ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
“Gündemde bu kadar önemli konu varken neden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Roma’ya giden gazetecileri yazı konusu yapıyorsun.” diyenler olacaktır. Mesele sadece İmamoğlu’nun kendi yandaşlarını alıp Roma’ya gezmeye gitmesinden ibaret olsa haklı olabilirdiniz. Fakat olay sistemik ve İmamoğlu ya da Erdoğan ile sınırlı değil. Sadece siyasiler değil, gazetecilere bakan yönü de var.
Daha önce Amerika Günlüğü köşesinde ‘Başkanın uçağı ve gazeteciler’ başlıklı bir yazı kaleme almıştım. O yazı da Ekrem İmamoğlu ve ekibinin Karadeniz seyahatine davetli gazetecilerden hareketle sistemik sorunu, ABD’nin uygulamasını anlatmış ve “Türkiye’de de benzeri bir sistem kurulmadığı sürece kişiler gelir gider ama tartışmalar bitmez.” demiştim. Son Roma gezisiyle iki yıl önce yazdığım yazıdaki öngörüm gerçekleşmiş oldu.
Ekrem İmamoğlu ve kurmayları olaylı Karadeniz seyahatinden ders almadılar, hatta vites büyüttüler. Bu kez özel uçak kiralayıp 40 küsür gazeteciyle Roma’ya gittiler.
Tartışmalar malumunuz.
Kimler katıldı, neler yediler içtiler size anlatıp vaktinizi alacak değilim. Eğer, “Parasını biz ödediğimize göre ne yaptıklarını da bilseydik!” diyenlerdenseniz ‘eh siz de haklısınız’ ama yine de ‘İşin esasına odaklanalım’ derim.
Her siyasetçi halkın parasıyla kendine yandaş medya yaratmak ister. İstisnaları yok değil ama dünyanın her yerinde böyle. O yüzden Amerika gibi medeni, gelişmiş ülkelerde bu konuyu düzenleyen sıkı kurallar var. 10 yıldır ABD’nin başkenti Washington’da gazetecilik yapan ve ABD medyasını yakından izleyen birisi olarak kısaca durumu özetleyeyim:
Öncelikle; ABD başkanı da olsanız attığınız her adım, harcadığınız her kuruş denetime tabi. Gazetecilerin siyasilerle ilişkileri ve seyahatlere katılmasının ise çok sıkı kuralları var.
Mesela Amerikan başkanlık uçağına binecek herkes (başkanın kendisi hariç) para ödemek zorunda. Hem de “first class” parası ödeniyor.
Başkanın korumaları, danışmanları, bürokratlar vs. o uçakta kim varsa bilet parası Beyaz Saray tarafından çalıştıkları kurumlara kesiliyor.
Bütün bu işleri Beyaz Saray Yolculuk Hizmetleri birimi yapıyor. Eğer başkan politik kampanya için başkanlık uçağını kullanıyorsa uçağın tüm masrafları partisine fatura ediliyor.
Başkanın çocuğu ya da eşi bile olsanız uçağa bedava binemezsiniz. Resmi göreviniz yoksa uçak paranızı başkana kesiyorlar.
ABD’de uygulanan sistemin temeli şeffaflık ve adalet ilkesine dayanıyor. Başkanın uçağında 12 gazeteci için kontenjan ayrılıyor.
Ama en önemli konu şu: Başkanın seyahatini izleyecek gazetecileri Beyaz Saray, başkan ya da herhangi bir devlet kurumu belirlemiyor. Daha doğrusu belirleyemiyor.
Yani Erdoğan gibi uçağa yandaşları doldurup gezemiyorsunuz. Uçağa binecek gazetecileri bir meslek örgütü olan Beyaz Saray Muhabirleri Derneği belirliyor.
Burada da sıkı düzenlemeler var.
Gazeteciler uçağa dönüşümlü binebiliyorlar. Tabi ki uçağa binenler de first class fiyatından para ödemek zorunda. Uçakta yedikleri içtikleri, seyahat boyunca yaptıkları tüm harcamaları kendileri ödemek zorunda. Yani ABD başkanının uçağına binip haber takip etmek çok pahalı bir şey. Bu yüzden bir çok medya kuruluşu ABD başkanının uçağına binmek istemeyebiliyor.
Bir diğer kritik uygulama da şu: Uçağa binen gazeteciler ‘özel haber’ yapamıyor. Uçaktaki açıklamalar, röportajlar ortak havuza aktarılıyor ve herkes o haberleri kullanıyor.
