun ana fikri benim icin önemli degil, yazar da bence yazisiyla beni önemli olduguna ikna edemedi, ben de o konuyu heyecan verici bi seyler duyana kadar gündemime almiyorum. Muhatabinin kim oldugu, kime ayar verdigi belli olmayan bir konuya da dogrudan dahil olamam. Sözüyle öldürenler kim ben bilmiyorum. Ama bu tarz gereksiz Bati güzellemeleri ve magduriyet edebiyati ile bi seylerin öldürüldügünü düsünüyorum ve bu benim icin bir dert oldugu icin, yazar tekrarladigi sürece ben de tekrar ediyorum. Dolayisiyla ben sadece bir yaziya bakarak degerlendirme yapmiyorum burda, buna benzer bircok yazi oldugunu bildigim icin önemsedigim kisma bakiyorum.
Sonuc olarak, altini dolduracaginiz fikriniz varsa paylasirsiniz, ben de sizin degerlendirmelerinizdeki genel havaya bakarak cevap veririm veya vermem. Bu kadar basit
Asıl safsatayı yapan sizsiniz. Zaten yukarıda İsmail isimli yazarın tamamen gayri-İslami yorumuna katılmanızdan da bu konularda yorum yapmaya ehil olmadığınız anlaşılıyor. İslam’a inanmıyorsanız inanmayın ama gelip İslami bir hareket olan Hizmet Hareketi’nin sitesinde de alttan alttan ateizm veya deizm propagandası yapmayın. Bu hareketin mensuplarının sizin dinden çıkaran zehirli fikirlerinize ihtiyacı yok. Yok neymiş “dine insan hayatında hak ettiği sınırlı konumu vermedikçe”ymiş. Siz kimsiniz ki Allah’ın dinini kısıtlıyor ve buna “hak ettiği bu” diyorsunuz? Gerçekten de sizin gibi mürted zihniyetliler bu sitenin yorumlar kısmında türedi de türedi. Dinle alakanız yoksa bu sitede ve bu hareketin içinde ne işiniz var, neden çemkirip duruyorsunuz? Bari yazmayı bilseniz de en azından okurken gözlerimiz kanamasa.
Tesekkurler Raci Bey! yeni birseyler ogrendim sizin yorumlarinizdan!
Ben tesekkür ederim