İçeridekiler-dışarıdakiler

YORUM | ALPER ENDER FIRAT

15 Temmuz’dan sonra mallarına el konulmuş, işleri tarumar edilmiş, bir buçuk yıl da hapiste yatmış bir tanıdığım, cezası onanınca yurt dışına çıkmaya karar vermişti. Sağdan soldan güç bela sınırı geçmesini sağlayacak parayı denkleştirmiş, yanına da bir iki hafta karnını doyuracak kadar bir para kalmıştı. Bir arkadaşıyla Meriç’i geçtikten sonra kimliği belirsiz mafya görünümlü birileri yolu kesip bunları feci şekilde dövüyorlar. Yetmezmiş gibi ayakkabı, telefon ve üzerindeki bütün paralarına kadar her şeyini alıp geri gönderiyorlar.

Kronos34.com internet sitesinde sığınmacılara şiddet uygulayanların AB polisi olduğunu anlatan haberi okuyunca bu olayı hatırladım: “Avrupa’da göç, çatışma, yolsuzluk konularında bağımsız çalışmalar yapan Amsterdam merkezli Light House Report’un uzun süredir yaptığı araştırma; AB sınırlarında sığınmacıları geri itmek için şiddet uygulayanların polis olduğunu ortaya çıkardı. Hatta bu operasyonlar AB bütçelerinden finanse ediliyor.”

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Bu haber, o esnafın maruz kaldığı mafya görüntülü saldırının da faillerini ortaya çıkartıyor.

Dünya her geçen gün distopik bir filmin platosu haline geliyor. Ya da filmlerde anlatıldığı gibi “içeridekiler ve dışarıdakiler” diye ikiye ayrılıyor. Bir tarafta her şeye sahip, zenginlik içinde yaşayan ve tel örgülerle korunan müreffeh bölgeler, diğer yanda derebeylerinin, diktatörlerin yönettiği, açlık, yoksulluk ve insanlık dışı uygulamalarla hayatta kalmaya çalışanların yaşadığı diğer bölgeler.

İçeridekiler müreffeh hayatlarını sürdürebilmek için tel örgülerin boyutunu her geçen gün biraz daha yukarıya kaldırıyor ve dışarıda kalanlar için hayat biraz daha çığırından çıkıyor.

Ne yapalım kardeşim onlar da çalışıp kendilerine müreffeh bir hayat kursalardı diye düşünülebilir. Ve evet görünüşte bu söylemde haklılık payı vardır.

Ancak gerçek bu kadar basit bir şekilde açıklanamayacak kadar karmaşık.

Evet, Almanya için bu cümleyi kurabiliriz. Son yüzyılda iki kere yerle bir olmuş bir ülke çalışarak, değer üreterek yeniden ayağa kalktı. Ama mesela İsviçre bu refah seviyesini süt ya da saat satarak mı elde etti? Ya da İngiltere’nin zenginlik kaynağının tek nedeni yaptığı üretimler midir?

Birkaç gün önce, Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu, İngiltere’nin Newcastle kulübünün yüzde 80’ini 300 milyon sterline satın aldı. Arap sermayesi daha önce de Manchester City, Paris Saint Germen, Liverpool, Fulham, Leicester, Aston Villa, Malaga, Juventus, İnter gibi sayısız takıma akıtılmıştı.

Spor popüler bir alan olduğu için konuşuluyor ancak özellikle İngiltere başta olmak üzere Avrupa ekonomisine akan Arap sermayesini rakamlarla telaffuz etmek mümkün değil.

Uçsuz bucaksız petrol gelirlerine sahip küçük Arap ülkeleri elde ettikleri gelirin büyük kısmını Avrupa pazarına aktarıyor.

Tabi bir de Panama Papers, Pandora Papers gibi dokümanların yeniden hatırlattığı önemli bir şey daha var. Dünyanın her yerindeki diktatörlükler, otokratik ülkelerin yöneticileri ülkeden kaçırdıkları paraları Batı başkentlerinde tutuyorlar. Yoksul ya da gelişmekte olan ülkelerden çalınan yüz milyarlarca dolar para Batılı ülkelere kaçırılıyor. Mesela Türkiye’den kaçırılan kaç milyar dolar İsviçre bankalarının gizli hesaplarında tutuluyor bilen var mı?

Bu yazı ucuz bir batı karşıtlığı yazısı değildir elbette. Ancak Batılı ülkelerin hükümetlerinin kendi toplumlarına yalan söylediği de artık saklanamıyor. Batılı toplumların direnç ve talepleriyle vücut bulan demokrasileri ve evrensel hukuk değerlerini, bu hükümetler kendi ülkelerinde uygularken, tel örgülerin dışında, diktatörlerin ayakta kalması için de her türlü yardımı yapıyorlar. Onlar ne zaman dara düşse hemen yanlarında bitiverip hayat öpücüğü konduruyorlar.

16 Ekim’de Merkel’in Recep T. Erdoğan’ı bir kere daha ziyaret edeceğini hatırlatmış olayım.

Merkel’in ziyaret edeceği Cumhurbaşkanı Erdoğan, onlar için sadece bir mülteci bekçisi değildir. Aynı zamanda ülkedeki bütün yetişmiş elemanın, sermayenin, paranın Batıya akmasını da sağlayan bir ortaktır aynı zamanda.