Özetle başkan ya da danışmanları kendilerine yandaş bir ekip oluşturup devlet imkanlarıyla gezip tozamıyor.
ERDOĞAN UÇAĞI BİR SİLAHA ÇEVİRDİ
Tekrar Türkiye’ye dönersek… Eskiden siyasilerin seyahatlerini muhabirler izlerdi. Ancak Erdoğan rejimi çok şeyde olduğu gibi bu alanda da kendi tekelini inşaa etti. Erdoğan, uçağına sadece ‘sevdiği’ isimleri aldı. İlk dönemlerde nispeten de olsa renklilik vardı ama 2012 sonrası Erdoğan’ın uçağına binmek bir imtiyaz haline getirildi. Artık ‘yandaş’ olmanız yetmez, ‘öz hakiki yandaş’ olmanız gerekiyor.
İmamoğlu’nun lüks Roma seyahati sonrası Ahmet Hakan ve Hilal Kaplan gibi troller hemen “Biz Cumhurbaşkanının uçağında paramızı kendimiz ödüyoruz!” gibi argümanlara sığınıp İmamoğlu’na yüklendi. Her zaman olduğu gibi Aktroller yine yalan söylüyor.
Çünkü; Erdoğan’ın uçağına binmek için öncelikle Saray’dan tastiklenmeniz gerekiyor. Yani öz hakiki yandaş değilseniz hiç şansınız yok.
İkincisi Erdoğan’ın ultra lüks uçağına para ödemiyorlar. Orada yedikleri first class yemeklere de. (Burada ABD örneğini hatırlayın, bırakın yemeği içtiğiniz suya bile first class parası ödüyorsunuz) Ahmet Hakan ve Hilal Kaplan gibilerin haklı olduğu tek konu var; gazetecilerin otel parasını kurumları ödüyor.
Yemeklere gelince, teoride gazeteciler ödüyor ama pratikte öyle olmuyor. Erdoğan’ın yakın kurmaylarından birisi mutlaka o gazetecilerin yemek parasını ödüyor. Bu arada şunu not edelim; özellikle ABD’ye geldiklerinde birden fazla öğünde ünlü etçilere gidiyorlar.
Oralardaki fiyatların ne kadar yüksek olduğunu söylemeye bile gerek yok. Tabi o faturaları da vatandaş ödüyor. Şöyle söyleyeyim; eğer Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve diğerlerinin hesapları alıcı gözle incelense neler çıkar neler.
Mesela ünlü bir bürokratın Dışişlerine ödettiği yemek faturasının orta büyüklükte bir ilçeyi doyuracak kadar yüksek olduğunu söylemeliyim. Kısacası Erdoğan’ın uçağındaki gazetecilerin de masrafı vatandaşın sırtında.
AKP hükümetinin başlattığı bir uygulama daha var. Her bakan artık özel uçakla seyahat ediyor. Seyahatine de mutlaka birkaç yazar davet ediyor.
Onların uçak biletleri dahil tüm masrafları bakanlıklar tarafından karşılanıyor. Başkan ya da bakanlar böyle yapar da belediyeler durur mu?
Onlar da “resmi seyahat” adı altında uçak dolusu isimle seyahatler yapıyorlar ve her türlü harcama milletin sırtında. Hal böyle olunca da gazetecilerle siyasiler arasında mesafe kalmıyor. Dolayısıyla en çok yalakalık yapan uçağın baş köşesine yerleşiyor.
Yeri gelmişken bir şeyi daha hatırlatayım…
ERDOĞAN’IN 13 BİDEN’İN 2 UÇAĞI VAR
ABD’de Türkiye’deki kadar bol miktarda VIP uçak yok. Erdoğan’ın 13 uçağına karşı Biden’ın iki uçağı var. Onlar da yedekli kullanılıyor. Uçaklar bugün itibariyle 35 yaşındalar ve yaşlandıkları yönünde ciddi eleştiriler var. Bakanlıklar, milletvekilleri ya da belediye başkanlarının özel uçakla seyahat etmesi konuşulmaz bile.
ABD kongresi başkanı, milletvekilleri, senatörler ya da üst düzey bürokratlar tarifeli uçaklarla seyahat ediyorlar. Aslında mevzuat Kongre üyelerine business class uçma imkanı veriyor ama seçmen linçinden korkan siyasiler bu hakkı kullanmıyor.
