AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
CHP’nin ön seçimle cumhurbaşkanı adayı olarak belirlemek istediği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için önümüzdeki birkaç gün kritik. Bakmayın siz benim “kritik” diye yazdığıma… Aslında her şey çok belli. İmamoğlu’ndan hemen sonra sıra Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a gelecek.
Sonrası mı? Sonrası da çok belli. Anlatayım…
Benim sayfalar dolusu yazacağım yazıya sığdıramayacağım kadar bilgiyi bir kadı fıkrası yeteri kadar anlatıyor. Bir gün Karakuşî Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna mis gibi bir koku gelir. Fırının tezgahında güveç içinde kızarmış, iştah açıcı bir ördeğin durduğunu görür. Kadı, fırıncıya dönerek kendinden emin bir şekilde:
-“Bu ördeği aldım!” der.
Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paketleyip teslim eder. Ancak biraz sonra, ördeğin asıl sahibi çıkagelir.
-“Benim ördeğim nerede?” diye sorar.
Fırıncı çaresizce başını sallar:
-“Uçtu…” der.
Ördeğin sahibinin öfkesi diner mi? Tartışma kısa sürede kavgaya dönüşür. Tam bu sırada, fırıncı elindeki uzun kürekle, yanlışlıkla araya girmeye çalışan gayrimüslim bir müşterinin gözünü çıkarır. Panikle kaçmaya başlayan fırıncının peşine, hem ördek sahibi hem de gözü çıkan adam takılır.
Telaşla kaçan fırıncı, bir duvardan atladığında ise talihsizlikler devam eder. Bu kez hamile bir kadının üzerine düşer ve kadının bebeğini kaybetmesine neden olur. Kadının kocası da sinirle fırıncının peşine düşer. Kaçarken çarpıp yere düşürdüğü bir Yahudi de sinirlenerek kovalamacaya katılır. Sonunda, tüm bu karmaşaya zaptiyeler müdahale eder ve hepsi bizim Karakuşî Kadı’nın huzuruna çıkarılır.
Kadı ilk olarak ördeğin sahibine döner:
-“Şikâyetin nedir?”
-“Bu adam ördeğimi yok etti!”
Dönüp fırıncıya sorar, fırıncı:
-“Uçtu” cevabını verir.
Karakuşî Kadı, meşhur kara kaplı kitabını açar, birkaç sayfa çevirir ve hükmünü verir:
-“Burada ördek için ‘tayyar’ yazıyor. ‘Tayyar’ uçar demektir. Öyleyse ördeğin uçmasında bir suç yoktur! Fırıncı beraat etti!”
Sonra gözü çıkan gayrimüslime sorar:
-“Senin şikâyetin nedir?”
Adam içini çekerek:
“Fırıncı yüzünden gözümü kaybettim!”
Kadı yine kara kaplı kitabına göz atar:
-“Burada der ki: ‘Bir Müslüman, bir gayrimüslimin iki gözünü çıkarırsa, onun da bir gözü çıkarıla…’ Şimdi senin bir gözün gitti. Öyleyse fırıncı diğer gözünü de çıkarsın ki, biz de onun tek gözünü çıkaralım!”
Bunu duyan adam, gözünü tamamen kaybetme korkusuyla şikâyetinden vazgeçer. Fırıncı bu davadan da beraat eder.
Karakuşi Kadı ardından, bebeğini kaybeden kadının kocasına döner:
“Peki, senin şikâyetin nedir?”
-“Bu adam yüzünden çocuğum doğmadan öldü!”
Kadı hiç düşünmeden hükmünü verir:
“O halde, karını fırıncıya vereceksin, yerine yeni bir çocuk koyacak!”
Adam şaşkınlıkla başını sallar ve hızla şikâyetinden vazgeçer. Fırıncı bu davadan da kurtulur.
Son olarak Yahudi’ye döner:
“Peki, senin şikayetin ne?”
Yahudi önce bir düşünür, ardından ellerini açarak:
-“Ben ne diyeyim Kadı Efendi! Senin adaletin karşısında söylenecek söz var mı? Adaletinle bin yaşa!”