Başta Recep’in kendisi olmak üzere, bütün AKP yöneticileri, ülkedeki bütün ihaleleri alan müteahhitler, zenginliklerin üzerinde oturanlar, medya yöneticileri, ülkeden çaldığı paraları koştura koştura Batıya kaçırıyorlar.   Bu hükümetler de görünüşte muhalif gibi davranıp 15 Temmuz’un getirdiği nimetleri beraber yiyorlar.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Batı için en büyük mülteci türklerdir. Türkler demokrasi ile buluşursa ne olurdu? Avrupa birliğine üye olurdu. Merkel 80 milyon türkü yani mülteciyi avrupa kapısından uzaklaştırdı. Tayyipe “sen şu türklerini al git, nereye gidiyorsan git, irana mı gidersin, rusun yanına mı gidersin, hadi al türklerini de git” dedi. Aslında bu danışıklı bir dövüştü. Yani tayyip ile ey almanya, ey hollanda, ey fransa danışıklı dövüştüler. Aslında anlaştılar. Senin türklerini avrupada elinde tespih ile dolaşmasını istemiyoruz dediler. Seni ortadoğunun lideri yapalım dediler. İstersen padişah ol, ne olursan ol dediler. Tayyip avrupa kapısına dayanmış türkleri, avrupa ile çatışıyor görüntüsünde avrupadan kopardı, yani uzaklaştırdı. Aferini aldı. Coştukça coştu, eyyy almanya, eyyy fransa diye görevini yerine getirdi. Hem avrupalıları türklerden kurtardı, hem kahraman oldu. Burada dikkat çekici bir nokta var, o da şu; tayyip hiçbir zaman ey ingiltere demedi. Daha da ilginci ingiltere yani demokrasinin beşiği, hiç bir zaman türkiyeye demokrasi eleştirisi getirmedi. Daha da ilginci tayyipi çok hoş ağırladılar, yan yana olumlu pozlar verdiler. Buradan şunu mu anlamalıyız; ingilizler demokrasiye kavuşmuş türkler istemiyor. İngilizler türkleri avrupa kapısında beklemisini istiyor sadece. Türkler nasıl olur da ingilizler ile aynı yerde bulunabilir. Yani herkesin yeri ayrı. Mesela hintli vatandaş ile ingiliz vatandaşı eşit statüde mi? Kendini efendi olarak görüyor ki türklerin demokrasi ile kendilerine benzemesini istemiyor. Türkler gerici, yobaz olarak isimlendirilmeli, kendilerine benzeyen kemalistler ise avrupa kapısında beklemeli, müslümanlar ile korkutularak oyalanmalıdır. Türkler gelecek de ingiliz sınıfına atlayacak, bu ingilizler açısından kabul edilemez. Türkleri dünyadan soyutlamalı ve yalnızlaştırmalı. Türklere getirilen yeni rejim bu fonksiyonu görmektedir. Dikkat edilirse adı türk olan ve kürt olan partiler, türklerin avrupadan kopuşundan rahatsızlık duyduklarını belirtecek hiçbir ifade, mimik ortaya koymamaktadır.

  2. Yorumlarınıza katılarak okuyorum. Batı devletleri, sömürebildiği ülkelerin zenginlikleri ile kendine bir medeniyet kurmuş ve bugün de sömürmeye devam ediyor. Kendilerine medeni olmaları, bizi yanıltmamalı. Paranın kaynağı kesilirse durumlar değişir. Sermayeyi elinde bulunduran dünya kodamanları bu pasta bölüşümünün değişmemesi için zaman zaman dünyaya ayar çekiyorlar. Bizim gibi ülkelerin liderlerini satın alıp, halkı birbirine düşman edip, gerekirse darbe yapıp büyüyen yerli sermayeleri zamanı geldikçe buduyorlar. (İpek, Boydak vs.) Dünyada başka sermaye sahipleri olmamalı ki, rahat rahat bölüşebilsinler.

    Halkları ise devletlerden ayrı tutmak gerekir elbette, bir nokta hariç. Haksızlığa sessiz kalan dilsiz şeytan ise onlar da kendi rahatlarının ve gelişmişliklerinin kaynağını sormadan, özellikle halkının eğitimine engel olunup sömürülen diğer devletlerin halklarına yukardan bakıyorlarsa suçludur. Ama güzel örnekleri de görmezden gelmemek lazım. Yunan halkı kendi devletlerine rağmen Suriye göçmenlerine bile sahip çıktı.

  3. Sömüren global güçler var ama batılı milletlerin diğer milletleri sömürdüğünü düşünmüyorum. Mesela ortalama bir Amerikalının ömür boyu çalışıp da bir ev sahibi olamaması olağan bir durum. Finansal sistem herkesi kredi almaya zorluyor. Orta gelirli bir insanın peşin parayla bırakın evi, iyi bir araba alması bile çok zor. Bu açıdan baktığınızda Batılı milletlerin konforlu ahırlarda sağılan inekler gibi olduğunu görebilirsiniz. Diğer milletler ise vahşi ortamda her an aslanlara yemek olmakla yüz yüze olan geyikler gibi.

    Batılı milletlerin içinde yaşadıkları konforun kaynağı o ülkelere akan kaynaklar değil, bizzat Batılı milletlerin daha organize ve verimli çalışması. O ülkelere akan finansal kaynaklar halka inmiyor, global bir azınlığın kasasına gidiyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin