İngiltere’de neler oluyor?

MAHMUT AKPINAR | YORUM

Geçen hafta İngiltere’nin Kuzeybatısındaki Southport kasabasında üç kız çocuğu bıçaklı bir saldırıda hayatını kaybetti, 8 çocuk ve iki yetişkin yaralandı. Yaşları 6-9 arası olan çocukların bir yaz okulunda sosyalleşmek için dans programında olduğu ifade ediliyor. Olayın vukua gelmesinden sonra bu cinayeti işleyenin “Müslüman bir göçmen” olduğu ve “dans öğretilmesine tepki olarak bunu yaptığı” yönünde sosyal medyada spekülatif haberler yayıldı. Bu haberler infiale sebep oldu.

Polis kısa sürede cinayeti işleyenin Müslüman olmadığını, aksine ailesi Kilise müdavimi, Afrikalı Hristiyan bir ailenin Galler’de doğup büyüyen 17 yaşındaki psikolojik problemlere sahip oğlu olduğunu ifade etse de, aşırı sağcı gruplar yalan bilgiyi kullanmaya devam ettiler. Olayın faili Ruanda kökenli siyahi gencin yaşı yasalar gereği açıklanmayınca spekülasyonlar sürdü. Katilin son dönemde botla kanaldan İngiltere’ye göçen bir Müslüman olduğu iddiası planlı ve kararlı bir şekilde yayıldı.

Uydurma Müslüman isimler dolaşıma sokuldu. Genelde göçmenler, özelde Müslümanlar hedef yapıldı. Aşırı sağcı hesapların/kişilerin yalan bilgiyi ısrarla yaymaları pek çok şehirde göçmen karşıtı tepkiye, ırkçı olaylara neden oldu. Polis protestolara katılanların farklı şehirlerde olsa da merkezi bir planlamayla hareket ettiğini ifade etti. Bu tür olaylarla sık karşılaşmayan yerel polis şiddet kullanan, bir oteli kundaklayan, bazı mağazaları yağmalayan kitlelerle mücadelede zaafa düştü.

Mağazaların, marketlerin camlarının kırılıp beyaz İngilizlerce yağmalanması ilk defa rastlanan bir olaydı ve endişeleri büyüttü. Başbakan Starmer, olaylara sert tepki verdi, konunun “İslamofobi’ye ve Müslüman düşmanlığına dönüşmemesi” için gerekli uyarıları yaptı. Yaşananları “kabul edilemez”, “aşırı sağın haydutluğu” olarak adlandırdı.

Aradan bir hafta geçmesine rağmen olaylar devam ediyor. Göçmenler, Müslümanlar ve siyahiler hedef alınıyor, şiddete maruz kalıyor. Sevindirici olan, sayıları sınırlı sağ grupların şiddetine ve öfkesine rağmen, geniş kalabalıkların, aydınların olaylara tepki vermesi ve göçmenleri savunmasıydı. Hükümet ve polis aşırı sağın ülkeyi karıştırmasına, terör estirmesine tahammül göstermedi, pek çok gözaltı ve tutuklama ile karşılık verdi. Olaylara karışanların cezasını göreceğini net şekilde ifade edildi, gözaltılar ve tutuklamalar devam ediyor.

Kolonyal geçmişi nedeniyle Birleşik Krallık’ın diğer Avrupa ülkelerine göre göçe, farklı dil, din ve kültürlere daha toleranslı olduğu herkesin malumudur. Fransa’da uygulanan kısıtlayıcı ve dışlayıcı laiklik anlayışının aksine UK’de kapsayıcı ve koruyucu laiklik anlayışı var. Her dil, din, kültür mensupları kendi özellikleriyle UK’de var olabilir, kamusal alanda görünebilir, kıyafetlerini, sembollerini kullanabilir. UK’de sakallı polis, hicap giyen kamu görevlisi görebilirsiniz. Camiler, medreseler açmak, her türlü dini eğitimi almak burada mümkündür. Bütün din ve mezheplerin, inanç gruplarının geniş hareket alanı vardır.

Tam da bu nedenle dini hassasiyeti olan pek çok Müslüman aile UK’de yaşamak, çoluk çocuğunu İngiltere’de yetiştirmek istiyor. Pek çok göçmenin Fransa’ya kadar gelip ısrarla Ada’ya geçmek istemesinin sebeplerinden birisi budur. Diğeri ise çalışma şartlarında, hukuk sisteminde var olan esnekliktir. Kıta Avrupa’sına göre UK’de sistemde alternatif yollar bulmak mümkündür. Hak ve özgürlükler daha geniştir, toplumun demokratik bilinci, çok kültürlülüğü hazım kapasitesi daha yüksektir.

Bütün bu olumlu özelliklerine rağmen UK Brexit sonrası ciddi ekonomik daralma yaşadı, işsizlik arttı. Son 3-4 yılda enflasyon ve hayat pahalılığı bütün alt-orta sınıfa dokundu, halkın yaşam standardını ciddi manada düşürdü. Önceleri her yaz farklı bir ülkede tatil yapan, maişet derdi çekmeyen insanlar, faturalarını ödemekte zorlanmaya, gelecek kaygısı yaşamaya başladılar. Sanayi devriminin yaşandığı İngiltere’de üretim neredeyse bitmiş durumda, her şey ithal. Kapanan, faaliyetine son veren pek çok işyeri var. Son 10 yılda UK vatandaşları çok net hissedilir refah kaybına uğradılar.

Siyasi açıdan istikrarsız bir dönem yaşandı, hükümetler çözüm üretemedi. Bütün bunlar sorumlu, günah keçisi aranmasına sebep oldu. Doğal olarak fatura göçmenlere ve yabancılara yıkıldı. Aşırı sağ siyasi, sosyal hareketler vatandaşın bu durumunu göçmen düşmanlığı yönünde kullandı, İslamofobik tepkilere dönüştürmeye çalıştı. Nispi olarak bunda başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Aşırı sağı temsil eden Nigel Farage’ın partisi Reform UK dar bölge seçim sistemi nedeniyle parlamentoda 5 sandalye alsa da 2024 seçimlerinde oy oranını %14.3’e yükseltti.

UK’de yaşanan son olaylar alışıldık manzaralar değil. Demokrasinin, çok kültürlülüğün beşiği olarak görülen Birleşik Krallık’ta böylesi bir ırkçılık ve göçmen düşmanlığı elbette tedirgin edici. Ancak bu gelişmeler göçmenlerden ve azınlıklardan öte İngilizleri, demokratları, insan hakları savunucularını şok etti. Aşırı sağın böylesi güç derleyip, kitleleri vandalizme yönelteceğini, mağaza yağmalatacağını ve ülke gündemini bu kadar meşgul edebileceğini kimse öngörmüyordu.

Aşırı sağın yükselişine, vandal eylemlere devletin kalıcı-etkili cevabı olacaktır diye düşünüyoruz. Ancak problemi besleyen en önemli konunun yabancılar değil, ekonomik sıkıntılar, hayat pahalılığı olduğunu hükümetin görmesi ve ivedi şekilde ekonomiyi düzeltmesi, yaşam standartlarını iyileştirmesi gerekiyor. Aksi halde ekonomik problemlerden canı yanan bazı insanlar göçmenleri suçlu ilan etmeye ve protestolara destek vermeye devam eder. Bazı iddialarda geçtiği üzere bu olaylar Rusya gibi güçlerin asimetrik savaşının bir sonucu ise, vatandaşın ekonomik sıkıntısı, geçim derdi “dış güçlere” uygun ortam sunar.

Son olaylar yeni iktidara gelen İşçi Partisi’ne uyarı niteliğinde mesajlar da içeriyor olabilir. Sert ve şiddet içeren bu protestoların göçmen politikalarını gevşetmesi, rahatlatması beklenen yeni hükümete bundan uzak durması, daha fazla göçmene kapı açmaması için bir uyarı, ihtar olduğu yönünde de okumalar yapılabilir.

İngiltere’de yaşanan bu kriz dışarıdan endişe verici bulunsa da UK’de yaşayanlarda genel ve derin bir endişe uyarmadı. Müslümanlar, göçmenler kendilerini yaygın bir tehdit altında hissetmedi. Zira olayları dar bir grubun çıkardığını, halkın geniş kesimlerinin yaşananları onaylamadığını herkes biliyor. Ama benzer olaylar tekrar çıkar veya devam ederse bu kaygılar ciddiyet kazanabilir.

UK, vandal gösterilere rağmen Avrupa’da göçmenler ve Müslümanlar için hâlâ en güvenli, geniş haklar ve özgürlükler sunan ülkelerden biri.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin