YORUM | YUSUF ÜNAL
En çok da biraz yumuşaklığa ihtiyacımız var sanırım, biraz esnemeye. Bedenimizle ve ruhumuzla, huyumuzla ve suyumuzla. Düşüncelerimiz ve davranışlarımızla halim-selim olmaya.
Gençlerle bir kitap okuma atölyesi başlattık. Orada onlara vermek istediğim temel meselenin üzerine düşünürken önüme çıktı bu mevzu. Gençlerin dikkatini en başta buna çekmeliyim dedim. Hayatı dondurmaktan, çatışmaları çoğaltmaktan, birbirimizin nasırına basıp durmaktan bizi kurtaracak yegâne şey buymuş gibi geldi bana. Ancak yumuşaklık ve esneklik sayesinde ötekileri anlamayı ve kabullenmeyi, onlarla birlikte yaşamayı başarabiliriz. Hayat tecrübem bana, etrafımızdaki duvarları ve çukurları yumuşayarak ve esneyerek aşabilir, kendi potansiyellerimizi bunlarla keşfedip ortaya koyabiliriz diyor.
Andrey Tarkovsky bu mevzuya dikkatimizi çekmişti: “Bir ağaç büyürken yumuşak ve esnektir, kuruyup sertleştiğinde ölür. Sertlik ve güç kazanıldıkça ölüme yaklaşılır. Esneklik ve zayıflık, tazelik ve diriliğin işaretleridir. Gücü artan ve kartlaşan şey asla kazanamaz.” Bunu okuduğum mecrada bir yorum gördüm, o da aynı şeyi dil ve diş üzerinden anlatıyordu: Esnek olan dil ömür boyu bizimle kalır ve hep işe yarar. Hâlbuki sert ve sağlam görünen dişler bizi hep yarı yolda bırakır. Kırılır, dökülür. Bir dolu ağrıya-sızıya sebep olur. Dolgu ister, kanal tedavisi ister hatta zorla sökülüp atılmak ister.
Durum ağaçta, kemikte, dilde ve dişte böyle olduğu gibi duygu, düşünce ve davranışlarda hayli hayli böyledir. O yüzden gençlere en başta bunu öğretmek lazım diye düşündüm; duygu ve düşünceleri demiri işler gibi eğip bükerek işlemeyi, esnetmeyi. Hayata böylelikle zarafet katılabilir, yaşam böylece katlanılır olabilir. Büyüme ve gelişme, boşlukları doldurma ve engelleri aşma esneklikle kolaylaşır.
Sertlik ve katılıkla büyünüp gelişilemez. Beton yahut kütük gibi olunur ancak. Yaşam dondurulur, duygu ve düşünceler bir buzluğa kaldırılır. Hayatı sloganlar ve talimatlar idare eder. Orada kusursuzluk beklenir, hatalar bağışlanmaz, farklı olanlara müsamaha gösterilmez. Çünkü sertliğin ve katılığın olduğu yerde kalbe aydınlık giremez, hisler ışıksız kalır, zekâ parıldayamaz.
Buna da Leonard Cohen dikkatimizi çekmişti, “Her şeyde bir çatlak vardır, ışık içeri böyle girer.” diyerek. Sertlik ve katılık içeriye ışığı buyur eden çatlakları kapama çabasıdır. Hayat bunlardan kaçınmakla güzelleşip zenginleşir. O halde gençlere vereceğim ilk ders bu olmalı diye düşündüm. Onları yumuşaklığa ve esnekliğe çağırmalıyım. Bir başka deyişle ‘ekin’ gibi olmaya…