KARAKUŞİ KADILARIN HÜKÜM SÜRDÜĞÜ DÖNEMDEYİZ
Paylaştığım fıkra Necdet Rüştü Efe’nin “Türk Nüktecileri” isimli kitabında yer alıyor. Kitapta Karakuşi Kadı ile ilgili onlarca fıkra var. Hepsi de adalet dağıtan bir noktada olan kişinin, işi bir yere çekmek istediğinde neler yapabileceğini anlatması üzerine birer ders niteliğinde.
Karakuşi Kadı, bir hayal kahramanı değil. Kim olduğuna ilişkin farklı bilgiler varsa da esas olanın Eyyubi devletinin kurucusu Selahaddin Eyyubi (? – 1193) döneminde yaşadığı söylenir. Hani şu Haçlılara karşı efsanevi kahramanlıkları anlatılan, Kürtlerle Türkler arasında paylaşılamayan Selahaddin Eyyubi var ya, onun dönemi.
Selahaddin Eyyubi’nin asıl adı Ebu Said Bahaüddin bin Abdullah Esedî olan Karakuşi Kadı’nın kendi yokluğunda Kahire’de onu vekil bıraktığı bilinir. Bu kadının, Haçlı askerlerine esir düştüğü, Selahaddin Eyyubi’nin 10 bin altın fidye ödeyerek kurtardığı yazılır.
Karakuşi Kadı hakkında yazdıklarım meraklısına küçük bir not niteliğinde idi. Konuyu dağıtmayalım.
Türkiye’de adalet mekanizmasının ‘Karakuşi Kadı’ mantığı ile işlediği bir dönemdeyiz. Karakuşi Kadı’nın verdiği hiçbir hükümde mantıksız bir taraf bulamazsınız. Verdiği hükümlerde adalet olmasa da “kara kaplı kitapta” yazan şeylere gayet uygun.
BUNDAN SONRA NE OLACAK DERSİNİZ?
Bundan sonra ne olacağını 16 Ocak’ta kısaca yazmıştım. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak belirlemek için yola çıktığı Ekrem İmamoğlu’nun diploması ile ilgili kararın ön seçimin yapılacağı 23 Mart’tan önce verileceği kesin gibi.
Günümüzün Karakuşi Kadısı bir tane değil, hemen her şehirde var. Akın Gürlek’in İmamoğlu’nun diploması konusunda İstanbul Üniversitesi’ne “elini çabuk tut” diye ikinci kez yazı gönderdiğine göre karar verilmiş demektir.
Sonrasında, “en güçlü isim” olarak görülen Mansur Yavaş’ı saf dışı bırakmak Karakuşi Kadı için çok daha kolay. Mercek altına aldığınızda hiçbir belediye “yolsuzluk” suçlamasından temiz çıkamayacağını herkes bilir.
İmamoğlu ile birlikte madem kazanma ihtimali var, öyle ise Yavaş’ın da seçime sokulmayacağına enim olabilirsiniz.
“Yavaş’ı da aday yapmazlarsa halk ‘Bu kadarı da olmaz!’ deyip muhalefetten kim aday olsa ona oy verir!” derseniz size çok gücenirim. “O kadar da kör gözüne parmağım!” yaklaşımıyla hareket edemezler diyenler dönüp Karakuşi Kadı fıkrasını bir daha okumalı.
Bunları yapan günümüz Karakuşi Kadı sistemi, sandığı istediği gibi kurgular. Seçimin tek adaylı yapılmasının önüne geçecek birilerinin “dişine uygun” birkaç aday bulunduktan sonra sandık uygun bir zamanda ortaya konulur.
Sakın ha, “Sandık bile ortaya gelmez” diyenlere inanmayın. Diktatörler sandığı çok severler. Sandıktan korkan bir tane bile diktatör bulamazsınız. İroni yaptığımı falan sanmayın. Dünden bugüne aklınıza “diktatör” diye kim geliyorsa onu araştırın. Son seçimde bile nasıl ezici çoğunlukla kazandığını görürsünüz.
Türkiye’yi yönetenleri sakın diktatör görmeyin. Baksanıza nasıl kıl payı seçimi kazandığına. Biz daha diktatörlük yolunda ilerliyoruz.
Bütün bunları bırakın, siz Ekrem İmamoğlu’nun nerede askerlik yapacağını, Mansur Yavaş’ın ziyaretine kimlerin gideceğini konuşun.