Vehbi Şahin | Cumartesi Hikâyeleri
Öğle namazını bitirmek üzereydi.
Tam selam veriyordu ki acı bir fren sesi destûrsuz giriverdi odanın içine…
Pek umursamadı dışarıdan gelen telaşlı seslere…
Gürültü, evin ayrılmaz bir parçası çünkü…
Gece gündüz eksik olmuyor.
Hele yaz aylarında ise hiç çekilmiyor.
Modifiye araçlarıyla egzoz patlatmaktan zevk alan bir genç nesil var artık…
Motosikletler de cabası…
Ara gaz verip yüksek gürültü çıkararak hızlanmak, bu araçları kullanmak için “farz” galiba…
Böyle yapmazsa günaha girecek sanki…
İstisnasız hemen hepsi aynı şekilde sürüyor.
ARTİST KERATA!
“Yine o kuryedir” diye geçirdi içinden…
Birkaç kez gözüne ilişmişti, pencereden bakarken…
Delikanlının vazgeçilmez tutkusu, sokağın başına girip çıkarken her defasında aniden frene basıp motosikletinin tekerlerini cayır cayır öttürmek…
İlk başlarda yüreği ağzına geliyordu.
Şimdi çarpacak birine diye…
Zamanla alıştı lastiklerin feryadına…
“Yine artistlik yapıyor kerata…” dedi.
– Kime, neye hava atıyorsa artık…
Canı hiç kalkmak istemedi yerinden…
İşin doğrusu merak da etmiyordu dışarıda olup biteni…
Sesler
artınca ister istemez pencereye doğru yöneldi.
Perdeleri açmadan, kenarından caddeye şöyle bir bakış fırlattı ürkek ürkek…
BAĞIRMA KONUŞ!
Mesele anlaşılmıştı.
Bankanın köşesinde bir taksiyle bir motosiklet çarpışmıştı.
Araçlarda pek hasar olduğu söylenemezdi.
Motosiklet devrilmişti, ama sürücüsü iyi görünüyordu.
Ağız dalaşı vardı.
Kalpler paramparça olmalı ki…
Hiç duraksamadan birbirlerine bağırıyor her iki sürücü de…
Kim haklı kim haksız belli değil.
İkisi de kendini haklı, karşısındakini haksız göstermek için uğraşıyor.
Vücut dilleri nasıl da ürpertici…
Her an fiziki bir kavgaya hazır, horoz gibi kabarmış tetikte bekliyor.
Bu sırada tüm güçlerini çenelerine vermişler sanki…
İki medeni insan gibi konuşmuyor, karşısındakinin sesini bastırmak için sadece bağırıyorlar.
Utanç verici bir durum…
Ama onlar farkında bile değil…
NEFSİN ESİRİ OLMAK
“Ne oldu bu millete” diye söylendi.
-Haksız olan da bağırıyor haklı olan da…
-Kimse nefsine toz kondurmuyor.
-Kul hakkına girerim endişesi kalmadı insanlarda…
Bir an aşağıya inip kavga edenlere, “Daha fazla bağırmak haklı olduğunuz anlamına gelmez ki…” demek geçti içinden…
Sonra vazgeçti hemen…
Kim dinler ki nefsin esiriyken bir başkasının nasihatini…
Enaniyet devrinde yaşıyoruz.
Her daim o haklı çünkü…
Nefis yani…
Ne kadar garip değil mi?
Nefis, insanın iyiliğini asla istemiyor, lakin insan onun her dediğini yerine getiriyor.
Kölesi olmuş nefsin, haberi yok…
Peşinden sürüklenip gidiyor.
Hem de bu hakikati bile bile…
ROL MODELLERİ REİS
Neyse ağız dalaşı kavgaya dönüşmeden bitti.
Pencerenin kenarından ayrıldı ama…
Zihni hâlâ kazayla meşgul…
-Niye böyleyiz?
Aşağıdaki tartışmada onca laf edildi.
Hak, hukuk, adalet ayaklar altına alındı.
Niçin?
Egoyu tatmin etmek için…
“Zor düzelir bu millet” dedi.
-Ayak böyle de sanki baş çok mu farklı?
Erdoğan geldi gözünün önüne…
Reis, işlediği onca suça rağmen hâlâ kendini haklı görmüyor mu?
-Görüyor.
Haksız olduğu halde, haklı olduğunu ispat etmek için haksızlık yapmıyor mu?
-Yapıyor.
Yanlış yaptığını söyleyenlerin sesini bastırmak için üst perdeden bağırıyor mu?
-Bağırmakla kalsa iyi, hesabını soracağım diye tehdit de ediyor.
ACEM BÜLBÜLÜ!
“Bu açıdan bakınca hâl-i pürmelâlimiz ne acı verici…” dedi.
Yüreği burkuldu.
Sokaktaki sıradan vatandaş ile Saray’daki “Beyefendi” arasında milim fark yok aslında…
İkisi de hakkı tutup kaldırma peşinde değil…
Sadece kendini haklı, karşısındakini haksız görüyor.
Sonuç?
Hüsran…
Neden?
İlahi adalet er ya da geç tecelli ediyor çünkü…
Baksana Reza Zarrab olayı tam ibretlik…
Erdoğan, İran asıllı Reza Zarrab’ı Türkiye’de hapisten çıkarmak için hukuku, demokrasiyi katletti.
İslami değerleri ayaklar altına aldı.
Tam kurtuldum derken Zarrab, Amerika’daki davada itirafçı oldu.
Kaç gündür verdiği rüşvetleri, işlediği suçları anlatıyor.
CAMDAKİ PİSLİK
Erdoğan’ın dört yıldır üzerini örtmeye çalıştığı lağımı patlattı Zarrab…
Ortalık pis kokudan geçilmiyor, fakat Erdoğan hâlâ aynı türküyü çığırıyor.
-Ben haklıyım.
Bakalım ne zaman anlayacak haklı olmadığını?
Gül, Arınç ve Davutoğlu başta olmak üzere AK Parti’ye “dava” gözüyle bakan Erdoğan’ın yol arkadaşları, burunların kemiklerini sızlatan iğrenç kokulardan sonra partilerine yine de bir “kutsallık” atfedecekler mi?
-Meğer tek davaları varmış; para, para, para…
Sözünü bitirmişti ki iri bir martı usta bir savaş uçağı pilotu gibi önce pike yaptı, sonra bulunduğu evin çatısına doğru daldı.
Tam üzerinden geçerken de dışkısını bıraktı.
Beyaz bir pislik, her zaman dışarıyı seyrettiği pencerenin camını boydan boya kirletti.
Mesajı almıştı.
Martı, “Çok konuşma… Başkasını suçlamadan önce kendine bak… Senin de bir kul olarak hataların oldu. Önce onlarla yüzleş…” diyordu sanki…