İmtihanı sabırla süslemek

dua sabır imtihan-tr724

YORUM | MEHMET ALİ ÖZCAN

“Hiç şüphesiz sizi korku, açlık ve maldan, candan, hasılattan eksilme gibi unsurlarla bir şekilde imtihan ederiz. Müjdele o sabırlıları… Ki onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Biz Allah’ınız (O’nun mahlûku, O’nun kulları, O’nun mülküyüz; O, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder) ve zaten O’na dönmekteyiz.’ der (ve bu inançla, bu şuurla davranırlar). Onlar öyle kimselerdir ki, Rableri dualarını kabul buyurur, ihtiyaçlarını giderir, günahlarını bağışlar ve (dünyada da ahirette de) kendilerine rahmetle muamelede bulunur. Ve onlar, kâmil manada hidayete ve gerçek hedefe ulaştırılmış olanlardır. (Bakara 155-157)

Yukarıdaki ayetlerde bildirildiği gibi mü’minler, fert ve toplum olarak bahsi geçen imtihan unsurlarından bir, birkaç veya hepsine farklı şekillerde maruz kalırlar. Bu imtihanların neticesinde, Müslümanlar fert ve toplum olarak olgunlaşır, temizlenir, iyi kötüden, mü’min münafıktan ayrılır ve potansiyel kabiliyetler ortaya çıkar. Böylece mü’minler geleceğe hazırlanır ve Cennet’e ehil hale gelirler.

Allah imtihanlarla bizi uyarır ve kendimize gelmemizi ister. İmtihanlar bazen günahlarımızdan arınmaya vesile olur bazen de Allah nazarında derecemizin artmasını sağlar. Her halükarda bunlar Allah’ın bize bir lütfudur.

Her ne sebeple olursa olsun bela ve musibetler istenmez; ancak geldiğinde onlara karşı mücadele edip gücünün yetmediği yerde de sabırla katlanmak gerekir. Allah sevdiği kullarının günahını, ibadetteki açığını bela ve musibetlere karşı göstermiş olduğu sabırla kapatır. Bu sebeple Allah’ın bazı sadık kulları başlarına bela ve musibet gelmediğinde ‘Allah bizimle alış veriş yapmıyor!’ diye düşünmüşlerdir.

Bir insanın sabır ve sadakat gibi hasletleri ancak yaşadığı imtihanlarla belli olur. Her türlü imtihan karşısında, Allah’ın kapısından ayrılmayanlar ve orada kalmaya kararlı olanlar, başını o kapının eşiğinden ayırmayanlar bu imtihanı kazanırken az bir sıkıntı ile yol-yön değiştirip, kapının önünden ayrılanlar da kaybetmiş olurlar.

Peygamber Efendimiz (sav), bir belâ veya musibete maruz kaldığında hemen abdest alır ve namaza dururdu. “Sabır ve namazla Allah’tan (cc) yardım isteyin.” (Bakara, 153) ayeti bize bu hakikati anlatıyor. Bela musibetlerin bizi kuşattığı ve gözümüzün başka bir şey görmediği zamanlarda bu girdaptan kurtulmanın yolu Efendimiz’in (sav) yaptığı gibi sabır ve namazdır. Evvelâ dişimizi sıkarak sabretmeli sonra da kullukta ısrar ederek, Allah’ın dergâhına yüz sürmeliyiz. İhtimal ki, Cenâb-ı Hak (cc) bu imtihanlarla, bizim sabır, tahammül, vefa ve sadakatimizi ortaya çıkarmakta, böylece hem kendi lütuflarını hem de bizim gerçek değerimizi bize göstermektedir.

Elbette ki Allah, yaşadığımız imtihanlar karşısında göstereceğimiz tavrı bilmektedir. İmtihan karşısında ortaya koyacağımız performans, bize kendimizi tanıma şansı vermektedir. Ta ki, hesap gününde kimsenin Allah’a karşı itirazı olmasın. Belki de kul böyle bir ölçü ve tartı ile kendini tanıyıp muhasebe ve murakabesini yaptıktan sonra şu itiraflarda bulunacaktır:

“Yâ Rabbi! Sen beni bir kere imtihan ettin, kapıyı yüzüme bir kere kapadın, ben de ‘Artık bu iş olmaz!’ dedim, ayrılıp gittim. Oysa o kapı hiç açılmayacak şekilde kapanmış olsa bile, bana düşen vazife, yerimde sebat etmek ve Senin düşmanlarınla mücadele etmekti. Yüzlerce defa sürçsem bile hep ‘Seni, Seni!’ demeliydim… Bunları demem gerekirken, diyemedim, sarsıldım, döndüm ve ayrılıp gittim. Meğer ben ne dönek biriymişim!”

