YORUM | ERHAN BAŞYURT
Son bir ayda resmi rakamlara göre 40’tan fazla şehit verdiğimiz İdlib’te çatışmalar, Erdoğan ve Putin arasında Moskova’da varılan mutabakat ile şimdilik durduruldu.
6 saati aşkın süren zirveden, Türkiye bugüne kadar ileri sürdüğü tezlerden çok ciddi tavizler vererek ayrıldı.
***
Varılan yeni mutabakata göre;
- Türkiye, Rusya destekli Esed güçleri tarafından son bir ayda ele geçirilen İdlib’in bölgelerinde kontrolü devrediyor…
- M5 ve M4 otoyollarının kontrolünü Esed ve Rusya’ya devrediyor.
- Türkiye’nin 12 gözlem noktasından 9’u bu hattın arkasında, yani Esed güçlerinin kontrolüne devredilen alanda kalıyor. Türkiye’nin görüşmelerin ikinci ayağında, bu gözlem noktalarını batıya taşıyacağını şimdiden söylemek mümkün.
- Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve Esed yönetimini tanıyor. Mutabakatta Suriye Arap Cumhuriyeti olarak resmi adıyla yer alıyor.
- Türkiye hava sahasının kendisine kapalı kalmasını yine kabul ediyor.
- Suriye’yi teröristlerden temizlemeyi kabul ediyor…
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Türkiye’nin tek tesellisi, yeni bir göç dalgasının kapısına dayanmasını önlemek.
Hoş mutabakat, Türkiye’ye ‘tampon bölge’ ya da ‘güvenli bölge’ kurma garantisi de vermiyor.
Ancak Rusya, İdlib’te çatışmalar başlamadan önce M4’ün kuzeyi ve M5’in batısında Türkiye sınırına 15 km genişliğinde bir ‘güvenli bölge’ önermişti.
İktidar şimdi, o zaman reddettiği ve askeri yığınak yaparak kabul etmediği bu ‘tampon bölgeyi’ alabilmenin peşinde…
Akla gelen ilk soru; O halde sadece son bir ayda İdlib’te 40 şehidi ne için verdik?
Cevap basit, bir hiç uğruna, iktidarın inadı ve hesap hataları uğruna verdik.
Varılan mutabakata ve ateşkese karşı değilim.
İktidarın meydanlarda kof kabadayılık yapmasına, esip gürleyip halktan gerçeği gizleyip, Moskova’da dize gelmesinden rahatsızım…
***
3 Mart’ta yine bu köşede kaleme aldığım “Şehitler tepesi değil, diplomasi cephesi boş kalmamalı…’’ başlıklı yazımda şunları dile getirmiştim;
“Türkiye, BM Gözetimi’nde çalışan Anayasa Komitesi’nin çalışmalarını tamamlaması, mültecilerin güvenli şekilde geri dönmeye başlaması şartıyla, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde tamamen çekileceğini beyan etmeli.
Öncelikle bir ateşkes ilan edilip, Anayasa Komisyonu ve mültecilerin geri dönüşlerinde sağlanan gelişmelere paralel geri çekilme bir takvime bağlanabilir.
Böylece, Türkiye hiç bir hedefi olmadan Suriye topraklarında kalmak yerine, Suriye ve Suriye halkının da faydasını sağlayarak, ‘onurlu’ bir eve dönüş gerçekleştirebilir.
Türkiye’nin ‘şehitler tepesini boş bırakmamaya’ değil, diplomasi cephesini takviye etmeye ve akl-ı selime dönmeye ihtiyacı var. Üstelik olabilecek en hızlı şekilde…”
***
Putin’i beklerken | @MehmetEfe_Caman yazdı
Erdoğan ve ekibi tıpış-tıpış Rusya’ya gitti.
Eller önde kavuşturulmuş biçimde, Kremlin’de Putin’in önünde, huzura çıkan kapıkulları gibi mahcup ve ezik, öyle beklediler. Hiç mağrur ve onurlu bir duruşları yoktuhttps://t.co/L17SaH94Ue pic.twitter.com/7AFRh48cmp— Tr724 (@Tr724) March 5, 2020
Dedik dedik inanmadınız… Ne oldu şimdi?
Türkiye’nin gelinen aşamada değil İdlib’te tüm Suriye’de askeri olarak bulunmasının yanlış olduğunu söylediğimizde, bizlere ‘vatan haini’ diyenler, şimdi Erdoğan ve heyetine de aynı yaftayı yapıştıracak mısınız?
Hava sahası Türkiye’ye kapalı İdlib’te askerlerimizi ‘kurbanlık koyun’ gibi feda etmek yanlıştır, Türkiye’nin Soçi’de söz verdiği gibi M5 ve M4 otoyollarını açması gerek dediğimizde, “İdlib düşerse, Hatay da düşer…” diyen şoven hayalperestler şimdi iktidarı “Hatay’ı da satmakla…” suçlayacak mısınız?
