MEHMET ÖZDEMİR | TR724, LONDRA TEMSİLCİSİ
İngiltere şehir ve kasabaları bir haftadır aşırı sağcı grupların başlattığı isyan dalgasına sahne oluyor. Sokakları savaş alanına çeviren grupların hedefinde göçmenler ve polis memurlarının yanı sıra sığınmacıların kaldığı oteller, camiler, kamu binaları ve resmi araçlar vardı. Binaların, araçların ateşe verildiği, patlayıcı maddelerin kullanıldığı, tuğla, sandalye ve benzeri cisimlerin atıldığı olaylarda bir çok polis ve sivil yaralandı.
Hükümetin şiddet olaylarına cevabı sert oldu. Bir ay önce iktidara gelen İşçi Partili Başbakan Keir Starmer, Pazar günü yaptığı açıklamada eylemleri ‘haydutluk’ olarak nitelendirdi, sorumluların mutlaka hesap vereceğini söyledi. Eylemlerin ardından başlayan tutuklamalar dün gece saatlerine kadar 400’e ulaştı.
İsyan dalgasına yol açtığı iddia edilen olay ise 29 Temmuz’da İngiltere’nin kuzeybatısındaki Southport kasabasında yaşanan dehşet verici bıçaklı saldırıydı. 17 yaşındaki bir genç, dans kursu düzenlenen yaz okulunu bastı ve 6, 7, 9 yaşlarındaki 3 kız çocuğunu öldürdü. Saldırgan, 8 çocuk ile onları kurtarmaya çalışan 2 yetişkini de yaraladı.
Aşırı sağcılar sosyal medyada dezenformasyon yaydı
Bütün ülkeyi şoke eden acı olay aşırı sağcı gruplar için adeta bir fırsat oldu. Polis, 18 yaşından küçük olduğu gerekçesiyle gözaltına aldığı saldırganın kimliğini açıklamazken aşırı sağcılar sosyal medyadan dezenformasyon yaptı. Geçen ayki milletvekili seçiminde büyük bir çıkışla yüzde 14,3 oranında oy alan Reform UK partisinin lideri Nigel Farage, Southport’taki saldırıyla ilgili gerçeklerin saklandığını iddia etti. Eş zamanlı olarak, bazı sosyal medya hesapları saldırganın ‘ülkeye yeni gelen göçmen bir Müslüman’ olduğu iddiasını dolaşıma soktu.
Polis bu iddiaları yalanlasa da özellikle aşırı sağcıların temerküz ettiği İngiliz Savunma Birliği’ne (EDL) yakın hesaplar yalan bilgiyi yayarak taraftarlarını sokağa çağırdı. Böylece kuzeyden güneye Birleşik Krallık’ın birçok merkezinde sokaklar karıştı. Saldırganın kimliği mahkemeye çıkarıldıktan sonra açıklandı: Axel Muganwa Rudakubana. İngiltere’de doğup büyüyen Rudakubana’nın ailesi Ruanda’dan göç etmişti ve komşuları onların Hristiyan olduklarını söylüyordu.
Aşırı sağcılar için gerçekler değil, göçmenler ve Müslümanlar aleyhine kullanabilecekleri bir bahane lazımdı; uzun zamandır aradıkları bir bahane. Söz konusu ‘bahane’ için İngiliz sağının göçmen politikalarıyla bir vasat oluşturduğunu söylemek de mümkün. Hatta meselenin ucu İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) çıkışını sağlayan Brexit referandumuna kadar götürülebilir.
Muhafazakarların göçmen politikası ortam hazırladı
2016’da yapılan referandum öncesi aşırı sağcılar ile merkez sağdaki Muhafazakar Parti’nin en önemli argümanlarından biri ülkeye gelen göçmenleri sınırlandırmaktı. Ocak 2020 itibarıyla İngiltere AB’den ayrıldı, ancak Muhafazakarlar vadettikleri göçmen kontrolünü sağlayamadı. Aksine Manş Denizi’nden botlarla gelen sığınmacı sayısında yıldan yıla artış yaşandı.
Muhafazakar iktidar, ‘botları durdurmak’ için sıra dışı bir plan geliştirdi ve yasadışı yoldan gelen sığınmacıları Ruanda’ya göndermek için kanun çıkardı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve İngiliz hukukunun planı durdurmasına rağmen iktidar yeni kanunlarla aynı planda ısrar etti. Önceki Başbakan Rishi Sunak, kendince bir ‘risk’ alarak planı seçim vaadine dönüştürdü, ‘‘Tekrar seçilirsem, Ruanda’ya uçuşlar başlayacak.’’ dedi.
Bu durum, göçmenlere adeta ‘düşman’ nazarıyla bakan aşırı sağcıların ekmeğine yağ sürdü. 4 Temmuz’daki seçimde Muhafazakarlar büyük bir yenilgiyle iktidarı solcu İşçi Partisi’ne kaptırdı. Ancak seçimin diğer kazananı aşırı sağcı Reform UK partisiydi; 4 milyondan fazla oy alarak parlamentoda 5 sandalye kazandı. Aldığı oya nazaran milletvekili sayısı az olduğu için seçim sistemini eleştiren Nigel Farage’ın göçmenlerle ilgili görüşleri daha gür duyulur hale geldi.
Başbakan Starmer’den net ve kararlı tavır
İşçi Partisi lideri Keir Starmer’ın başbakanlık yetkisini aldıktan sonraki ilk sözlerinden biri seçim vaatleri arasına yer alan Ruanda planını iptal etmek oldu. Starmer, sığınmacılar lehine başka bazı adımlar da atacağını ilan etti. Bu gelişmeler, kendileri doğrudan dile getirmese de aşırı sağdaki kaynamayı hızlandıran etkenler arasında sayılabilir.
Öte yandan, Avrupa’daki son seçimlerde aşırı sağın yükselmesi İngiliz paydaşlarının da benzer sonuç alacağına dair beklentiyi güçlendirmişti. Belki bu gidişatı okuyan EDL’nin kurucusu ve eski lideri Tommy Robinson (asıl adı Stephen Yaxley-Lennon), 4 yıldır yaşadığı İspanya’dan bu sebeple dönmüştü. Birçok suçtan cezası veya dosyası bulunan, bir süre hapis yatan ‘yabancı düşmanı’ Robinson mallarına yönelik ‘saldırıları’ gerekçe göstererek 2020’de İspanya’ya taşınmış ve göçmen hayatı yaşamaya başlamıştı. Ancak seçim öncesi İngiltere’ye dönerek yeniden faaliyete geçti. Bazı insan hakları örgütleri ve sol gruplar ise onun dönüşünü 1 Haziran’da Trafalgar Meydanı’nda toplanarak protesto etti.
Robinson EDL’nin eski lideri olsa da hala taraftarlarını etkili bir şekilde yönlendirme gücüne sahip. Sosyal medyada yüksek bir takipçi kitlesi var. Daha önce görüşlerinden dolayı Twitter’da yasaklanan Robinson, Elon Musk’un şirketi almasından sonra tekrar hesabına kavuşmuştu.
Robinson’un belgeseli 33 milyondan fazla izlendi
Robinson işte o hesaptan Southport’aki saldırıdan 2 gün önce ‘yasaklandı’ diyerek, kendisinin hazırladığı bir ‘belgesel’ paylaştı. İngiltere’nin işgal edildiğini, göçmenlerin, Müslümanların ne kadar ‘kötü’ olduğunu savunan video 33 milyondan fazla izlendi. Robinson bıçaklı saldırıdan 1 gün önce aleyhindeki bir dava yaklaştığı için bu kez İngiltere’den ayrıldı, fakat X (Twitter) hesabını sürekli ve yoğun biçimde kullanmaya devam etti.
İngiltere sokaklarının karışmasına yol açan asılsız iddialar pek çok hesap tarafından paylaşılsa bile, hem polis güçleri hem hükümete mensup bazı milletvekilleri bunların odağında EDL olduğunu düşünüyor. Yapılan paylaşımlar, sokaktaki sloganlar bu iddiayı destekliyor.
İngiltere’de böylesi sokak olayları en son 13 yıl önce yine bir Ağustos ayında yaşanmıştı. O tarihte ekonomik ve sosyal düzene karşı başlayan eylemleri bastırmak isteyen polis Londra’da siyahi İngiliz şüpheli Mark Duggan’ı (29) gözaltına almaya çalışırken göğsünden vurarak ölümüne yol açtı. Ardından 30 kente yayılan isyanlar sebebiyle 600’e yakın kişi gözaltına alındı. Bugünün Başbakanı Starmer o dönem kamu davaları direktörü ve Kraliyet Savcılık Servisi başkanı idi, tutuklamaların hızı ve sayısında aldığı inisiyatif etkili olmuştu.
BBC, Abdullah Quilliam Camii’ni örnek gösterdi
Keir Starmer, hızı muhalefet tarafından eleştirilse bile bugün de sorumluların cezalandırılması konusunda net ve kararlı bir duruş ortaya koydu. Bu tür huzursuzluklarla mücadele etmek üzere ‘daimi bir polis gücü’ oluşturulacağını açıkladı. Müslüman toplumlara yönelik maddi ve manevi destek sözü verdi. İçişleri Bakanı Yvette Cooper, şiddetin teşvik edilmesine göz yuman sosyal medya şirketleriyle görüşeceklerini ifade etti. Bakanlığın X hesabından şiddet olaylarına karışanların suç türüne göre verilecek ceza miktarları hatırlatıldı. Geçen Salı başlayan tutuklamalar Starmer’in Pazartesi konuşmasından sonra seriye bağlandı ve dün geceye kadar 400’e yaklaştı.
Bütün bu tedbirler, patlayan olayları yatıştırmak için belki yeterli görülebilir ancak sivil toplum örgütleri sorunun kaynağından çözülmesi için daha kalıcı adımlar talep ediyor. Gerek sığınmacı ve mültecilere yönelik düşmanlık/ayrımcılık gerekse Müslümanlarla ilgili nefret söylemi/suçlarıyla mücadelede aşırı sağdan gelecek tepki veya oy endişesine göre değil toplumsal barışı tesis edecek esaslara göre politikalar geliştirilmeli.
BBC internet sitesi bu konuda önemli bir haber yayınladı. İngiltere’nin en eski camilerinden Liverpool’daki Abdullah Quilliam Camii yöneticileri kendilerini eleştiren bazı kişilerle diyaloğa geçtiklerinde fikirlerinin nasıl değiştiğini örnekleriyle anlattı. Caminin başkanı ve aile hekimi olan Dr. Abdul Hamid, dostça alışverişlerin yaygın olarak paylaşılan görüntülerinin ‘olumsuzlukları bastırmaya’ yardımcı olabileceğini söyledikten sonra şu yorumu yaptı: ‘‘Herkesin fikrini değiştiremeyiz ama bu pozitiflik orman yangını gibi yayılabilir.’’