İmanı güçlü olan bir insan, çok büyük musibetlerle imtihan edilse bile her türlü eziyete katlanır, her şeye rağmen, hak bildiği yoldan ayrılmaz. İmanı zayıf kimseye gelince, Allah onu ağır imtihanlara maruz bırakmaz; çünkü o, elde ettiği küçük seviyeyi ağır bir imtihanda kaybedebilir. Bu da Allah’ın rahmet ve rahimiyetine uygun düşmez. Dolayısıyla imtihanlar, insanın imanı ve Allah’la irtibatının derecesi ölçüsünde şiddetli veya hafif gelir insana…

Allah kulunu hak ve istikamet üzerinde olduğu zamanlarda da imtihan eder. Başına çeşitli belâ ve musibetler yağdırır, ta ki kul, Allah’ın huzuruna tertemiz gidebilsin ve Cennet’e ehil hale gelsin. Sohbete katılma, gözyaşı dökme, himmet toplama, burs verme gibi faaliyetler yerine göre insanın nefsine de hoş gelen şeylerdir. Bütün bunların neticesinde insanın kendisini küçük kabul etmesi, birlik içinde olması ve kardeşlik biraz daha kolaydır.

Eğer insan, makam-mevki sahibi olma ile birlikte manevi açıdan bir büyüme sergileyememişse eski halini koruması çok zor, hatta imkânsızdır. Bu durum tıpkı masum ve kendi halindeki bir çocuğun oyuncağını elinden aldığınızda o masumiyetin altındaki hırçınlığın ortaya çıkması gibidir. Keşke duygu ve düşüncede çocuk masumiyetiyle kalınabilse…

İmtihan unsurlarından biri de Kur’ân’ın, “Bazınızı, bazınız ile imtihan ediyoruz.” (En’am, 53) ayetinde ifade edilen, dine hizmet edenlerin kendi aralarında imtihan olmalarıdır. Böyle bir imtihan, imtihanların en korkuncu ve kazanma kuşağında kaybetmeye en yakın olanıdır.

Evet, bazen bir yüce davaya gönül veren kişiler arasında, layık olanla olmayanı ayırmak için bela ve musibetler gelebilir. Böylece bağı zayıf ve kökle irtibatı eksik olanlar ayıklanır. Bu, Allah tarafından yapılan bir elemedir ve bunun neticesinde büyük işleri yapamayacaklar elenmiş olurlar ki bu da sonuç itibarıyla çok önemlidir.

Bu itibarla bize düşen vazife, imtihanda olduğumuzun şuuru ile maddî-manevî beklentilere girmeden sabırla bu yolda yürümektir. Cenâb-ı Hak, sabredip mücadelelerini sonuna kadar götürenlerle yarı yoldan dönenleri ayırt edip yaptıkları amelleri onlara da göstermek için kullarını imtihan etmektedir. Nitekim “Allah, sizin içinizden cihad edenlerle sabır gösterenleri ayırt edip meydana çıkarmadan, kolayca Cennet ’e girivereceğinizi mi zannettiniz?” (Al-i İmran, 142) ayetinde buyurulduğu gibi Allah, bu imtihanı, kullarının takınacakları tavrı ortaya koymak için yapmaktadır. Yukarıda bahsi geçtiği gibi O (cc), bu mevzuda sabredeceklerle etmeyecekleri ilm-i ezelîsiyle zaten bilmekle birlikte bu hakikati, kullarına da gösterip bildirmek istemektedir.

İnsan, Allah’la münasebeti adına ‘ne kaybettiği şeyler karşısında mahzun, ne de kazandığı şeyler karşısında sevinçli’ olmalıdır. Zira kazanmak da, kaybetmek de bir imtihandır. Bunlardan hangisinin ahirette bizim lehimize ya da aleyhimize olacağını kestiremeyiz. Kim bilir belki de hüzün ve kederli anlarımız, sevinçli ve huzurlu zamanlarımıza nispeten, bizim ahirette daha çok mükâfat almamıza sebep olacaktır. Onun için yaptığımız her şeyin Allah’ın rızasına uygun olup olmadığına bakmak gerekir.

Allah, peygamberleri için değiştirmediği kanununu bizim için mi değiştirecek? Başta Efendimiz (sav) olmak üzere, bütün peygamberler mücadelelerini her türlü zulme göğüs gererek, yıllarca sabır ve sebatla sürdürmüşlerdir. Bu mücadelelerinin semeresi olarak da, Allah onlara muvaffakiyet ihsan etmiştir.

Hâsılı, “İbn Erkam evlerinde yetişmeden, yani sabırla pişip olgunlaşmadan her beklenti ham hayaldir.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin