YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Bir Erdoğan İmajı yarattılar. Bildiğin oluşturdular yani! Olmayan bir şeyi varmış gibi gösterdiler. Algı çalışması ve cilalamayla bir kurucu irade, bir mitsel kahraman, bir devlet başkanı, bir “reis” oluşturuldu. Örneklerini başka otoriterliğe meyilli toplumlarda görebileceğiniz türden bir liderlik kültü kurulması ve eskinin tasfiye edilebilmesi için gerekmekteydi bu. Ve onun gereğini yerine getirdiler.
Öncesi de matah değildi zaten. Türkiye gibi ülkelerde tarihi hep liderler yapar. Genellikle Max Weber’in karizmatik liderlik tipolojisine uyan yapıda bir liderlik geçer akçadır, Ortadoğu’da. Tarihi budur çünkü. E, bu profile uygun adam çıkmazsa ne yapacaksın? Üretmekten başka çare var mı? Demokraside çare tükenmez nasıl olsa, öyle değil mi? Türkiye’de Erdoğan öncesinde paradigmayı hiç kimse bu kadar sorgulamadı. Sorgulamak derken, öyle belli ideallerin yerleşik düzeni sarsmasından falan söz ettiğimi sanmayın. Önemli olan şekildir o coğrafyada.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Mesela bir camide çıkıp Kuran okutursunuz, alın size “laik diktatörlüğe” meydan okuyan dini bütün bir Müslüman lider bir anda çıkıverir! Tek kişinin güdümüne girmek dışında bir ilerleme düşüncesine sahip olmayanların büyük bir çoğunluğu oluşturduğu Osmanlı-Türkiye tarihi düzleminde, hep birilerinin peşine takılarak “ülkeye hizmet edilir”. Hizmetten kast ettiğim bal tutanın parmağını yalamasıdır bira da. Güçlü liderin ekibi çoğunlukla böyle beklentileri olanlardan oluşur. Herkes “lideri duygusal sebeplerle” destekler. Lider de bu “duygusallığı” yitirmemek için, hazineyi seferber eder. İktidarın el değiştirmesi esasında tümüyle sınıfsal eşitsizliklerden beslenir. Ama kitlelere refah üretmeden, kestirme lider ve yakın çevresinin “sınıf atlamasıyla” nihayete erer. Bundan sonrası elde edileni korumak, “derenin yatağı dışına çıkışına” engel olmaya çalışmaktır. Karizmatik lider, tüm bu abrakadabrayı büyük bir retorik süreklilikle gayet başarılı şekilde kamufle eder.
Kavruk gecekondu prototipi İslamcıdan devletin genetiğini değiştirme kapasitesine sahip olan karizmatik İslamcı kurucuya uzanan yolda ne maceralar vardır! Kendisine destek veren geniş kitlelere anlatacağın öykün kadar siyasi ömrünün olduğu bir coğrafyanın çocuğu, tek şansının yazdığı öyküyü bitirmemek olduğunu bilir. İç düşmanlar ve dış düşmanlara karşı olan bir mücadele, “üst akla” karşı dik duruş, “lobilere” karşı koymak, “büyük oyunu” bozmak gibi misyonlar, öykünün ana unsurlarını oluşturur. Öyküye inanmayanları öyküde hain ve terörist ilan ederek çemberi kapatırsın! Oh! Artık muhalefet de dahil, herkesle “aynı dili” konuşuyorsundur.
Kavruk gecekondu prototipi, kendisini kitlelere “ülkenin ikinci sınıf insanı”, bir tür aşağılanan ve ayrımcılığa uğranan kurban olarak sunar. Sosyal ayrımcılığın ve eşitsizliğin korkunç bir astronomide her gün yeni dramlar ürettiği toplumda her fakir çocuk kendisini artık onlardan biri olan liderle özdeşleştiriyordur. Lider, yerleşik düzene kafa tutarak içi boş korkulukları plastikten çakma süngüsüyle süngüledikçe, yükselme şansı olmayan genç taban onu efsaneleştirir. Çünkü lider onların hayatlarına bir anlam vermektedir. Kimse süngülerin aslında plastik olduğunu bilmez. Ve korkulukların içi boş kuklalar olduğunu! Karanlık köşelerde, lider ve ekibi karşısında dik durdukları imajı çizdikleri güç odaklarıyla pazarlığa oturduğunda da, gariban kitleler bunu bilemezler. Bilseler de, bunu itiraf edemezler. Ayırtına vardıklarında duyacakları değersizleşmiş olma acısı dayanılmazdır. Bir de, o işini bilenler gibi “yırtma” düşüncesi hep vardır. Ne yani, daha önce onlar kendi aralarında ganimeti bölüşmüyorlar mıydı? Şimdi de biraz kendileri bölüşse ne olur ki? Hederler büyüktür. Bir o kadar da ulaşılmaz! Ama lider yok mu? Bak o nasıl başardı? Rol model budur. Hatalarının olması kitlesinin umurunda bile değildir. Çünkü lider zaten adil olmayan bir oyunda oyunu kurallarına uygun olarak oynamayı öğrenmiştir. Veya hiç kuralları olmayan bir yerde, güçlünün nasıl güçsüzü ezdiğini, babası ve büyük babasının yaşamlarından iyice öğrenmiştir. Gençlik, tıpkı masallarda padişah olma umuduyla hayatının acılarını fark etmeyen Keloğlan gibidir.
İmaj, güçtür. Çünkü güçsüzü güçlü gibi gösterir. Gücü severiz biz. Gücü kim sevmez? Daha önce sizin burnunuzdan getirenlere onların kullandıkları enstrümanlarla sizin yaşadıklarınızın aynını yaşatmaktan daha haz veren ne vardır? Size tutulan silahı elinize geçirip aynı silahı daha önce onu size doğrultanlara doğrulttuğunuzda, artık muktedirsinizdir. İmaj sizi muktedir yapan; bunu bilirsiniz. Aman kimseye söylemeyin, büyü bozulmasın e mi! Vatanımızı bölemeyecekler! Bu ezanları susturamayacaklar! Bu Cuma hangi camideyiz? Fransa cumhurbaşkanına üst açıdan çekilen bir fotoğraf servis edelim, hani sayın cumhurbaşkanımızın elini o hergelenin omzuna koyduğu kare var ya, bildin mi? Hah! İşte o! “Türkiye seninle gurur duyuyor”.
Tam 500 sene, Kanuni’nin Fransa kralına yazdığı mektup dışında komplekslerini tatmin edememiş kalabalıklar için bu büyük olaydır. Tarihine salt ordular arası bir güç mücadelesi olarak bakan asimile edilmiş geniş kitlelerin güç karşısındaki tutumu esasında hazindir. Size zenginleşme sözü veremeyen, ama iktidarını da kaybetmek istemeyenlerin size artık savaş ve yayılmadan bahsetmesi ironik midir? Yunan adalarına tatile gitmeyi ne yapacaksın ki? Bak Yunan adalarını alacağız! “En büyük asker bizim asker”. Ve “Her Türk asker doğar”. E ne diyelim, “Her Türk özgür doğar!” mı? Adamı güldüreceksin! Videoyu sosyal medyaya at. Çanakkale anıtı üzerinde F-16 uçurt. Bir iki Mavi Vatan haritası da koy. Yunan ordusunun bizim Ege ordusundan sayıca az olduğunu falan da eklersin. Bunları da ben mi öğreteceğim sana? “Siz nasıl uygun görürseniz efendim!”
Erdoğan’dan bir tek adam çıkardılar. E adam arı su olan havuzda Peugeot araba kaybediyor! Veya en basitinden mahalle sirkinde bile beşinci sınıf illüzyonist şapkadan tavşan çıkartıyor. Erdoğan’ın tek adamlıktan nesi eksik? İmaj ve kadraj arası ilişkiyi iyi kur. Şimon Perez’li videoyu koy. Üzerine üniforma giydir. Mecliste ağlat. Camide Kuran okut. AİHM Başkanı ile fotoğraf verdir. Camide Kuran okut dedim miydi? Dedimse dedim. Yine okutalım.
Zaten sıkıntılı bir devlet vardı – ama devlet vardı yine de – onu yıktılar. Yıkarken, başına kendi bağırlarından çıkardıkları birini geçirdiler. Daha önce kendilerine yapılıyor diye eleştirdikleri her şeyi yapan bir iktidara dönüştüler. Olsun! Kendilerine değil, nasılsa ötekilere yapıyor! Ayrıca yerli ve milli. Yeni kurdukları rejim, ülkeyi bilinen tüm ölçüt, kategori ve klasmanlarda son sıralara attı. Ülke açık hava hapishanesine dönüştü. İşkence hortladı. Eğitimde Avrupa sonuncusu, bilim film! Teknikte aynı anda yüz yirmi döneri eşgüdümlü kesecek otomatik döner kesme makinesi ile dünyayı kıskandırdık. Ekonomide döviz hesaplarından para çekmeye limit getirerek 1970’lerin seviyesine geriledik. Her 100 gençten 70’i Türkiye dışına çıkmaya çalışıyor. Bu arada devlet kendi verdiği pasaportları kullandırmıyor. Ülke bir tür Demirperde ülkesi gibi oldu. Döviz rezervleri buharlaştı. Yabancı yatırımcı çoktan kaçtı. Yerli sermaye parasını yurtdışına çoktan kaçırdı. Nasıl kaçırmasın? Saray şimdi de Türkiye dışındaki 400 milyar dolarlık yerli sermaye istifinin peşine düşmüş! Kovid salgını felaket! Ortam sıkıntılı. Fahrettin’i arayın. İbrahim’i arayın. Berat’ı çağırın! Bir çare düşünün.
“Efendim, şimdi size bu Cuma yeni camiye çevirdiğimiz Kariye’de Küresel güç olan Türkiye’yi çekemeyen uluslararası odakların oyunları bizi yıldıramaz!” dedirtiyoruz. Kuran okurken biraz ağlayabilirseniz ağlayın, olmadı hafifçe boynunuzu yana eğip yüzünüzü konunuzla silin!” Sonra? “Sonra Ege ordusuna bir çıkartma tatbikatı yaptıralım. Siz kaptan köşkünde görünün.” Olur. Başka? “Batman’da bir kuyudan petrol çıkartalım. Olmadı, Toroslar’da uranyum bulunsun mesela!” Güzel. Başka? “KKTC Meclisi Türkiye ile birleşme kararı alsa? Bizim TBMM de başka bir karar alarak ‘şu an için uygulama düşüncemiz yok!’ der. Müthiş karizmatik bir hamle! Harika bir imaj olur.” Yahu siz Kuruluş ve Selçuklu senaryo yazarlarını bile depresyona sokarsınız çocuklar! “Sağ olun Reis’im!”.