ANALİZ |ADEM YAVUZ ARSLAN
Yazılarımı ve yayınlarımı takip edenler artık ezberlemiştir.
Bana göre ortada 251 şehit olmasa 15 Temmuz 2016 akşamı yaşanan olaylardan dünya tarihine geçecek bir komedi filmi çıkardı.
Çünkü iki adım geriye çıkıp yaşananlara bir bütün olarak baktığınızda karşınızda iktidarı devirmeye yönelik bir darbe girişiminden çok kesinlikle başarısızlığa kurgulanmış absürdlükler bütünü bir dizi olay görüyorsunuz.
Düşünsenize darbe yapmaya kalkan bir grup şaşkın asker Cumhurbaşkanı İstanbul’a gittikten sonra Marmaris’e gidip yoldan çevirdikleri taksiciye boş otelin adresini sordu.
İçinde mermi olmayan tanklar Ankara sokaklarında kayboldu, darbe ihbarını alan komutanlar halaya dururken MİT Müsteşarı Diyanet İşleri Başkanıyla gece çorbası içmeye gitti. Darbeciler siyasileri göz altına almayı, interneti ve televizyon yayınlarını kesmeyi unuttu !
Konumuz 15 Temmuz olmadığı için şimdi oturup bu absürdlükleri sıralayacak değilim. Bu konuya ilgi duyan şuradan herşeyi detayıyla okuyabilir, dinleyebilir. https://www.tr724.com/5-yilinda-15-temmuz-konusmalari/
Peki Necip Hablemitoğlu İddianamesini ele alan bir yazıya ben neden böyle bir giriş yapma ihtiyacı hissettim?
Cevabı aslında basit.
20 yıllık soruşturmanın sonunda çıkan ve Ankara 36.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianameyi okuyunca ister istemez şaşkınlık yaşıyorsunuz.
Tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi, ortada tirajik olaylar olmasa bu iddianameden de bir komedi filmi çıkardı.
Savcı Zafer Ergün’ün 10 sanıklı ve yaklaşık 400 sayfalık iddianamesine dair birden fazla analiz yazmayı planlıyorum.
Çünkü hak ediyor.
Ancak bu yazıda genel bir değerlendirme yapacağım. İddianamenin özü, özeti şöyle;
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr Necip Hablemitoğlu MİT Müsteşarı olmak istiyordu. Bir yandan da Gülen Cemaati ile ilgili kitap yazıyordu.
Cemaat bu kitaptan rahatsız oldu.
Cemaatin önemli isimlerinden Mustafa Özcan Hablemitoğlu’nu kitap projesinden vazgeçirmek için eski MİT’çi Enver Altaylı’yı araya koydu. Altaylı başarısız olunca dönemin MAK Alay Komutanı -eski Ergenekon sanığı-Levent Göktaş’a havale edildi.
Göktaş’ta MİT Müsteşarı olmak istiyordu ve ‘rakibi’ Hablemitoğlu’nu ortadan kaldırmak için fırsat kolluyordu.
Özcan ve Altaylı’nın telkinleriyle Göktaş’ı emrindeki askerlere öldürttü ve müsteşarlığa giden yolu temizledi.
Böylece hem Cemaat hem de Levent Göktaş Hablemitoğlu’ndan ‘kurtuldu’.
Çok mu saçma geldi?
Kusura bakmayın, bana da öyle geldi ama ben savcının yalancısıyım.
Savcı ve hükümet medyası ya güç sarhoşluğundan ya da umursamamazlıktan ne dediğinin bile farkında değil. Düşünsenize savcı diyor ki “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en seçkin birliğinin komutanı ve bir grup asker ülkede siyasi cinayetler işledi.”
Daha da ilginç olanı ise şu; tuvalete gitmenin bile yönetmelikle belirlendiği ordu da Levent Göktaş kendi kendine suç örgütü kurup cinayetler işlemiş !
Komutanları bunu fark edince de herhangi bir soruşturma filan açmayıp Göktaş’ı geçici süre başka bir birliğe atamışlar.
Tetiği çeken askeri de göstermelik emekli edip MİT’e transfer etmişler. Cinayetin planlamasında yer alan bir diğer askere ise Suriye’deki cihatçılara silah transferi işini vermişler. Bütün bunlar da TSK yönetiminden habersiz olmuş !
İddianameyi Gibi’nin senaristleri yazmış diyeceğim ama onlar bile bu kadar absurd bir mantık örgüsü kuramazdı.
Devam edelim;
Peki savcı Ergün bunu nasıl desteklemiş-delillendirmiş. İşte burası biraz karışık.
Günümüzün tüm ‘Cemaat ve darbe davaları’ gibi iddia-kanaat var ama delil yok.
Bir bütün olarak baktığınızda karşınızda bir iddianame değil de ‘uzlaşma metni’ var diyebilirim.
HER ŞEY MİT MÜSTEŞARLIĞI İÇİN!
İddianameye göre 18 Aralık 2002’de Ankara Çankaya’da suikaste kurban giden akademisyen Necip Hablemitoğlu’nu ‘fetö’nün azmettirmesiyle dönemin MAK Alay Komutanı Levent Göktaş tarafından kurulan örgüt işledi ve tetiği yine bir ÖKK askeri olan Tarkan Mumcuoğlu çekti.