Kongre üyelerinin ya da üst düzey bürokratların seyahatleri sıkı denetime sahip. Savunma bakanı ve komutanlar da keyfine göre özel uçakla uçamıyor. Devlet görevi bile olsa bu uçuşlar sıkı prosedürlere sahipler.
Mesela devlet görevi ile uçulsa bile eğer gidilecek yere bir ABD firması uçuyorsa bilet oradan ve en uygun tarifeden alınmak zorunda. Kamu görevlileri geçerli bir sağlık gerekçesi yoksa business class uçamıyor.
Başkan bile olsanız kamu kaynaklarını kafanıza göre kullanamıyorsunuz. Başkan ya da belediye başkanı iseniz uçağa, VIP otobüse atlayayım gazetecileri ağırlayıp kendi propagandamı yapayım diye düşünemiyorsunuz bile.
İmamoğlu’na gelince; halkın kendisine verdiği desteği okuyamıyor. Oysa ki aldığı oy Erdoğan ve AKP’ye duyulan öfkenin sonucu. Eğer İmamoğlu’da Erdoğan’ın yaptıklarını yapacaksa seçmen neden ona oy versin ki? Aslı varken çakmasına neden itibar etsin?
İmamoğlu eleştiriler üzerine “Gerekli dersleri çıkaracağız” şeklinde beyanlarda bulundu. Ancak çok da umutlu olmamak gerek. Zira iki yıl önceki olaylı Karadeniz seyahati sonrasında da benzeri ifadeler kullanmıştı.
Dolayısıyla ABD benzeri bir düzenlemeye gitmediğimiz sürece Erdoğan gider İmamoğlu gelir, onlar gider başkası gelir ve her gelen kendi yandaşlarına torpil geçer.
35 sene memuriyet yaptım. Kontrol Mühendisliği yaptığım dönemlerde Ev_Otogar veya Istasyon taksi ücreti almıyordum. Çünkü evden 1 saat erken çıkıp Dolmuş ya da Belediye otobüsü ile gidiyordum.O da 60 veya 90 kuruş olduğu için almıyordum.Keza vardığım yerde de Terminal-İnşaat arası taksi ücreti almak yerine Şantiyeden bir araba geliyordu.Bu belki ikiyüze yakın seyahatimde değişmedi.Emekli olduğumda nüfusa kayıtlı olduğum yere kadar yerdeğiştirme tazminatı almadım.Oysa emekli olur olmaz nüfusa kayıtlı olduğum yere gidip 3 ay oturdum.Ki bu yerdeğiştirme tazminatıyla Ankara Sincanda 1+1 Daire veya Didim Şehir içinde 7-800 merhaba arsa alabiliyordum.Memurların %99 u dünde bugünde o taksi paralarını almaktan yüksünmüyorlar.Yani İmamoğlunun ya da Erdoğanın herhangi bir sakınca görmedikleri bu uygulama toplum olarak bizim talancı-çıkarcı genetiğimize ters düşmüyor. Haaa lojmanda oturmayan Köntrol Mühendislerinin benden başka %90 ının ev kirasını da Müteahhitler ödüyordu.Ben bu yorumlarda sürekli İmamoğlu maazallah Cumhurbaşkanı olursa Tayyipi araŕız diye boşuna söylemiyorum.
Haklisin ama,
Sende turkiyedeyken aynisini yapmadin mi? Gazeteci olarak o imkanlari kullanmadin mi?
O zaman bunu yazdin mi?
Bir Amerikan sirketinde calisiyorum, bir ara Washington da bir toplanti duzenlendi ve adet oldugu uzere son gun sehir turu yerine Beyaz Saray gezisi yapildi.. soyle ki arka taraftaki bir giristen kabul ediyorlar ve o esnada kullinimda olmayan bazi salonlar vs gezdiriliyor.. inanin bekledigimden cok daha sade buldum ayrica Beyazsaray dediginiz sey koskoca amerika devleti baskaninin calisma ofisi olmasi hasebiyle cok daha buyuk bir yer oldugunu zannederdim.. o kadar buyuk degil yani cunku zaten bakanliklarin kendi binalari var..
chp ve yandaslari 20 senedir bu ani bekledi hocam 🙂 sen ne anlatiyorsun :)) halk esektir, semer vuran cok olur. halki bosver o yuzden onlar rahatsiz olmaz. ama abd deki sistemi ogrenmis olduk sayende.