Tabii ki, hayır! Şimdi barışı satmaya çalışıyorsunuz…
Rüzgar gülü gibi esintinin gücü ve yönüne göre fırıldaklık gibi dönüp duruyorsunuz.
Ne arlanmanız, ne vicdanınız, ne de aklınız var…
Bu ülkeye ve halka verdiğiniz zararın haddi hesabı yok!
***
Moskova’da görüşme ve verilen tavizler, iktidarın güç karşısında diz çöktüğünü, tükürdüğünü yaladığını, sadece güçsüze diş geçirdiğini bir kez daha gösterdi.
Türkiye, Rus savaş uçaklarını düşürdüğünde, Erdoğan yazılı olarak hayatını kaybeden pilotun ailesinden özür dilemişti.
Ardından da Moskova’ya gidip Putin’in yüzüne özrünü sözlü tekrarlamıştı…
Şimdi, Rusya İdlib’te şehit düşen askerlerimizi kendisinin bombaladığını resmen açıkladığı halde, değil yazılı sözlü bir özür bile dilemedi.
Aksine, Türkiye’yi anlaşmayı ihlal etmek ve teröristleri destelemek, savaş suçu işlemek ile suçladı…
Ve Erdoğan, beraberinde kalabalık bir heyetle bir kez daha Putin’in ayağına gitti…
**
Görüşmenin bitiminde Erdoğan, basın toplantısı öncesi Rus Bakan Lavrov’a mikrofonların önünde özel olarak (!) soruyor: “Şu anda Esed’le görüşüldü değil mi?”
Yani, Türkiye dolaylı olarak ve zorunlu bir şekilde bu mutabakatı Esed ile de yaptı. Hani “rejim devrilene kadar mücadelemiz sürecek” dedikleri Esed ile de…
Türk askerini şehit eden Rusya ile doğrudan görüşüp Esed ile Moskova aracılığıyla görüşmek Türkiye’nin henüz diplomasiyi keşfetmediğinin acı bir göstergesi ancak bu kadarı bile nasıl bir iki yüzlülük ile karşı karşıya olduğumuzu anlatmaya yeterli…
Rusya ile varılan mutabakata dair en çarpıcı sözleri ise Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Cuma Namazı sonrası Çamlıca Camii’nde etti.
Erdoğan diyor ki; “Şehitler verdik. Dün en sonunda masaya oturduk ve dün gece yarısı itibarıyla ateşkes ilanında anlaştık. Temennimiz odur ki bu sürer. MÜSLÜMANIN MÜSLÜMAN İLE BÖYLE BİR SAVAŞI YAPMASI DA BİTMİŞ OLUR…”
Nasıl siz de küçük dilinizi yutacak gibi hissediyor musunuz?
İdlib’te son bir ayda 40’ı aşkın verdiğimiz şehide halkın tepkisini törpülemek için “3 bin 100 rejim askeri öldürüldü…” diye açıklama yapan iktidar, Putin devreye girince bu askerlerin Müslüman Suriyeliler olduğunu farketmiş…
O halde Müslüman Suriye’de Türk askerinin ne işi var?
Bu savaşı neden bugüne kadar körüklediğiniz?
Bu kanlı savaşta hayatını kaybeden 500 bin Müslüman’ın hesabını kim verecek?
Müslüman göçmenleri, ‘Hristiyan Avrupa’nın sınırlarına sürerek, onları silah zoruyla ve biber gazı ile ‘geri iterek’ kime zulmediyorsunuz?
***
Özetle, en kötü barış bile amaçsız bir savaştan iyidir.
İktidar, Moskova’da ‘diz çökme’ pahasına, ateşkes ve mutabakat ile aslında akl-ı selime uygun olanı yapmıştır.
Bir inat ve hata uğruna, gerçekleşmesi imkansız hayallerle askerlerimizin feda edilmesi ve ekonomik kaynaklarımızın savrulması büyük yanlıştır.
Türkiye’nin, tarihinin en büyük fiyaskosu Suriye’den, daha ağır felaketler yaşamadan bir an önce tamamen çekilmesi, Suriye’de yeni bir anayasa ve göçmenlerin güvenli dönüşüne odaklanması gerek.
Tüm bunları, silah zoruyla diz çöktürülerek ve vatan evladını yok yere feda ederek değil, diplomatik beceri ve akl-ı selimi kullanarak gerçekleştirebilirsiniz…
Ama her şeyden önce diplomatik beceri sahibi, akil insanları dış politikanın dümenine geçirmeniz ve sadece askeri değil SADAT’ı da geriye çekmeniz gerek!