Savcıya göre herşey aslında basit; Hablemitoğlu MİT Müsteşarı olmak istiyor ve Gülen Cemaati ile ilgili kitap yazıyordu. Cemaat kitaptan rahatsızdı. Mustafa Özcan MİT’çi Enver Altaylı üzerinden kitabı engellemeye çalıştı. Başaramayınca işi Levent Göktaş’a havale ettiler. Göktaş’ta MİT Müsteşarı olmak için sağa sola cv bırakıyordu ve fırsat bu fırsat deyip emrindeki askerlere Hablemitoğlu’nun vahşice öldürttü.
Böylece MİT Müsteşarı olmasının önü açıldı, Cemaat’de kitaptan kurtuldu.
Eğer bu bir masal olsa “onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine” der geçerdik ama olay bu kadar basit değil.
Çünkü Hablemitoğlu Soruşturması Türkiye’nin derin devlet yapılanması, gladyo ve başta İŞİD’e silah satılması gibi bir dizi karanlık olayın aydınlatılması için önemli bir fırsattı.
Ancak Perinçek’in tabiriyle ‘Siyasetin köpeği’ haline gelen yargı ince bir işçilik yaparak hem Saray’ın hem de müttefiklerinin başını ağrıtacak herşeyi özenle kapatmış.
MUTABAKAT METNİ OLMUŞ
Hatta denebilir ki bu bir iddianameden çok Erdoğan-Ergenekon ittifakının nikah tazeleme, mutabakat yenileme metni olmuş. Taraflar -şimdilik-kılıçlarını kınına koymuş.
Konu önemli, başka yazılar da yazacağım ama bu ilk yazıda ‘büyük resmi’ koyalım.
Erdoğan ittifak yaptığı Ergenekon ekibi ile günün birinde çatışacağını biliyordu. Erdoğan 17 Aralık sonrası düştüğü zor durumdan kurtulmak ve koltuğunu korumak istiyordu, Ergenekon ise davalardan kurtulup devlet bürokrasisindeki pozisyonlarını muhafaza etme derdindeydi.
Her iki taraf istediğini aldı.
Erdoğan yolsuzluk soruşturmalarından kurtuldu,tek adam rejimini inşaa etti, Ergenekon ekibi de cezaevinden çıkıp bürokrasinin tepe noktalarına çöreklendi.
Hatta bu kirli ittifak 15 Temmuz’a giden yolun taşlarını özenle döşedi.
Ancak birbirinden ölümüne nefret eden bu iki yapı rakibini alt etmek için fırsat kollamaktan geri durmadı.
Erdoğan usta bir siyasetçi olduğu için Ergenekoncuları suya götürüp susuz getirdi ve Hablemitoğlu soruşturmasını tozlu raflardan indirerek rakiplerine karşı etkili bir silaha dönüştürdü.
Çünkü o kapı açıldığında Ergenekon soruşturmalarını bile katlayacak büyüklükte bir dalgaya yol açabilirdi. Sadece askerler değil bürokrasi ve iş dünyasından da çok sayıda isim gündeme gelirdi. Erdoğan Ukrayna’ya kacan Nuri Gökhan Bozkır üzerinden ustaca oynadı ve Ergenekon kadrosunu köşeye sıkıştırdı.
Ergenekon ekibi ise Erdoğanı özellikle Suriye üzerinde dönen kirli işler, İŞİD’in silahlandırılması ve Cihatçıların eğitimi gibi konularda sıkıştırmayı planlarken ummadığı bir darbe aldı.
Gelinen noktada soruşturma Erdoğan-Ergenekon ittifakının kartları yeniden karmasıyla sonuçlandı.
Cinayet akla ziyan bir şekilde Cemaat’e yıkılırken Ergenekon ekibinin geçmişte işlediği cinayetler, faili meçhuller ve her türlü illegalitenin üstü kapatıldı. Tabi Erdoğan hükümetinin Nuri Gökhan Bozkır ve ekibi üzerinden İŞİD’e sattığı silahların da üstü örtüldü.
Bir nevi hırsızlar ve katiller ittifakı nikah tazelemiş oldu.
Hablemitoğlu cinayeti de ‘zamanın ruhu’na uygun bir şekilde Cemaat’e yıkılarak rejim açısından maksimum fayda elde edilmiş oldu.
İddianame biraz absürd, delil yok ve mantık örgüsü saçma ama olsun. Bu dönemin hangi iddianamesi-davası mantıklı ki bu olsun değil mi?
Kılıçdaroğlu iki yerde panik yaptı. Hani meseleler kendilerini ilgilendirmiyormuş gibi davranıyor ya, mesele hocayla Tayyip arasında ya. Birisi Tayyip panik yapıp Batıya yönelir gibi olunca hemen devreye girdi ve “senin soykırım yaptığını biliyoruz tarzında bir ifadesi oldu. İkincisi Hablemitoğlunun eşi mesaj yazınca panikledi ve hemen üzerine mesaj yazma ihtiyacı hissetti.